Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İnsanların çoğu hüsrandadır

“İnsanların çoğu hüsrandadır”. Benim dinim öyle diyor.

Hz. Nuh zamanında bütün insanlardan sadece 40 kişi kurtulabildi. Hz. Lut zamanında küçük bir topluluk dışında herkes helak oldu. Talut’un ordusunda Calud’a karşı savaşmak üzere yola çıkanlar 70.001 kişiydi. 69.700’ü “içme!” denilen sudan içti ve helak oldular. Nehri geçip düşmanın karşısına çıkan sadece 301 kişiydi. Davud sapan taşı ile Tanrı Kral Calud’un işini bitirdi.

Hz. Musa 87.000 kişiyle yola çıkmıştı. Önlerinde Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa ve Hz. Asiye vardı.

Deniz yarıldı, bıldırcın kebabı kudret helvaları ikram edildi. Sonra ne oldu? Bir hafta sonra, Hz. Musa’ya “sen aradan çekil, Allah bize görünsün” dediler. Tevbe etmeleri ve kurban kesmeleri istendi. Hz. Musa Tur’a çıkınca olan oldu. 40 gün sonra Hz. Musa Tur’dan döndüğünde kavmini altın bir buzağı önünde secde eder buldu. Kendi halkından şirke sapanlara “Lanet” etti. Tevrat’a göre, Lanet edilenlerden 70.000 kişi, Hz. Harun’a inanıp şirkten uzak duran 17.000 kişi tarafından öldürüldüler. Peki, o 17.000 kişi daha sonra ihlasla yoluna devam etti mi? Sürekli vahyi ve nübüvveti sorguladıkları için 2 haftalık bir yolu 40 yılda geçtiler.

Kapitalizmin sömürü düzeni tarihin en büyük cinayetlerin sorumlusudur. Komünizmin neye mal olduğunu gördük. Faşizmin de neye mal olduğunu biliyoruz. Haçlıları düşünün, Siyonizmi ve Ben-i İsrail tarihini düşünün, Kerbela’yı düşünün.. Peygamber evinde yaşananları da biliyoruz, zaman oldu firavunun sarayında neler olduğunu da gördük. Hz. Yusuf’u kuyuya atan kimdi? Onların dedesinin babası Hz. İbrahim’di. Dedeleri Hz. İshak’tı, babaları Hz. Yakup. Yaşananları biliyorsunuz!

Tarikat, cemaat, dergâh, vakıf, dernek, sendika, oda hepsi aynı durumda. Zaman içinde peygamber çocuklarının hali de ortada. Çokça tevbe etmemiz gerek.

Bugün her şey çok daha karışık. Fitne zamanındayız. Adam belli bir makama gelmek için kardeşlerini ve çocuklarının her birini bir başka etkiliismin yakın çevresinden biri ile evlilik kurduruyor. Kim gelirse gelsin onun çarkı dönsün. O çevreler onu, o, o çevreleri kullanacaktır. Eskiden bir kardeş CHP’li, öteki DP’li olurdu. Kim gelirse gelsin, onlar işlerini yürütmek için kapıyı sürekli bir kapıyı bu şekilde açık tutarlardı. Artık işler çok çeşitlendi. Her yerde her kesimden birileri var.

Ayetler üzerinden öğüt verirken de eleştirir, uyarırken de kapsayıcılık esastır. “Dinle ey nefsim” diye kişinin kendi nefsini de bu uyarılara muhatap kılması gerek. “Ama bu eleştiri bize zarar veriyor” diye bir itiraz kabul edilemez. Allah böyle düşünen “başkalarını eleştirdikleri konularda kendi nefislerinde yanlışlıkları sürdürenleri” ayrıca uyarır.

