Hasan Karakaya
Hıristiyana Haç... Müslüman futbolcuya kırbaç!
Sonradan söyleyeceğimi, en baştan söyleyeyim... "Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen bu ülkede; "laiklik, çağdaşlık, ilericilik" ve "aydınlanma" adına resmen ve alenen "din düşmanlığı" yapılmaktadır... "Düşmanlık" duyulan dinin adı "İslâm", hedef alınan kitle ise "Müslüman"lardır... Hiç kimse laga-luga yapmasın, hiç kimse lâfı eğip, bükmesin... "Müslüman Türkiye"de olan, maalesef budur... Üstüne basa basa, altını çize çize bir defa daha söyleyeyim; bu ülkede "İslâm düşmanlığı" yapılmaktadır... Kim ki "dindar"dır, kim ki "dinî bir eylem veya söylem"de bulunmaktadır, o insanın "yargısız infaz" veya "linç" edilmesi işten bile değildir!..
Bunun böyle olduğuna dair, "yığınla kanıt" var elimde... "Halkı Müslüman Türkiye"de, eğer "din düşmanlığının odağı" olmaktan dolayı kişilere "konuşma yasağı" getirecek, kurum ve kuruluşlara "kapatma dâvâsı" açacak bir Yargıtay Başsavcısı olsaydım; herhalde yapacak çok işim olurdu... Alırdım elime makası, keserdim "gazete kupürleri"ni!.. Hem de "yalanlanmayan" ve "doğrulukları kesin" haberlerden öyle bir "iddianame" hazırlardım ki, hiç kimse gıkını çıkaramazdı.
İSLÂM DÜŞMANLIĞINA ÖRNEKLER
Çıkaramazdı, çünkü benim iddianamem, "dandik iddianamelere" benzemezdi!.. Çünkü her olay "belgeli" olurdu ve hiçbiri "yalanlanamaz"dı!..
Meselâ şu "delilli haberler":
¥ "Türkiye 1. Futbol Ligi ikinci yarısı ilk hafta maçlarının 22 Aralık Cuma günü başlayıp 24 Aralık Pazar günü bitmesi gerekirken, yabancı futbolcuların Pazar günü Noel Kutlamaları olması sebebiyle ülkelerine gidecekleri gözönüne alınarak 21 Aralık Perşembe günü başlatıp 23 Aralık Cumartesi günü bitirilmesi kararı büyük tepki topladı... Futbol Federasyonu'nun; Cuma günü Müslümanlar için büyük önem taşıyan Kadir Gecesi olmasına rağmen maçları iptal etmeyerek Hıristiyanların Noel'ine göre ayarlamasının çifte standart olduğu iddia edildi. (23 Aralık 2000)
¥ Milli Takım ve Galatasaray'ın başarılı forvet oyuncusu Arif Erdem, sırf namaz kıldıkları için medya tarafından eleştirilmesini anlamsız bulduğunu söyledi ve "Barcelona'daki Nou Camp Stadı'nda bir kilise var. Futbolcular ibadetlerini yaparak maça çıkıyor. Sahaya çıkarken, oyuncu değişikliklerinde, gol atınca ıstavroz çıkarıyorlar. Ama bize gelince tarikatçı damgası vuruluyor" dedi. (6 Eylül 2002)
¥ "Süper Lig takımlarından Sivasspor'un Ankaraspor ile oynayacağı maç, İsrailli futbolcusu Balili'nin dini bayramına denk geldiği için bir gün öne alındı. Genel Menajer Bülent Uygun kulüp olarak oyuncularının dini inanışına saygı gösterdiklerini ve bu sebeple bir ay önceden Futbol Federasyonu'na maçın Pazar günü oynanmaması için talepte bulunduklarını söyledi. İsrailli futbolcu Balili de maçın Cumartesi'ye alınmasından dolayı Futbol Federasyonu'na teşekkür etti. Ancak, Balili, sarı kart cezalısı durumuna düştüğü için bu maçta forma giyemeyecek." (26 Eylül 2006)
¥ "Türkiye'de Müslüman, Hıristiyan ve Musevi futbolcular arasında bile ayrımcılık yapılıyor. Türkiye Süper Ligi'nde Müslüman futbolcular Kurban Bayramı'nın 2., 3. ve 4. gününde maç yaparken, Hıristiyan futbolcuların dini bayramı olan ve 24 ve 25 Aralık'ta kutlanan Noel için Türkiye Süper Ligi 18 gün tatile çıktı. Hıristiyan futbolcular 4-5 Ocak 2008 tarihinde gerçekleştirilecek Türkiye Kupası maçlarında da oynamayacak." (26 Eylül 2006)
Daha, yığınla örnek var...
