Hakan Albayrak
İdlib, tam da olmamız gereken yer
İdlib’de 34 askerimiz şehit düşeli beri Esed rejiminin ordusu ve uluslararası milisleri Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kıyasıya vuruluyor. Düşman kuvvetlerden yüzlerce kişinin etkisiz hale getirildiği, çok sayıda tank ve sair askerî aracın imha edildiği, stratejik öneme sahip birçok askerî tesisin tahrip edildiği bildiriliyor. İntikam? Evet. Ama daha önemlisi, caydırıcılık. Rejim ve destekçilerini Türkiye’ye meydan okumaktan, Türkiye’nin İdlib’deki taleplerine direnmekten, yani İdlib halkının canına okuma ısrarından caydırmaya dönük bir harekât bu.
İşin içinde Türkiye’yi yeni bir mülteci “yük”ünden koruma telaşı da var; ama Suriye meselesinde Ankara'nın 2011’den beri ortaya koyduğu söylem ve eylemlere istinaden şunu söyleyebiliriz ve söylemeliyiz ki, İdlib etrafındaki mücadele ilk ve son tahlilde mazlumlar için verilen bir mücadele. Soylu bir mücadele. Kutlu bir mücadele.
33 askerimizin şehadetiyle içine girdiğimiz yeni süreçte de şehitler veriyoruz. ‘Helikopterimiz düşürüldü’ gibi moral bozucu haberler de alıyoruz. Bundan sonra da şehitlerimiz olacak, zayiat haberleri gelecektir. Elbette içimiz yanacak, elbette moralimiz bozulacak; ama her seferinde bağrımıza taş basıp çabucak toparlanmalı ve mazlumlar için savaşmanın şerefini iliklerimize kadar hissederek oradaki askerlerimizin moral ve motivasyonlarını yüksek tutmaya matuf tavırlar sergilemeliyiz. Çelik gibi sağlam durmalıyız arkalarında. Moskova’nın, Tahran’ın, Esed rejiminin ‘Birkaç ceset daha gönderirsek Türkler çözülür, infial halindeki halkın tazyikiyle hükümet geri adım atar’ gibi bir umuda kapılıp iyice azgınlaşmasının önüne geçmek için de gerekli böyle bir duruş.
Tekrar: Amaç, zalimler üzerinde caydırıcı bir etkide bulunmak. Savaşı yeni bir boyuta taşıyarak uzatmak değil, savaşı tamamen sona erdirmek. Mevcut savaşı durdurmak, daha büyük bir savaşı engellemek.
“İdlib’de ne işimiz var?” sorusu bu amaca hizmet etmiyor. Mazlumlarla dayanışmak ve bu uğurda risk almak gibi soylu bir tavrın itibarsızlaştırılmasına hizmet ediyor. “Beni sokmayan yılan bin yaşasın” sözünde en ‘veciz’ ifadesini bulan bencilliğe.
İdlib şehitlerimizden Onbaşı Nihat Kara’nın (Rabbimiz onu Peygamber Efendimize komşu eylesin), şehadetinden kısa bir süre önce arkadaşlarına gönderdiği WhatsApp mesajı: “Hakkınızı helal edin, sizleri seviyorum. Sizden ricam da sakın Suriye’de ne işimiz var diyenlerden olmayın, gittim gördüm tam da olmamız gereken yerdeyiz. Yedi düvel bir olmuş, rejimi, Rusyası. Dua edin yeter. Selametle.”