İnanca Saygı Başörtüsüne Özgürlük

İnanca Saygı Başörtüsüne Özgürlük

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu 87. Eylemini Gerçekleştirdi…

Ankara Sıhhiye Abdi İpekçi Parkında istikrarlı bir şekilde “Ağlamak Çare Değil, Susmak Yakışmaz” sloganıyla hareket eden ve “İnanca Saygı Başörtüsüne Özgürlük” için eylem yapan Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu, 87. eylemini yaptı.
Basın açıklaması Öncesi; Gazi Üniversitesindeki ‘perukla bile derse alınmama’ olayı ile ‘iftar saatinde kantinlerin kapalı tutulması’ protesto edildi.
Ayrıca Dün İstanbul’da gerçekleştirilen Kudüs Günü yürüyüşü nedeniyle , polisin takındığı tavır eleştirilerek, eylemcilerin gözaltına alınmaları da kınandı.
Hazırlanacak olan yeni anayasa da başörtüsü yasağının tamamen ortadan kaldırılması ve kısmi özgürlüklerin işe yaramadığına vurgu yapıldı.
Eyleme bu hafta Araştırmacı Yazar Hüsnü AKTAŞ destek verdi.
Aktaş, Eylemin devamlılığını dileyerek şöyle konuştu:

Farzları Kimse Yasaklama Yetkisine Sahip Değil
Allah’ın koyduğu farzları kimse yasaklayamaz. İbadet özgürlüğü her insanın temel hakkıdır. Özgürlüklerin önündeki engeller bir an önce kaldırılmalı. Bu kutlu mücadeleniz sabırla devam etmeli. Yasaklara karşı birlikte mücadele etmeliyiz. İnsanların ibadetlerini yasaklayanlara mücadele daha güçlü olmalıdır” dedi. Aktaş, Başörtüsü yasağının kaldırılması ve mücadele azmimizin daha fazla olması gerektiğini vurgulayarak, konuşmasını bitirdi.
Eylemciler “Direniş Adalet Özgürlük” , “Haydi Kızlar Okula Okuldan Atılamaya”, “Zulme Karşı Omuz Omuza” , “İnsan Haklarıyla İnsandır” , Başörtüsü Allahın Emridir” Pankart ve Dövizleri Açan eylemciler, Haftaya aynı saat ve yerde buluşmak üzere, Haftanın Basın Açıklamasını Okuyarak dağıldılar.