Dikkatinizi çekerim;
Bunların hepsi, "Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen Türkiye'de oluyor!..
Yani, "Hıristiyan" futbolcunun "Noel tatili" ve diğer kutsal günleri, "Musevi" futbolcunun "Hanuka" veya "Hamursuz" bayramı dikkate alınıyor, ama "Müslüman" futbolcunun ne "bayramı"na, ne "kandil"ine, ne de "namaz" ve "oruç"una saygı duyuluyor!..
Kısaca ifade etmek gerekirse;
"Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" Türkiye'de "Müslüman futbolcu" olmak zor... Çok zor!..
Türkiye'de "Müslüman" olmak, "yargısız infaz" veya "linç" için yeterli sebep!..
"Oruç" mu tuttun, "namaz" mı kıldın, "Cuma"ya mı gittin ya da bir "gol" attıktan sonra, "şükür" mü dedin, vay geldi başına!..
HIRİSTİYAN BATI'DA DİNDAR FUTBOLCULAR
Oysa "çağdaş" kabul ettikleri Batı'da böyle mi?..
Buyrun, 18 Eylül 2002 tarihli bir haberi birlikte okuyalım:
¥ "Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 2. Jean Paul, yaz dönemlerini geçirdiği Roma kenti yakınlarındaki Castel Gandolfo'daki yazlık villasında İspanya'nın Real Madrid takımını kabul etti.
Real Madrid Kulübü Başkanı Florentino Perez başkanlığındaki yönetici, futbolcu ve teknik kadrodan oluşan 65 kişilik heyeti kabul eden Papa, "Kilise, sporu, gençlere bağlılık, arkadaşlık, dayanışma, barış gibi değerleri kazandırmak için bir eğitim aracı olarak kabul etmektedir" dedi.
Futbolcular, verdikleri demeçlerde, ziyaretten son derece memnun olduklarını söylediler. Zidane, "Tekrarlanamaz bir gün" derken, Roberto Carlos, "İnanılmaz bir tecrübe oldu. Benim için hayallerimden birini gerçekleştirmek gibi bir şeydi. Kendimi çocuk gibi hissettim" diye konuştu. Figo da; "Derinden Katolik birisiyim. O yüzden tarif edilemez büyük bir heyecandı" dedi.
ATLETA DE CRİSTO, NE DEMEK?
Sadece bu kadar değil... Buyrun, şimdi de 6 Şubat 2005 tarihli bir "röportaj"dan kısa bir bölüm okuyalım:
"Futbolcu menajeri Bayram Tutumlu, geçenlerde bir televizyon programında 'Artık kulüpler futbolcunun inançlısını tercih ediyor' diyordu... Tutumlu'ya göre, başta Avrupa'dakiler olmak üzere, dünyanın önde gelen kulüpleri, bir süredir transferlerde futbolcunun din ve mezhep özelliklerini göz önüne alıyorlar.
Bu sayede futbolcunun gece hayatına kapılıp performansını düşürmemesini garanti altına almaya çalışıyorlar. Hele söz konusu olan 'raydan çıkmaya en meyilli' Brezilyalı futbolcular ise... O zaman özellikle Atleta de Cristo (İsa'nın Sporcusu) denilen dinine bağlı futbolcuları seçiyorlar.
Tutumlu'ya Fenerbahçe'ye gelen Brezilyalılardan, Galatasaray'ın yeni transferi Müslüman Franc Ribery'ye kadar kimin neci olduğunu sorduk.
- Ne demek Atleta de Cristo? Tarikat gibi bir şey mi?
- Hayır, bu bir tarikat değil. Hıristiyanlık dinine bağlı olan ve dini kurallara harfiyen uyan sporcu demek... Türkçesi, İsa'nın sporcusu demek... Bu "Atleta de Cristo"lara, yani "İsa'nın Sporcuları"na en iyi örneklerden biri de, Fenerbahçeli futbolcu Kezman olsa gerek... Kezman'ın tişörtündeki "Hz. İsa figürü" 17 Aralık 2007 tarihli gazetelere şöyle yansımıştı:
"Fenerbahçe'nin Başkent deplasmanında Gençlerbirliği'ni 2-1 mağlup ettiği maç sonrasında Sırp oyuncu Kezman'ın tişörtündeki İsa ikonu dikkatlerden kaçmadı."
HAKAN ŞÜKÜR'E NİYE SALDIRIYORLAR?
Gördüğünüz gibi, yığınla olay, yığınla örnek aktardım... Tüm bu örnekleri vererek, yapmaya çalıştığım tek şey; "Türkiye'deki din düşmanlığı"nı göstermekti.
