Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Hira Gecelerimiz olmalı ki, Kadir Gecemiz olabilsin

Biliyor musunuz, henüz vahiy gelmeden önce, içinde bulunduğumuz şu günlerde Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz durmadan Hira'ya çıkıyor ve orada günlerce kalıyordu, Hira'da geceliyordu.

Hiç düşündünüz mü, neydi onu böyle Hira'ya çıkaran şey?

Önümüzdeki hafta Kadir Gecesini idrak edeceğiz, yani ilk vahyin geldiği geceyi, Hz. Muhammed Aleyhisselam'ın rasûl olduğu geceyi, dünyada İslam Dini diye bir dinin başladığı geceyi idrak edeceğiz.

Yeryüzünün bu en muhteşem olayı işte Hira dağında, bugünlerde Hira mağarasında gerçekleşiyordu.

Evet, Rasûlullah (s.a.v) niçin çıkıyordu Hira'ya, neydi onu Hira'ya çıkaran şey?

Piknik yapmak için mi çıkıyordu, odun toplamak için mi, koyun gütmek veya ot yolmak için mi çıkıyordu? Veya eşiyle yaptığı münakaşadan başı ağrıdığı için mi(haşa)?

İslam tarihini detaylı bir şekilde ve biraz da dikkatlice okuduğumuzda göreceğiz ki, Rasûlullah'ı (s.a.v) Hira'ya çıkaran bir derdi vardı, bir  sancısı, bir kaygısı  vardı.

O yeryüzüne ve Mekke'ye hiç kimsenin bakmadığı bir şekilde bakıyor ve hiç kimsenin görmediği bir şeyler görüyordu.

Hiçbir şeyin yerli yerinde olmadığını, insanlar tarafından bütün dengelerin alt üst edildiğini görüyordu.

Birilerinin hiçbir şey olmamış gibi, ortada garipsenecek hiçbir durum yokmuş gibi hayatlarını sürdürüp gitmelerinin aksine Rasûlullah (s.a.v), insanlığın zulmün ve çarpıklığın zirvesini yaşadığını görüyordu.

Hiçbir hakkın hak sahibine teslim edilmediği bir dünyada yaşadığını biliyordu.

Adı yerin dibine batasıcaların adlarının dillerden düşürülmediğini,

Adı dillerden, kalplerden ve beyinlerden bir an olsun eksik edilmemesi gereken o Yüceler Yücesinin adının unutulduğu bir dünya seyredip duruyordu Rasûlullah (s.a.v).

İnsanların kendi aralarında da zulmün egemen olduğunu, mazlumların en kötü dönemlerini yaşadığını, zalimlerin zulmün zirvesine çıkmış olduklarını acı acı seyrediyordu.

Bütün bu seyrettikleri karşısında sessiz kalmaya müsaade etmeyen bir kalbi vardı Allah Rasûlünün.

Yerinde durdurmayan, yatışmaz bir yüreğe sahipti.

Hiçbir şeyle fit olmayan, mutmain olmayan tertemiz bir vicdanı vardı.

Yani sürüp gitmekte olan bu hayata onun itirazı vardı, söyleyeceği şeyleri vardı.

Vicdanı, tefekkürü ve iz'anı ayağa kalkmıştı ve kesinlikle oturacak gibi, sükûnet bulacak gibi değildi.

İşte bütün bunlar onu yerinde durdurmuyordu, özellikle son zamanlarda sık sık Hira'ya çıkarıyordu.

Çünkü orada kendisine "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" denilecek ve düğmeye basılacaktı.

Diyorum ki, bizim de Hira gecelerimiz olmalıdır, bizi de Hira'ya çıkaracak sancılarımız olmalıdır, bizim de görebileceğimiz bir şeyler olmalıdır.

 Yüreğinde kendisini Hira'ya doğru iten sancı taşımayanlar, bugün yeryüzündeki zulmün bütün çeşitlerini bilip farkında olmayanlar, "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" fermanını kesinlikle anlayamayacaklardır.

Hira gecelerini yaşamayanlar, Kadir gecesinin kadrini bilemeyeceklerdir.

Daha fırsatı kaçırmadık, Ramazan'ın yarısındayız. Yapabilecek kimse için bu on beş günde çok şey yapılır.

Bizi Hira'ya çıkaracak kaygıyla, sancıyla donanabilmemiz için henüz fırsat geçmiş değil.

Geliniz, kadir gecesi öncesi biz de bir Hira geceleri yaşayalım, bizim de bir Hira dönemimiz olsun.
 
Doğru Haber

Bu yazı toplam 5677 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar