Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Homer’in düşü: İlyada ve Odesa

Anlayana sivrisinek saz!

Troya savaşı. M.Ö. önce 7 ya da 8.YY. Bize bu olayı İzmirli, gözleri görmeyen Homer anlatıyor. Mitolojik tarihin yazarı kendi de bir mitoloji kahramanı olabilir. Anonim bir kitap olarak hafızalara kazınan bir tarihten söz ediyor olabiliriz Homeros’un gerçekten yaşadığını ve bu iki muhteşem epik şiirin yazarı olduğunu hadi kabul etmiş olalım. Madem “Antik Yunan” ve “Roma” halkları da dâhil olmak üzere birçok kişi onun varlığına inanmıştır. Bunun üzerine konuşalım.

Homer’in nerede ve ne zaman doğduğunu, öldüğünü bilen var mı? Bunu kimse kesin olarak bilmese de bazı tarihçiler onun M.Ö. 750 yılı civarında yaşamış olabileceğine inanıyor

“Bu tarih”e bakalım, tarihte Çanakkale’de neler olmuş: “Akha’ların Troya Ovası’ndaki gemi ordugâhındayızdır. Tanrı Apollon’un rahibi Khryses gelir, Agamemnon’un tutsak olarak alıkoyduğu kızı Khryseis’i geri ister. Agamemnon kızı vermediği için tanrı Apollon Akha ordusuna veba salar. Dokuz gün dokuz gece ordu hastalıktan kırılır. Bilici Kalkhas kızı geri vermeyi buyurur. Agamemnon kızı vermeye razı olur, ama onun yerine Akhilleus’un tutsağı Briseis’i alacaktır. Akhilleus’la Agamemnon bu yüzden kavgaya tutuşurlar. Agamemnon Briseis’i alır, ama Akhilleus da barakasına çekilir: Savaşa artık katılmayacaktır. Anası deniz tanrıçası Thetis’ten öcünü almasını ister. Thetis, Olimpos’a çıkıp Zeus›a yalvarır: Akhilleus savaştan uzak durdukça Akhalar zaferi kazanamasınlar. Zeus söz verir, Akhalar’dan yana olan karısı tanrıça Hera ile kavga ederler. Hephaistos onları yatıştırır.

Bu anlatılanlar bana “Kafdağı” yani “Kafkas” hikayelerini hatırlatıyor. Bugünkü Gürcistan üzerinden Karadeniz’e akan, oradan İstanbul boğazından Marmara denizine geçen ve Çanakkale’de yeniden yapılandırıp, İon denizinde Girit ve Mora’da, Babil ve Mısır hikayeleri ile zenginleştirilip patentlendirilip, ambalajlanıp pazarlanan bir intihar roman gibi okuyorum bu hikayeleri. 

Bu hikayelerin içinde Şeytanlar, cinler, muharref din, her şey var. Ama saf olarak hiçbir şey yok.

“Europe” “güç” ve “estetiğin” evliliğidir mesela. Zeus ve Afrodit’in kızlarının yani. Paris kimin çocuğudur. “Helen” ya da “Atena”. İda dağı, hani şu Kazdağları var ya orası. Yani Kazdağları da başka bir “Tanrı dağı”.. Bizde de var Olimpos mesela. Çanakkale savaşındaki Goliath Talud-Calud olayında Hz. Davud’un öldürdüğü Tanrı kıral Calud değil mi? Çanakkale’de Agamemnon da vardı.

Rauf Bey Mondros Mütarekesi’ni İngiliz savaş gemisi Agamemnon zırhlısında imzalamıştı.