Evet, Türkiye'de bir "din düşmanlığı" var ve bu düşmanlık her fırsatta depreşiyor!..
İşte bunun en son örneği:
"Hakan Şükür üzerinden İslam'a saldırı!"
Ne yapmış Hakan Şükür?..
Demiş ki;
"Fenerbahçe derbisi Kutlu Doğum Haftası'na denk geldi... Sokaklara hakim olan bayram havası, tribünlere de sirayet etmeli... Taraftarlar, stada kesici aletlerle değil, güllerle gelsin...
Allah kime nasip ettiyse o kazansın!"
Peki, ne var bu konuşmada?.. Gayet güzel bir çağrı... "Tam Hakan Şükür'e yakışan" bir konuşma... Çünkü Hakan Şükür, sadece "futbolculuğu" ile değil, aynı zamanda "kişiliği" ile de "örnek" bir insandır!..
Bir "ağabey"dir, kırdığı "rekor"larla bir "idol"dür!..
Kısacası, "adam gibi bir adam"dır!..
Gelin görün ki, sırf "dindar" olduğu için sürekli saldırılara maruz kalmaktadır...
Alın işte, "insanca, Müslümanca bir çağrı"da bulundu diye, anında "linç" etmeye kalkıştılar!..
Sanki, "maça satırla gelin!" demiş gibi!..
Türkiye, sanki bir "İslam ülkesi" değil gibi, sanki "Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem"in doğum gününü kutlamak bir "suç"muş gibi, "Hakan'ın çağrısı"nı şöyle haber verdiler:
"Kutlu Doğum sahaya indi!.. Şükür'den tribünlere Kutlu Doğum çağrısı!.. Hakan'a çağrı: Madem öyle, maça da haşema ile çık!"
Altını çizerek, bir defa daha söylüyorum: Sırf "dindar" olduğu için, "kartel gazeteleri"nin "yargısız infaz" ve "linç girişimi"ne maruz kalan Hakan Şükür, Fidel Castro'nun Küba'sında ya da Papa'nın Vatikan'ında değil, "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen Türkiye'de yaşamaktadır!..
Hakan Şükür'e alçakça saldıran "kartel gazeteleri"ni de, ne yazık ki; "Ben de Müslümanım!.. Dedem hocaydı, ninem hacıydı!" diyen "Müslümanlar" okumaktadır!..
Ama, "Hakan Şükür" üzerinden "Müslüman"lara saldırıldığının farkında bile değiller!..
İnanın ben anlayamıyorum;
Bu "İslam düşmanlığı"nın sebebi ne?..
Öyle bir "İslam düşmanlığı" ki;
"Musevi" ve "Hıristiyan" futbolculara gösterilen anlayış, bu gazeteler tarafından ya "hoşgörü" olarak, ya "jest" olarak sunuluyor... Ama, "Müslüman" futbolcu bir şey yapsa veya söylese, anında infaz!..
Ervahına yuh olsun!..
Baykal'ın hayali bu kadar!
Bilirsiniz... "Ormancı"dan başka memur yüzü görmeyen bir köylü kadın, köylerine gelen "Kaymakam" beye, "A oğlum, azıcık daha okuyup, ormancı olamadın mı?" demiş ya, Deniz Baykal'ın dünkü tavrı da, buna benziyor!..
Biz, ona bir çağrıda bulunup, "Başbakanlık koltuğuna otur" dedik... Eğer dediğimizi yapsaydı, hiç olmazsa, "23 Nisan Başbakanı" olabilirdi.
Bunu yapmadı... Hiç olmazsa, "Cumhurbaşkanı'nın daveti"ne icabet eder, "Cumhurbaşkanı'nın yemek masası"na oturur zannettik, onu da yapmadı!..
Ya, ne yaptı?.. Gitti, "muhtarların masası"na oturdu!..
Bu haliyle de, "ormancı"dan başka memur yüzü görmeyen "köylü kadın"a benzedi... "Muhtar sofrası"nın "Başbakanlık koltuğu" ve "Cumhurbaşkanlığı masası"ndan "daha büyük" olduğunu düşünmüş olmalı ki, "23 Nisan muhtarı" olmayı tercih etti!..
Ehh, ne yaparsınız?.. "Vermeyince Mabud, ne yapsın Sultan Mahmud" hesabı, zorla olmuyor işte... Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'ın "ulaştıkları makam"a, Bay Baykal'ın "hayal"leri bile ulaşamıyor!..
O yüzden de, hep "küçük" kalıyor!.. Hesaplar "küçük" olunca, oturulan makamlar da "küçük" oluyor!
vakit