Allah (cc) “Tekasür” suresinde geçmiş ve çoklukla övünmeyi yasaklar. Çokluk her zaman övülmez. Biz her şeyin hayırlısını isteyelim. Herkes için yaptığının karşılığı vardır. Allah’ın indinde yerini görmek isteyen Allah’ın kendini neyle meşgul ettiğine baksın. Kur’an-ı Kerim’de insanların çoğunun hüsranda olduğu belirtilir. “(…) Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (Bakara, 243), “Şayet melekleri onlara indirsek, ölüler onlarla konuşsa, her şeyi karşılarına toplasak, Allah dilemedikçe iman edecek değiller. Fakat onların çoğu cahillik ediyorlar.” (En’âm, 111), Şayet yeryüzündeki çoğunluğa uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar, sadece zanna uyarlar ve yalnızca tahminle iş yaparlar. (En’âm, 116), (…) Aleyhlerinde (helak olacaklarına dair) hüküm verilmiş olanlar hariç, aileni ve müminleri de gemiye taşı.” Zaten onunla beraber çok az kişi iman etmişti. (Hûd, 40), “(…) çoğunluğun müşrik olduğunu” (Rûm, 42), “(…) saptıklarını” (Saffât, 71), “(…) onlara uyanları saptırdıklarını” (En’âm, 116), “(…) akletmediklerini (Mâide, 103), “(…) cahil olduklarını” (En’âm, 111), şükretmediklerini (Bakara, 243), imana yanaşmadıklarını (Ra’d, 1), fasıklığı seçtiklerini (Âl-i İmran, 110), “(…) haktan hoşlanmadıklarını” (Mü’minûn, 70) belirtmiştir. Öte yandan, peygamberlerin davetine icabet edenlerin azınlıkta kalanlar olduğunu defaatle vurgulamıştır. (Bakara, 249; Yûnus, 83; Sâd, 24; Yusuf, 106 ), “(…) Sen aşırı bir şekilde arzulayıp çaba göstersen de insanların çoğu iman edecek değildir. (Yûsuf, 103), “Elif, Lâm, Mîm, Râ. İşte bu, Kitab’ın ayetleridir. Ve Rabbinden sana indirilen haktır. Fakat insanların çoğu iman etmezler.” (Ra’d, 1), “(…) (Fakat) onların çoğu haktan hoşlanmazlar.” (Mü’minûn, 70), “De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın (bakalım), öncekilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların çoğu müşriklerdi.” (Rûm, 42), “(…) Andolsun ki onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.” (Saffât, 71).

Hiç kimse “bizde bu tür şeyler olmaz” demesin. Kimse kendi nefsine de güvenmesin. Her insanın nefsine taht kurup oturan bir şeytan vardır. Ve bizim duamızdır; “Ya Rab bizi nefsimizle yalnız başımıza bırakma!”

Başkaları bizi “el emin” buldukları zaman, adaletimize güvendikleri zaman, bizim kendilerini yönetmemizi isteyebilirler. Bizi bu yönden seçmeliler. Yoksa onların bizi seçmeleri için onlara meyledersek, onlar gibi oluruz ve biz “Allah’ın ipi”ni “Hablullah”ı bırakırsak, Allah da bizim ipimizi bırakır. O zaman da halimiz harab olur. Kimseye dünyevi vaadlerde, teahhüdlerde bulunamayız. Çünkü her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Onlar kendilerini değiştirmedikçe Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmeyecektir. Allah bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.

Kaderimizde ne varsa onu yaşayacağız. Ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğiz. Şimdi yaşadığımız zamanı bir de bu gözle değerlendirelim. Bir Mü’min için geriye ne kalıyor, bu süreçte biz Allah’ın rızasını mı esas aldık yoksa başka hesaplarımız mı vardı?

Servet, güç, iktidar ve itibar için çıktığımız yolda, bu imkânların dönüştürücü gücünün önce buna sahip olanlar üzerinden etkisini göstereceğini aklımızdan çıkarmayalım. Aklımız ve imanımız mı servet ve gücümüze yön veriyor, yoksa tersi mi oluyor. Unutmayın inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız ki, bu helak sebebidir. Bunun böyle olup olmadığı, o imkânlara sahip değilkenki söylem, imkân ve eylemleriniz, bugünkü söylem, eylem ve imkânlarınızı kıyaslayarak anlayabilirsiniz. Selam ve dua ile.

Not: “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım için 81 ilde yapılan suç duyurusu üzerine açılan Ceza davası İstanbul-Küçükçekmece 2 Asliye Ceza’da sürerken, (Yeni duruşma Mart 2022), açılan Hukuk/Tazminat davası Ankara 35 Asliye Hukuk Hukuk Mahkemesinde görülmeye devam etti. Ben ekleriyle birlikte 44 sayfalık bir savunmaya başladım. Daha onda birini izah ettim, yazılı sunduğum beyanım incelenmeden mahkeme karara gitti. 100.000.-TL tazminata hükmetti. Tabi istinafa itiraz edeceğiz. Mahkeme zabtı ve savunmamı www.dilipak.com’da izlemek mümkün..

Bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Hasbunallahu veniğmel vekil… Bütün davaların temyiz edileceği bir gün var. Amenna ve saddakna! Muhakkak ki her şeyi, kalplerden ve akıllardan geçenleri bilen, gören, duyan, hüküm sahibi bir Allah var.

Bu yazı toplam 619 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar