Selâhaddin Çakırgil
İnternet silahının, sonunda, USA emperyalizminin elinde patlaması -2-
Evet, başlıkta ifade olunan konuya genel çerçevesiyle, birinci yazıda değinilmeye çalışılmııştı; devam edelim..
Tekrar hatırlayalım ki, Amerikan emperyalizmi, dünyadaki bütün elektronik iletişimleri ve yazışmaları kontrol ettiğini / edebildiğini açıklarken, bütün iletişim musluklarının başında bulunmasına rağmen; o havuzda kendisi boğulmuş bulunuyor..
Onlar ki lâf ile verirler dünyaya nizâmât, Bin türlü teseyyub (düzensizlik) bulunur hânelerinde..
*
Daha (15 gün önce), 14 Kasım günü yayınlanan yazımda şöyle demiştim:
"(".) Düşmandan çiçek göndermesi beklenilemez elbette..
Ve kendi hayatiyetlerini, düşmanlarının anlayışına, merhametine, lûtfuna bırakanlar, düşmanlarının koyduğu hedeften ileriye geçemezler..
Bu bakımdan, "eyvah, bize şöyle-şöyle diyorlar.." diye yakınmaya gerek yok..
Hani, Keçecizâde Fuâd Paşa"nın 1850"lerdeki Paris sefirliği /elçiliği sırasında, dönemin Fransa İmparatoru 3. Napoleon, bir resm-i kabulde, yakın çevresinde Osmanlı sefirinin bulunmadığını görüp, o günlerin diplomasisinin ateşli bir mes"elesi olan Girit konusunu etrafındakilerle tartışırken, Osmanlı Padişahı için, "Eşşek Sultan" diye bir söz ediverir..
Ama, Fuâd Paşâ, sütunun arkasından çıkıverir..
Fransa İmparatoru bocalar ve "bir anlık tehevvür idi, affedersiniz, n"olur bunu Sultanınıza söylemeyin.." diye ricada bulunur..
Hazırcevab Fuâd Paşâ, "Rahat olunuz efendim, asla söylemem.. Benim Sultanım size hergün neler neler söylüyor, gelip de size söyledim mi hiç?" der..
Bizim durumumuz da öyle..
Biz de onlar hakkında hergün, neler neler söylüyoruz..
Ama, bu söylenenlerin medya aracılığıyla yüzmilyonlara ulaştırılması.."
*
Şimdi, Amerikan diplomasisinin gizli yazışma ve belgelerinin WikiLeaks isimli bir internet sitesi eliyle ve görünüşte "hacker" yoluyla dese de, uluslararası çevrelerde, "bu işin altından başka şeyler de çıkabilir, bütün dünyayı, şaibelerle kendi içlerinde daha bir çekişmeli duruma düşürebiliriz, diyebilmek için bu yolu denemişlerdir.." diyenlerin sözlerini de reddetmek o kadar kolay olmasa gerek..
Bu arada üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, bu belgeler yayınlanırken, çeşitli ülkelerden bazı isimlerin üzerinin karalanmış olmasıdır.. Bu isimleri WikiLeaks mı karalamıştır; yoksa belgelerin ilk muhatabı olan ve elden ve de süzgeçten geçiren Amerikan makamları mı? Her nasıl olursa olsun, birileri bir takım hesab ve planlarla korunmuş ve diğerleri ise, hattâ magazinel bazı dedikodularla, günü geldiğinde kullanılabilir ümidiyle, yıpratılmaya açık bırakılmıştır.. Bu da oyunun bir diğer parçası..
*
Nitekim, meselâ Türkiye ile ilgili olarak yayınlanan yazışmalarda, her ne kadar diplomatik dedikodu cümlesinden denilip geçilmek istense bile, Başbakan Erdoğan hakkında, bizzat Amerikan B. Elçisi"nin imzasınını taşıyan bir yazışmada, "İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu haber alınmıştır.." gibi iddiaların sözkonusu edilebilmesi, bu gibi konuları hele seçimler öncesinde bulunmaz fırsat olarak değerlendirmeye çalışacak olan muhalefet odakları açısından sevindirici sayılabilir..
