Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İmamoğlu’na davrandığınız gibi..

Sanırım bir gerçek tam olarak anlaşılmadı. AK Parti, İstanbul ve Ankara’yı nasıl kaybetti, daha doğrusu İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın kazanmasına sebeb olan yanlışlıklar bugün aynı ile GülDavudoğlu ve Babacan için yapılıyor sanki. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” diye bir söz vardır. Siz her gün birilerinden söz ediyorsanız ve onlar hakkında sürekli olumsuz haberler veriyorsanız unutmayın ki, “haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder”. Söz “yalama” olur. İnandırıcılığını ve ciddiyetini kaybeder. Bu şekilde “Kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşarsınız”, ama farkında olmazsınız. Bilirim “Öfke baldan tatlıdır”. Bilelim ki, “öfkeyle kalkan, zararla oturur” ve hiç aklımızdan çıkarmayalım ki, aşk ve öfke kardeştir ve her ikisi de aklı zail eder. Öfkeniz aklınızdan büyükse varacağınız yer pişmanlık olacaktır. Bu ifadelerimde evet AK Parti’yi eleştiriyorum, AK Parti aşıklarının gözünde, ama benim penceremden baktığınızda, güle oynaya uçuruma doğru giden bir arabanın önüne çıkıp el-kol hareketleri ile bu gidişi engellemeye çalışıyorsam, bu dostluğumdan ve sizi koruma refleksimden kaynaklanıyor. 

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak..” Hani NFK öyle diyordu ya! Ben de öyle bir şey yapıyorum aslında. Necip Fazıl’ın “Destan” şiirini internetten bulup bir okuyun. CHP’ye yönelik bu eleştirinin aile ve gençlik noktasında, aynı zamanda bugünkü halimize ne kadar benzediğini görün. Başkalarına öğütlediğimiz bu öğütlere bugün bizim de muhtaç olduğumuzu unutmayın!

Bakın İstanbul’da seçim sonuçları ortada: %45/54. Şimdi o %9 farkı nasıl tersine çevireceksiniz ona bakın. Elinize sopa ile bu işi başaramazsınız. Bugünkü üslubla herkesi  kendinizden daha da uzaklaştırırsınız. Onları nasıl ikna edeceksiniz ona bakın. Onların güvenini kazanın. Toplumun mesajını aldığınızı, anladığınızı, meşruiyet zemininde değişeceğinizi anlatın ve gösterin. Yoksa bu kriz derinleşir ve daha da yayılır. Şiddetini de artırır. Bana kalırsa İmamoğlu konusundaki yanlışlar bir şekilde devam ederken, bir başka yönü ile aynı yanlışlar “yeni oluşum” için sözkonusu ediliyor.

İmamoğlu’na karşı aynı yanlışlar sürdürülüyor, çünkü, yeni atanan Genel Sekreter ve yardımcısı konusunda “Koç” bağlantısı vesile edilerek veryansın ediliyor. İmamoğlu’na karşı bu tavır devam ettiği sürece, adam daha da “mağdur” görünecek ve aşırı dikkat sebebi ile yanlış yapmayacaktır. Yani İmamoğlu size karşı, “siz benim ifadem ve hızımsınız, gündüz geceye muhtaç, bana da siz lazımsınız” diyecek. Bizim CHP’lilere karşı okuduğumuz şiirleri CHP’liler bize karşı okuyacak.

Bakın, zihin bazan, fotoğraf makinesinin karanlık odası gibi çalışır. Fotoğrafı tersine çevirir. Siz “Koç’un CEO’sunu Genel sekreter yaptı” dediğinizde ve onu kınadığınızda o sizin kimin nesini nereye getirdiğinizi görür bazan! Kınarken kınanmaya başlanırsınız. Dikkat etmemiz gereken püf noktası burası: Siz ne diyorsunuz, maşeri vicdan bunu nasıl anlıyor, görüyor..