87. Hafta Basın Açıklaması

SİVİL ANAYASA GÜÇLÜNÜN HUKUKU NU DEĞİL HUKUKUN GÜCÜNÜ TEMİNAT ALTINA ALMALIDIR.
Türkiye’nin kangren haline gelen İnanç Özgürlüğü ve En büyük İnsan Hakkı İhlali Olan Başörtüsü Yasağı halen devam etmekte. Yasak devam ettiği halde bu yasağın devamını dileyen ve yasaktan rant sağlayan oligarşik çevreler ve rantiyeciler; halk üzerinde psikolojik etki yaratabilmek için elinden gelen gayreti göstermektedirler. Türkiye İran olacak teorisinin tutmadığı şu günlerde; Türkiye Malezya Olacak / Malezya’ya Benzeyecek şeklinde yorum yapılamaktadırlar. Aslında Bizim asıl gündemimiz şuan çalışamaları yapılamakta olan Sivil anayasa olmalıdır. Ve Başörtüsü yasağıyla Birlikte Türkiye’nin diğer can yakıcı İnsan Hakları ihlallerinin oratdan kaldırılmasına yönelik çabalar olmalıdır.
23 Temmuz seçimlerinden sonra Türkiye siyasetinin en belirgin gündemi, sivil anayasa veya halk iradesine dayalı anayasa çalışmaları olmuştur. Bu konuda başta; akademisyen, düşünür,gazeteci,insan hakları savunucuları,siyasetçi ve sendika temsilcileri her gün görüşlerini farklı platformlarda dile getirmek ve “nasıl bir anayasa olmalı” konusunda görüş alış verişinde bulunmaktadırlar.
Şüphesiz bu fotoğraf Türkiye toplumunun geldiği noktayı göstermekte ve bu gelinen nokta insanı özne alan her anlayış ve ideolojinin temsilcileri tarafından sevindirici bulmaktadır.Yukarda bahsetmiş olduğumuz mesleki sınıflara mensup insanlar kendi ideolojilerini bir kenara bırakarak öznesi insan olan ve insanın hak ve özgürlükleri ekseninde bir anayasanın ortaya çıkmasını tahayyül etmektedirler.Peki bu tahayyül edilen anayasada hukukun gücü nasıl tanımlanmalı veya hukuk ve güç ikileminde hangisi tercih edilip,teminat altına alınmalı ve nasıl alınmalı noktasında başta yüksek yargı organları olmak üzere hemen hemen hiç kimse görüş beyan etmemekteler. Halbuki Adalet, hukuk ve hakkaniyetin tecelli yerleri olan mahkemeler siyasi erkin güdümünde veyahut herhangi bir ideolojinin emrinde oldukları zaman çekilmez birer zulüm mekanizması haline dönüştüğü bir gerçektir. Çünkü orada hukukun gücü yerine güçlünün hukuku egemendir.Güçlünün hukukunun egemen olduğu bir ülkeyi hukuk devleti olarak nitelemek çok zordur.
Hukuk devletinde tercih edilen hukukun gücü olmalıdır. Güçlünün Hukuku Değil.
Adaleti ve hukuku kendileri için bir güvence olarak gören toplumlarda şiddetin ve terörün ismi bile zikredilmez.
Özgürlüğü, Adaleti ve hukuku sağlam temeller üzerinde inşa eden toplumlarda, farklılıklar bir tehlike ve risk olarak değil tam aksine bir zenginlik ve güvence olarak anlaşılmaktadır.
Halk adına halkçılık yapan ama aynı zamanda halkına güven duymayan bizim gibi ülkelerde, toplumdaki farklılıklarımızı bir tehlike ve bölünme riski olarak zikredilmekte ve toplumun huzur ve refahına yönelik içi dolu programları olmayan kesimlerce de bu farklılıklar bastırılmaya çalışıldığın görebilmekteyiz.
Halbuki işimize geldiği zaman devamı ve mirasçısı olduğumuzu söylediğimiz Osmanlı İmparatorluğunda, toplumdaki farklılıklar bir zenginlik olarak algılanmış ve bu anlayış onları dönemin süper gücü haline getirebilmiştir.
Siyaset mekanizmasını oluşturan başta parlementoda yer alan veya parlemento dışı kalan siyasi partilerin ve icrai konumda bulunan hükümetin en asli görevlerinden biride şüphesiz toplumun insan haklarını ve güvenliğini güvence altına alacak ortamın tesisine imkan verebilecek tedbirleri hazırlamak olmalıdır. Bu konuların içerisinde de Başörtüsü Yasağının Kaldırılması mutlaka olmalıdır.


Hakları ve güvenlikleri teminat altına alınmış bir toplumda, bireyin özgürlükçü sürece katılması mümkün olduğu gibi, hukuk dışı yapılanmaların oluşmasına firsat veren zeminlerin meydana gelmesine de engel olacaktır.
Siyaset mekanizması ve yargı mekanizması hukuk dışı yapılanmaların üzerine kararlı ve adil bir şekilde gitmediği müddetçe o toplumun bu sürece katılması yavaşlar ve o devletin hukuk devleti olması da imkansız bir hal alır.
Sonuç olarak,Türkiye’nin özgürlükçü ve hukuk devleti olmasını arzu ediyorsak “ki toplumun böyle bir talebi olduğunu açıkça görmemiz mümkün”, Adalet, hukuk ve hakkaniyetin tecelli yerleri olan mahkemeler siyasi erkin güdümünde veyahut herhangi bir ideolojinin emrinde olmasını istemiyorsak,o zaman ajitasyon içerikli laiklik tartışmalarını bir kenara bırakarak hukukun gücünün egemen olması için bir anayasa yapmak için gayret sarf etmeliyiz.Yoksa tıpkı TCK’daki zina tartışması gibi laiklik tartışması da temel bir metin olan anayasayı güme götürecektir.Türkiye toplumuna ve aydınına düşen ajitasyon içerikli tartışmalardan uzak durarak toplum ve çağın ihtiyacına uygun bir toplumsal sözleşmeyi hazırlamak olmalıdır


Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
Mazlumder Ankara Şube Başkan Yardımcısı
Murat EKİNCİ

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu
Mazlumder Ankara Şubesi – Özdevsen – İHH Ankara Şubesi – İLKDER - KADBİR
Anadolu Gençlik Derneği – ASDER – Tüketiciler Birliği – Vahdet Vakfı