Nitekim, yıllarca TC. Hariciyesi"nin en üst makamlarında bulunan ve şimdi CHP m. vekili olarak Meclis"te bulunan 85"lik Şükrü Elekdağ, 29 Kasım akşamı, eski Dış Bakanlarından İlter Türkmen"le CNN Türk ekranlarında girdiği tartışmada, ısrarla bu noktalardan vurmaya çalışıyor ve ayrıca, Dışişleri Bakanı Davudoğlu hakkında kullanılan "tehlikeli, delice görüşleri olan birisi" denilmesini esas alarak, "en yakın müttefikimiz olan bir ülkenin nazarında böyle nitelenen bir Bakan"la mı dışişlerimizi ve ilişkilerimizi sürdüreceğiz?" kabilinden sözler ediyor ve İlter Türkmen"in, "Yani Ben Dışişleri Bakanımızı, onlar öyle dediler diye, Amerikalıların ağzıyla mı suçlayacağım? Kaldı ki, ben Davudoğlu"nu başarılı da buluyorum.." demesine rağmen, tekrar tekrar bu konuyu vurguluyordu.
Bu gibi lafların hele de siyasî tartışmaların daha bir kızıştığı seçim atmosferinde, "Kurt dumanlı havayı sever" kabilinden, sokaktaki insanların ağzına verilecek sakız olarak etkili olabileceği umuduna sarılmış bulunuyordu, Elekdağ..
Bu vesileyle belirtelim ki, Davudoğlu"nun itham edildiği "Yeni Osmanlıcılık" eğilimine bizim kendi inanç değerlerimiz açısından bakışımızla, gücetapar ve emperyalist çevrelerin verdiği mâna elbette farklıdır. Onların Yeni Osmanlıcılık eğiliminden anladıkları, "müslüman halklar ve coğrafyalar aralarında emperyalistlerce zorla oluşturulmuş ayrılıkları bir tarafa bırakıp, yeniden bir araya gelirler ve güçlerini birleştirirlerse, o zaman dururumuz ne olur?" korkusundan kaynaklanıyor..
Bu zamana kadar, "müttefik" olarak niteledikleri ülkelerin hemen herbirisi gibi, Türkiye"nin yeni yöneticilerinin de, 1964"lerde Amerika"ya kafa tutan Fransa lideri Gen. Charles De Gaulle örneğinden sonra, Amerika"dan ve NATO"dan verilen emirlere "Yes Man! / Başüstüne Efendim!." anlayışıyla teslimiyetle yaklaşmayan yeni bir örnek oluşturmaya kalkışmasından, emperyalist güç oadklarının endişeye kapılmaları yersiz bir korku olmasa gerek.. Tayyîb Erdoğan/ Ahmed Davudoğlu ikilisinin dünya siyasetinde her zeminde sergilemeye çalıştıkları ve kendi düşünce ve kanaatlerini inançla, ısrarla savunabilmeleri, "hayır!" diyebileceklerinin kapılarını zorlamaları, evet, onların emperyalist odaklar açısından "tehlikeli, delice düşünceler taşıyan kimseler" olarak değerlendirilmelerini getirecekti..
Bu ikili"nin, ayakları yere basan "delilikleri" keşke hep devam edebilse.. İran"dan sonra, Türkiye ve yarınlarda da daha başka müslüman coğrafyalarından, bu diplomatik savaşta emperyalist odaklar karşısında inançla, tutarlı bir şekilde ve "hayır!" diyebilecek şahsiyetli çıkışlar yükselmeye devam etse..
Çok hoş, ama, boş bir temenni denilmez herhalde..
*
WikiLeaks belgelerinden, iç-siyaset açısından çıkarılacak pek çok dersler de var..
Özellikle, TSK içindeki darbe teşebbüsleri hakkında yazılanlar.. Türkiye"de 2007"deki (ordu destekli) yaygın mitingler sırasında, İsrail rejiminin, "ordu, darbe için daha ne bekliyor?" diye sabırsızlıkla beklediğinin bu belgelerde geçmesi.. Ya da, İsrail rejiminin Fransa"ya yaptığı, "Türkiye"yi AB"ye almadınız, o da müslüman ülkelere yanaşıyor.. Bunun sorumlusu sizlersiniz.." suçlamalar..