Koç’un CEO’sunu tanıyor musunuz. Koç’un CEO’su olmak, ille de birtakım yerlerin adamı, onların tetikçisi olmayı mı gerektiriyor! Bir genelleme yapmıyoruz tekil bir kişilikten söz ediyoruz. İBB’ye genel sekreter olacak bir isimden söz ediyoruz. Ben sordum, hiç de öyle değil. Ya da adam daha doğru, daha çalışkan biri çıkarsa.. “Bizden olsun çamurdan olsun” mu dememiz gerekiyor ille de. Hani ehliyet ve liyakattan vazgeçmeyecektik! Tamam, yetersizse yetersizliğinden söz edelim, yanlış bir şey yaparsa onun üzerine gidelim. Herhalde CHP’nin belediye başkanı, atayacağı adamı bizimkilerin holdinglerinden, ya da Kartal İmam-Hatipten atamayacaktı!? Siz de Şişli Terakki’den atamıyordunuz! Benim birine uzaklığım, onun bana uzaklığına eşittir. 

Türk’e Türk’ten başka dost yoktur” der gibi “AK Parti’ye AK Partiliden başka dost yoktur” anlayışı ile sadece kendinizi bitirirsiniz. Müslümanlar içinde söyleyebilirsiniz bunu. Müslümanlar Müslüman geçinen yöneticilerin zulmünden kaçıp, başka ülkelere sığınmadılar mı geçmişte, bugün de bunları yaşamıyor muyuz! Hayır bizim Firavunun sarayında dostlarımız Peygamber evinde düşmanlarımız olabilir. Herkesin göğsünde ilahi bir cevher olan insanı Hz. İnsan yapan İlahi rızasının tecellisinin vesilesi olma potansiyeli taşıyan bir ruh olduğu gibi, her insanın içinde imtihan vesilesi olarak yaratılan Şeytanın yol arkadaşı olan ve üzerine taht kurup oturduğu bir nefs var! Bizim kendi içimizde bile düşmanlarımız, en uzak yerlerde bile dostlarımız var! Ve her zaman, her yerde herkesi Hakka hayra çağıracağız. Kardeşlerimizle müttehid, erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik, değer üreten herkes kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleştireceğiz. Hani biz “Bizi öldürmeye gelenler, bizde dirilsinler” diyorduk ya, şöyle diyebilir misiniz; inşallah biz içimizdeki AKP’lileri ya ıslah eder, ya da onlardan, şu “içimizdeki beyinsizlerden  kurtuluruz ve hatta belki bir gün Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu da bizi görüp, onlar da kendi yanlışlarından vazgeçip bize katılırlar, hep birlikte aydınlık bir geleceğe yürürüz. Neden olmasın! Hani şu “Taife giden Peygamber” örneği. Aksu, Ağar bugün sizinle beraberse Babacan, Davudoğu, Gül niye dışarıda diye sorar birileri! Ya da içinizdeki herkes bunlarla kıyaslandığında. Tek ölçü “itaat eder gibi görünmek” mi diyecektir! Evet bunların ille de gelmeleri de gerekmiyor. Gelmeyeceklerse, gelmemeleri gerekse o zaman onların peşine takılan birileri kim ve birileri niçin onların peşine takılıyor? Bu işte bizim bir eksiğimiz olmuş olamaz mı! Bakın, İmamoğlu ve Yavaş sadece kendi çabaları ile değil, bizim yanlış politikalarımız sonucu o makamlara yükseldiler. Hep diyorum, “karanlık aydınlığın yokluğudur”. Karanlık sopa ile kovalanmaz. Işığın girmesini engelleyen kapıları ve perdeleri açın, karanlık kendiliğinden yok olur o zaman. “Zaten karanlık yok olmaya mahkumdur”. Aynı yanlışı, Babacan ve arkadaşlarına karşı yaparsanız, sonuç değişmeyecektir. Tamam eleştirin, ama yalan yok, iftira yok, tehdit yok. İddianızın mantıklı bir açıklaması ve isbatı olmalı. Biz başkaları gibi düşünmek zorunda değiliz. Ama başkaları da bizim gibi düşünmek zorunda değildir. Eğer bir kanaati tartışıyorsak, birileri benim fikrimin tam karşısında bir fikri savunup, en az benim kadar doğru olabilir. Biz kimsenin İlahı ve Rabbi değiliz, kimse de bizim İlahımız ve Rabbimiz değildir. İlahımız ve Rabbimiz yalnız Allah’tır.

Belki yarın da devam ederim bu konuya. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 997 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar