Ahmet Taşgetiren
İç Gündeme Dönerken...
Esed’e alışıyoruz. Şimdi “Suriye ile görüşme vs.” denilen şey aslında Esed’den başkası değil.
Herkes kabul etmeli ki Esed dirençli çıktı. Amerika’nın kararsızlığını kullandı, Rusya’nın kararlılığını kullandı, Rusya ve Batı’daki “köktendinciliğe karşı sekülerlikten yana ortak payda”yı kullandı, Arap dünyasından koptu yeniden buluştu, Kürtlerle dans etti, en önemlisi de “Suriye’nin meşru yönetimi” ünvanını kullandı ve bugüne kadar ayakta kalmayı başardı.
Bugün biz dahi 1 milyon Suriyeli’nin ölümünden sorumlu tuttuğumuz, ülkemize 4 milyon Suriyeli’nin göç etmesine yol açan adamla, “bir şekilde” konuşuyoruz. Suriye’ye iyice yerleşen Rusya, bunu kolaylaştıran Esed’i Türkiye’ye muhatap etmekle ödüllendiriyor dersek yanlış yapmayız. Bundan böyle Esed’in kara dosyasını daha az konuşacağız, çünkü birlikte çalışma alanları oluşturuldu.
Bir süredir Suriye gündemi, iç gündemi geri plana itti. Türkiye’de böyledir, askeri harekat dendiğinde “şurada da şöyle oluyor” demek zorlaşır. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sözü belki dünyada en çok Türkiye’yi hatırlatır. Şehit iklimi her yeri kuşatır. Bütün itirazlar susar, herkes iktidara kredi açmasa bile güvenlik güçlerinin içinde yer aldığı operasyonları selamlamaya yönelir.
Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve son olarak Barış Pınarı harekâtları bütün ülkede böyle bir iklim oluşturdu. Bütün bunlar, yerel seçimin getirdiği “iktidar sıkışması”nı bir ölçüde dağıttı. Şu anda siyaset, “Vatandaşın -Ak Parti’ye oy verenlerin- iktidara ders verdiği” temasından bir hayli uzakta.
Peki hakikaten Barış Pınarı Harekâtı her şeyi örtebiliyor mu?
Böyle düşünmek en çok iktidar için yanıltıcı olur. Hani “Ateş düştüğü yeri yakar” diye bir sözümüz var ya, o sözün geçerliliği bitmiyor. Acısı olan acısını, derdi olan derdini, geçim zorluğu olan geçim zorluğunu, özgürlüğünü kaybeden onun ruh kıskacını, haksızlığa uğrayan onun isyanını yaşamaktan kurtulamıyor.
Medyada küçük küçük yer alıyor belki, ama yüreklerde büyük büyük depreşiyor.
Şimdi şu, “KHK ile polislikten atıldı, 16 ay hapis yattı, beraat etti, askerde şehit oldu” diye gazetelere haber olan Zekeriya Altunok’un tabutuna kapanan anne Nurgül Altunok, eşi Vildan Altunok ve oğulları Ahmet Eren ile Gökdeniz’in yaşadığı acıyı, “milli gündem”lerle dindirmek mümkün mü?
KHK ile atılmış, 16 ay hapis yatmış, beraat etmiş… tabii görevine dönememiş. Sonrası askerlik ve şehadet…
N’oldu şimdi? Mesela böyle bir olay Türkiye için ne anlam ifade eder?
Herkes çok iyi biliyor ki Türkiye’de bir “KHK adaleti!” var. Bir çırpıda 50 bin kişinin işine son verilebiliyor, ondan sonra adaleti ara ki bulasın. “Sen suçsuzluğunu ispat et!” Suçsuzluğun yargı kararı ile sabit olsa bile, “Devlet senden şüphelenmeye devam ediyorsa yargıda aldığın beraat” da işe yaramıyor. Polissin dönemiyorsun, askersin dönemiyorsun, hatta her kim olursan ol dönemediğin oluyor, içerde değil dışarda olduğuna şükrediyorsun vs…
Şehit Zekeriya acaba devletin herhangi bir yerinde “Yaaa, biz yerlerde yanlış yaptık. Birçok insanın günahını aldık. Bunun hesabı vardır. Allah sorar.” Falan gibi bir muhasebeye, bir iç sancısına yol açıyor mudur? O çocuklar, kocasının polis üniformasını sırtına geçirmiş olan o eş, yüreği evlat acısı ile kavrulan o anne, devlette, birilerinin yüreğini kanatıyor mudur?
Bazen “devlet için” ahiret hesabını unuttuğumuz oluyor, diye düşünüyorum. Evlat katli yapılmış geçmişte, kardeş katli yapılmış. Hem de fetvası alınarak. Fetva alınıyor bir şekilde, bunu alimlerimiz masaya yatırsın, ama birisi bana söylesin böyle adaletsizliklerin hesabının hiç olmayacağına dair bir bilgi var mı Kitabımızda? Bu soruyu böyle bir hassasiyeti olmayana sormam, ama olanın içine nasıl sindirdiğini merak ederim.
***
İç gündemde şu anda, Ahmet Davutoğlu’na yönelik hesaplaşmanın uzantısı olarak Şehir Üniversitesi’ne yöneltilen yok etme süreci var. Yine Davutoğlu’nun İstanbul’da parti merkezi olarak düşündüğü binanın Ak Partili belediye tarafından mühürlenmesi var. Ne bu şimdi? Böyle mi yürüyecek Ak Parti bünyesinden çıkan siyasi yapılara karşı iktidarın tavrı?
Haydarpaşa ve Sirkeci garları ile ilgili tavır bir başka garabeti sergiliyor. Bunlar İstanbul’u kaybetmenin defterine yazılıyor. Siyasi ahlak sorgulamasına yol açıyor.
***
Barış Pınarı Harekâtı “ateşin düştüğü yerdeki yangın”ı söndürmez. Benden söylemesi. Medya güzellemelerine bakmayın siz.