23 Mart 1898 tarihinde denize indirilen HMS Goliath, Kraliyet Donanmasına bağlı Canopus sınıfı bir ön-dretnottur. 3.160 ton ağırlığında idi, uzunluğu 120, genişliği 23 ve yüksekliği de 7,6 metre olan gemi 1905 yılına kadar Uzakdoğu’da görev yaptı. Çanakkale Savaşı’nda, 12 Mayıs 1915 tarihinde Muavenet-i Milliye tarafından torpillenerek batırıldı. Ve 2 Ekim 1992’de Deniz Kuvvetleri bir NATO tatbikatında, Ege’de 1974’te Kıbrıs Harekâtı’na da katılmış olan ve Çanakkale’de Goliath’ı vurarak batıran geminin adını taşıyan TCG Muavenet muhribine o gece ABD’ye ait USS Saratoga uçak gemisi tarafından füze atışı gerçekleştiriliyor ve gemi vuruluyor. Şehidler veriyoruz. Görüldüğü gibi “Tanrıların savaşı” sürüyor. Bu tanrılar hâlâ yeryüzünde İlahlık ve Rablik taslayanların savaşları. 

Europe ya da Paris, Atena ve Efes ya da Helen’in, Apollon’un, Goliath’ın, Agamemnon’un hepsinin bir mitolojik kişilik olmasının ötesinde sembolik bir anlamı ve değeri olduğunu unutmayalım. Batının derin gerçeğini bu mitolojiyi, bu sembolleri, bu ritüelleri ve bunlara dayalı kehanetleri bilmeden anlayamayız. Odesa Ukrayna’da bir yerin adı değil mi? İlyada bize neyi anlatır. Bu coğrafyanın mitolojik tarihi batılılara çok fazla şey anlatıyor ama bize fazla bir şey anlatmıyor. Ege’deki 7 kilise, Antakya, Urfa mesela, Zerzevan bize ne anlatır? 

Ertan Özyiğit’e, Baphomet’in kılıcı ile DSÖ’nün Hypocrate sembolü arasındaki farkı, Sağlık Bakanlığı logosundaki çift başlı yılanı sordum. 3 kez kutsanmış Hermes’in asası Cadeceus 2 yılanlı, Sağlık Tanrısı Asklepios’un asası tek yılanlı. DSÖ sağlık tanrısını seçmiş. Bizim bakanlığın çift yılanı şifa ile ilgili bir sembol tabii, Bergama’da da bu sembol var ama, logoyu tam inceleyince Baphomet çıkıyor. Kim, bunu nasıl yapar, bunu nasıl anlamalıyız, bu büyüden nasıl kurtulacağız bilmiyorum.

Batılıların kehanetleri, tarihten kendilerine mitolojik kökler de bulur ya da üretirler. Ve bu “kült”ü önce kültüre dönüştürür daha sonra onu dini bir yorumla bütünleştirerek “yaşam tarzı” politik ve ideolojik bir ütopya haline getirirler. Bu anlamda 1500 sonrası süreçte batıdaki mitoloji anlayışını sadece Pagan kültünün modern bir versiyonu olarak görmek bizi doğru bir sonuca götürmez. Bizdeki Türk mitolojisi ya da Hint mitolojisi anlayışı bir “masal” gibi anlatılıyor. Geçmişe dair kökleri derinlere inmediği gibi, geleceğe dair bir beklenti oluşturmuyor. Sanat ve edebiyattan süzülüp politik ve ideolojik bir yapıya dönüşmüyor. Anlayacağınız mitolojilerimiz de çalındı, bize Eflatun Cem Güney’in çocuk masalları tadında hikayeler kaldı.

Böyle olmalı demiyorum. Batıda bu böyle. Aradaki farkı söylüyorum. Batının şöyle bir kolaycılığı da var. Nasıl olsa bir sabitesi, kutsallığı yok. Çıkar ve rasyonallik yeterli, sömürge döneminde milletlerin sadece topraklarını, altını üstünü ve insanları sömürmedi, onların tarih, gelenek, inanç ve kültleri ile gelecek hayallerini de sömürdü. Onları kendi kazanında eritip kendi hesabına patentledi.

Ha, nerede kalmıştık: Menelaos Paris’i yenecekken tanrıça Afrodit Paris’i kaçırır, Helena’yı da alıp kocasının yanına götürür. Daha sonra ne oldu ya da şimdi olması gereken ne!. Macron ile doğu Akdeniz ve Ege konusunda, Libya konusunda Ekaterini Sakellaropulu arasında bir uzlaşma olacak mı? Paris ve Atena olsaydı bu durumda ne yapardı aceba?. Selâm ve dua ile. 

Bu yazı toplam 765 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar