Abdurrahman Dilipak
İdlib’de neler oluyor?
ABD taktı kimyasal silaha. Varil bombası daha mı “insani”. Fosfor bombası daha mı insani? İsrail kullanmıyor mu bunları. Peki niye kimsenin sesi çıkmıyor. TRT’de, eskiden bir “Evet-Hayır” yarışması vardı. Erken bir şekilde tuzağa düşenler için sunucu, “Bu sayılmaz” diyor ve oyun devam ediyordu. Kimyasal silah “Rum malı” değilse de sayılmaz. Çünkü sorun “insanilik” sorunu olmadığı gibi, asıl konu “Suriye” de değil. “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” misali, birileri kendilerine bu kan ve gözyaşından servet ve iktidar üretme çabasında. Evet hedefteki ülke Suriye, hedefteki halk Suriye halkı. Peki Suriye devleti genel anlamda masum mu, ya da Suriye halkı bir bütün olarak masum mu? Evet, evet insanlar bir konuda zalimken bir başka konuda mazlum da olabilir. Mazlum olma konusu da kimseye zulmetme hakkı vermez. Böyle bir hak yoktur. İran ve Rusya’nın Suriye üzerinden hakimiyet kurma çabası var. Rusya’nın Akdeniz’de donanma bulundurması için Suriye’deki Tartus üssüne ihtiyacı var. Onun için Suriye’yi görmezden gelemez. Onun için Türkiye’ye ve İran’a ihtiyacı var. İran’ın ise Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e bir Şii koridoru açma hesabı var. Bu plan açısından Suriye İran açısından olmazsa olmaz öneme sahip. ABD ise Rusya’yı Karadeniz’e hapsetmek için Tartus’tan çıkarması lazım. Suriye üzerindeki kavganın asıl sebebi bu. Peki İngiltere ve Fransa burada ne yapıyor? ABD’nin uluslararası hukuk açısından Suriye üzerinde bir hakkı yok. Onun için DAEŞ’i örgütledi, DAEŞ’e karşı SDG / PYD’yi örgütledi, o bahane olarak girmeye çalıştı. Ama, öte yandan uluslararası hukuk açısından Suriye’nin iki garantörü var: İngiltere ve Fransa. Scycos-Picot deklarasyonu ile belirlendi bu sınırlar. Bilad-ı Şam oldu Suriye. Onun için ABD, NATO ittifakı çerçevesinde, bu garantörlük hakkından yararlanarak, BM’yi de arkasına alıp, Suriye’ye girmek istiyor. Tabii, İsrail, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi de ABD’ye destek veriyor. Suudi Arabistan ve BAE’nin ise adeta eli mahkum. Hani burada bir çatışma çıkarsa İsrail sınırlarını genişletip, bir emri vaki ile Filistinlileri yeni işgal edeceği topraklara sürecek. İsrail, “Megalo İdea”sına ulaşmak için böyle bir ortamda 3. Adımı atarak Mescid-i Aksa’nın yıkılması ve yerine Süleyman mabedinin inşası için yeni bir süreç başlatacak. ABD bir yandan da bu projeye destek vermek istiyor. Onun için de elini çabuk tutması gerekiyor. Suriye’de bir savaş durumunda Müslümanların İsrail ve onun bölgedeki işbirlikçilerine karşı öfkesini kontrol etmek için, dikkatleri Mekke ve Medine’ye çekmek istiyorlar. Bunun için de İran ile Suudi Arabistan arasında bir füze savaşı uzak bir ihtimal değil. Ve tabii böyle bir savaşın sonunda da, bugünkü gibi bir Suudi Arabistan kalmayacaktır. Suriye böyle bir ortamda Rusya ile ABD’yi karşı karşıya getirip, “benden sonrası tufan” anlayışı ile BM’nin gözetiminde uluslararası bir uzlaşma ile kendi iktidarını garanti altına almak istiyor. Türkiye konuya insani açıdan yaklaşmak istiyor. Muhtemel bir savaş ya da saldırı durumunda İdlip’ten gelebilecek göçmenleri Türkiye’ye gelmeden Afrin’deki güvenli bölgelere kaydırarak onlara Suriye topraklarında bir yaşama alanı oluşturmaya çalışıyor. Türkiye Suriye konusunda kilit ülke. Türkiye AB’ye aday, NATO’ya üye bir ülke, ama ABD ile de, AB ile de sorunları var. Öte yandan; Rusya ile yakın ve sıcak bir işbirliğine sahip. İran ile de İran’ın etnik yapısı, Müslüman kimliği, komşuluk ilişkileri açısından özel bir yakınlığa sahip. Türkiye’nin konumu, bu güçler dengesinde dengenin yönünü değiştirecek, kantarın ince ayarında olduğu gibi bir ağırlığa sahip. Trump ne yapacaksa önümüzdeki 50 günde yapması gerek. İsrail’in 60 günlük planından kalan süre de o kadar. Türkiye’deki iç dengeler açısından da önümüzdeki 50 gün son derece önemli. Bölgede bir çatışma ihtimali uzak değil. Hatta belki de bu kaçınılmaz. Eğer bugüne kadar bu çatışma olmadı ise, kimsenin böyle bir çatışmanın sonucundan emin olmadığı içindir. Tamam! Varsayalım, ABD Doğu Akdeniz’deki donanması ile bir gece ansızın Suriye’deki bütün ortak askeri tesisleri ve Tartus’u vurdu. Herhalde Rusların eli böğürlerinde bekleyecek halleri yok. Onlar da Hazar donanması ile 6. filonun Amiral gemisinden, uçak gemisine kadar vurmayacağı bir hedef olmasa gerekir. Göreceğiz orada Patriot’ların ne kadar koruma yapacağını. Rusların da Akdeniz’de donanması var. Böyle bir savaş bir anda dünya savaşına da dönüşebilir. O zaman ne NATO kalır, ne BM.. Ne de İsrail kalır. Bölgedeki kukla hükümetler de kaçacak yer bile bulamazlar. Avrupa da bu krizin altında kalkamaz. O global şirketlerin de akıbeti hayrolmaz. ABD bugüne kadar saldırmadı ise, bu korkusu yüzünden. Bu durumda geleceği kimse tahmin edemez ve gelecek asla geçmişin devamı olmaz. Yeni bir dünya kurulur ve kim ayakta kalmışsa onlar bu yeni dünyada yerlerini alırlar. Bu yeni dünyada kapitalistlere yer olmaz. İsrail’e yer olmaz. Sınırlar, rejimler ve iktidar yapıları değişir. Akacak bir kan varsa, o damarda durmaz. İşler bu noktaya geldikten sonra olayların şiddeti azalsa da, kan akmadan kalıcı bir barış zor. Savaşın süresi ve akacak kanın miktarını belirleyecek olan esbab, insanlığın, zeka ve cesaretidir. Selâm ve dua ile.. Yeniakit