Hemen bütün arab rejimlerinin, Suûd Kralı başta olmak üzere, Ürdün , Mısır ve rejimlerinin liderlerine, hattâ Bahreyn Emiri"ne kadar nicelerinin, "ileride daha güçlü bir İran"la savaşmaktansa, şimdiden vurulması için, İran"a savaş açılması yolunda Amerika"yı teşvik ettikleri"ne dair sözlerin doğru olabileceği hemen hemen kesin gibidir.. Çünkü, bu rejimlerin tepe noktasındakilerin görüşlerini yansıtan o ülkelerdeki medya organları esasen, İran denilince, Amerika / İsrail ağzıyla ağır suçlamalar yapmaktan kaçınmıyorlar.. (Ki, böyleleri TC medyasında da yığınla yok mu? Sadece M. A. Birand"ın son günlerdeki yazılarına bakanlar bile, o gibilerin yazılarının sadece korkulardan değil, bir kültürel aidiyetlerini ortaya koymak çabasından kaynaklandığını göreceklerdir..)
Neyse ki, İran C. Başkanı Mahmûd Ahmedînejad, bu WikiLeaks ifşaatı üzerine ayıracak vakitlerinin olmadığını ve İran ile arab ülkelerinin arasını açmak için şeytanca bir oyun olduğunu belirtip, konuyu bir kenara atmış bulunuyor.. Tam da Amerikan gizli belgelerinin ifşa edilişinin, açıklanışının dünyayı sarstığı bir saatlerde, Tahran"da nükleer teknoloji alanındaki çalışmalarıyla ünlü nükleer fizik bilgini iki İran vatandaşının, bombalı saldırılara muhatab olması ve birisinin hayatını kaybetmesi ve diğerinin ağır şekilde yaralanması, gerçekte üzerinde daha bir önemle durulması gereken gelişmelerdir..
*
Aynı şekilde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev"in Tayyîb Erdoğan"ı sevmediğine ve ayrıca, Türkiye"nin petrol ve gaz için bir geçiş ve dağıtım merkezi haline gelmesini önlemek için Rusya"yla anlaşma yaptıklarına dair sözler, yalanlansa bile, doğruyu yansıtmıyor mu? Aynı şekilde, Aliyev"in, İran"ı, Azerbaycan içindeki İslamî grupları organize ettiğine dair şikayetlerini, Amerikan Elçiliği"ne söylediği iddiaları yalanlansa bile, Aliyev"lerin bu zamana kadarki uygulamalarından da, bu konudaki korkularının bir "paranoia"ya dönüştüğü ortada değil mi?
*
Bütün bu gelişmeler içinde, diplomatların, hele de Amerikan diplomatlarının dünyanın her bir yerinde bir casus gibi çalıştığı gerçeğinden hareketle, bazılarının hayretlere sürüklenmesi, asıl hayret uyandıracak çapta bir durumdur..
Bu arada sorulması gereken bir diğer soru da şu olmalı: Emperyalist güçlerin diplomat ünvanlı ajanları, dünyanın başka yerlerinde, uluslararası hukuk kurallarına uyan veya uymayan şekilde, hemen daima bir ajan ve casus dikkat ve hassasiyetiyle çalışırken; müslüman halklara hükmeden rejimlerin elçileri de, dünyanın başka yerlerinde, aynı şekilde, -ama, dedikodu ve ahlâksızlıkları yatsıtmaksızın ve insanların şahsiyetleriyle ilgili çirkin değerlendirmeler yapmaksızın- o rejimlerin görünür iç zaaflarını tesbit edip, kendi ülkelerine bildiriyorlar mı?
Yoksa, müslüman coğrafyalardan giden elçiler daha çok da "monşer" anlayışıyla ve hele de emperyalist ülkelerde günlerini gün etmenin zevkıni mi sürüyorlar?
haksöz