Hukuk ve demokrasi seferberliğinde ilk somut adım

Bir şiddet eylemini finanse ettiğine dair hiçbir delil göstermeden Osman Kavala’yı Gezi protestolarına verdiği destekten ötürü “darbe kalkışmasını finanse etmek”le suçlamak abesti. Bomboş bir suçlamaydı bu. Savcılık da herhalde bu suçlamanın bomboşluğundan mustaripti ki, onun içini doldurabilmek için akla karayı seçti. Akla karayı seçti ama nafile; Kavala’nın tutuklanmasından (1 Kasım 2017) ancak 16 ay sonra ortaya koyabildiği iddianame, bomboşluğun 600 küsur sayfaya yayılmış haliydi. Yine de o iddianameyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediyordu savcılık. Üç sene değil, 10 sene değil, 30 sene de değil; AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET! 

Kavala, iddianamenin hazırlandığı süre boyunca tutuklu kaldı. Dile kolay, 16 ay. Ama yetmezdi! İddianame ne kadar boş olursa olsun, tahliye edilemezdi Kavala! Değil mi ki bir darbe kalkışmasının finansörüydü devlet nazarında; iyice sürtünsündü burnu!

11 ay daha yattı. 16 ay, 27 ay oldu. Dile kolay; 27 ay!

Nihayet 18 Şubat 2020’de beraatine karar verildi. Ama yine tahliye edilmedi. 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin başka bir soruşturma kapsamında, “anayasal düzeni bozmaya teşebbüs” suçlamasıyla alelacele -hapishaneden bir anlığına dahî çıkıp gün yüzü görmesine fırsat tanınmadan- gözaltı kararı verildi Kavala hakkında. O karar yeni bir tutuklama kararıyla tahkim edildi. Sonra “casusluk” iddiasıyla bir tutuklama kararı daha…

“Beraatlik dosyayla ağırlaştırılmış müebbet hapsini istediğimiz ve 27 aydır boş yere hapis yatırdığımız Kavala’yı hiç değilse bu yeni suçlamalardan tutuksuz yargılayalım” bile denmediği için, maşeri vicdan, bu yeni suçlamalara, iktidar muhalifi bir iş adamını ne pahasına olursa olsun -isterse hukuk sistemini yerlerde süründürmek pahasına olsun- içeride tutma iradesinin tezahüründen başka bir mânâ veremedi.

***

Dokuz ay daha geçti. 27 ay, 36 ay oldu. Dile kolay; 36 ay!

Osman Kavala hâlâ bırakılmadı, bırakılmıyor. Ve Bülent Arınç, bu durumun hayret vericiliğine dikkat çekerek Kavala’nın tahliye edilmesi gerektiğini söylediği, ayrıca çözüm sürecindeki bazı tahliyeleri hatırlatarak dört yıldır tutuklu yargılanan Selahattin Demirtaş için de “tahliyesi olabilir” dediği için Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’ndan istifa etmek durumunda kalıyor. Hem de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün “Aslolan tutuksuz yargılamadır” diye bas bas bağırdığı bir dönemde! Hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hukuk ve demokraside “seferberlik” ilan ettiği bir dönemde! Hem de bizzat Erdoğan’ın olağanüstü derecede sert tepkisi nedeniyle!

O tepki, beğenmedikleri fikirler savunulduğunda ‘Vurun konuşturmayın!’ demeye yıllardır alıştırılan iktidar taraftarı kitlelerin öfkesini de yansıtıyor. Halbuki bu kitleler bir zamanlar tam bir özgüven içinde ‘Bırakın konuşsun’ demeyi şiar edinmişti.

Şişeden çıkarılan cinin kimi ne zaman çarpacağı belli olmaz. Böyle giderse kendisi de bir gün ‘Vurun konuşturmayın!’ tavrına muhatap olabilecek olan Erdoğan, o kitleler üzerinde hâlâ kontrol sahibiyken cini şişeye geri sokup ‘Bırakın konuşsun’ anlayışını ihya edeceği yerde ‘Vurun konuşturmayın!’ anlayışını beslemekle büyük hata ediyor.

Bu nasıl bir hukuk ve demokrasi seferberliğidir ki, ilan edildiği anda akıllara ilk gelen şeylerden biri olan Kavala’nın tahliyesini içermek şöyle dursun, bunun talep edilmesine tahammülü dahî içermez?

Ne söylediyse tam da o seferberlik ilanına istinaden söylemiş olan Arınç, Erdoğan’dan gördüğü şaşırtıcı tepki üzerine yaptığı açıklamada “Kendisiyle konuştuktan sonra gereken neyse onu yapacağım” demişti. Salı günkü görüşmelerinde Erdoğan, Arınç’a, ‘Ben sinirlenip size öyle bir tepki gösterdim ama aramızdaki fikir ayrılığı istişare kurulunda yer almanıza mâni değil. Bilakis her fikir özgürce ifade edilip tartışılsın ki en doğru karar verilebilsin diye oluşturduk o kurulu. Bu anlayışı içinde, durmak yok, yola devam!’ demeliydi ama belli ki demedi. Sonuçta Arınç istifa etti ve istifası -herhalde büyük bir memnuniyetle, ‘canımıza minnet’ denerek- kabul edildi.

İşe bakar mısınız? Hukuk ve demokrasi seferberliğinde ilk somut adım, “Kavala’nın çıkması lazım, Demirtaş’ın tahliyesi de olabilir” dedi diye Arınç’ı istifaya sevk etmek oldu! Çok acayip.

Bir de iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin Arınç’a “ihanete yataklık”, “terör kervanına girmek” vs. diye saydırması var ki, hiç sormayın.

***

‘Ama Demirtaş’ın öykü kitabını da tavsiye etti Arınç!’

Ettiyse etti.

Kızacaksanız kızın, eleştireceksiniz eleştirin, karşı argümanınız neyse söyleyin… Bu linç havası nedir?

Hukuk ve demokrasi seferberliğinde bile rahat rahat konuşulup tartışılamayacaksa ne anladık o seferberlikten?

Bu yazı toplam 1502 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar