İran'da iki taraf da hatalı

Bill Clinton'a Muhammed Hatemi, George W. Bush'a Mahmud Ahmedinejad ve Barack Obama'ya Mir Hüseyin Musavi!

İran için değişim zamanı!

Haydi Hasanlar, Hüseyinler, Fatmalar, Zehralar; değişim için sandık başına!

Böyle buyurdu Washington menşeli konjonktür hazretleri...

Ve dünya siyasetinin Washington'daki başlat-bitir düğmeleriyle idare edildiğini zanneden "siyasi gözlemciler", İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimini "ılımlı aday" Musavi'nin kazanmasını beklediler.

İki kere iki dört ettiğine göre, İran halkı Obama'nın Kahire'den gönderdiği selamı öpüp başının üstüne koyacak ve 'ılımsız' Ahmedinejad'ı sandığa gömecekti.

Musavi cephesinin de bu havaya girmiş olduğu anlaşılıyor.

Ahmedinejad yüzde 62'lik ezici bir zafer kazanınca neye uğradıklarını şaşırdılar.

Seçimden önce yapılan kamuoyu yoklamalarının çoğunda Ahmedinejad önde göründüğü halde sandıktan çıkan sonucu infial sebebi sayıyor ve 'hile karıştırılan seçim yenileninceye kadar direniş' diyorlar.

Seçime gerçekten hile karıştırılmış olabilir, ama İslam Cumhuriyeti'nin 30 yıllık tarihinde hiçbir seçim sonucunun "direniş"i gündeme getirecek kadar büyük bir şaibe altında kalmadığını ve sistemin Muhammed Hatemi gibi bir reformcuya iki dönem üst üste geçit verdiğini hatırlarsak, 20-30 puanlık bir hilenin yapıldığına ihtimal verebilmemiz çok zor.

Kılpayı kazanılmış bir zaferden söz etmiyoruz.

Ahmedinejad'ın açıklanan oy oranı yüzde 51 değil, yüzde 55 de değil, tam tamına yüzde 62!

"Musavi aslında yüzde 60'tan fazla aldı, Ahmedinejad aslında üçüncü oldu" diyenlere sormak lazım:

İran'daki 'derin devlet' yüzde 60'ı yüzde 30 gösterip birinciyi ikinci (ve üçüncüyü birinci!) yapacak kadar pervasızsa, 1997'de Muhammed Hatemi'nin yüzde 69'la cumhurbaşkanı seçilmesine nasıl izin verdi?

O bir kazaydı diyelim"

Hatemi 2005'te yeniden aday oldu ve bu defa yüzde 77 ile kazandı!

İran-Irak savaşı sırasında başbakanlık yapan ve kurduğu 'adil paylaşım sistemi' ile tarihe geçen Mir Hüseyin Musavi de pekala cumhurbaşkanı olabilirdi.

Ama olamadı işte.

Ahmedinejad'a yenildi.

Musavi ve taraftarları buna üzülebilirler, ama bunun imkânsız olduğunu iddia edemezler!

"Kuzey Tahran sosyetesinin asfaltını yenileyeceğime 100 köyün ihtiyaçlarını karşılarım" dediği rivayet edilen Ahmedinejad'ın yoksul (yahut dar gelirli) halk kitlelerini nasıl mest ettiğinden benim bile haberim var, onların haberi yok mu?

Yıllarca Avrupa bankalarında tutulan petrol paralarını İran'a getirip "adalet maaşı" adı altında halka dağıtan bir liderin seçim kazanması nasıl böyle bir şok etkisi yaptı, anlamak mümkün değil.

Şimdi, Ahmedinejad'ın 'irrasyonel ekonomi-politiği'nden yaka silken yerli kapitalist çevreler, bu şoktan istifade ile, onun ipini çektirmeye çalışıyorlar.

Tahran sokaklarının kana bulanması pahasına tansiyonu yükseltiyorlar.

Uluslararası kapitalizm / emperyalizm de Tahran'daki sokak çatışmalarını zevkten kudurarak izliyor tabii.

Şimdilik 'devlete değil hükümete karşı' bir isyan sözkonusu olsa da, Batılıların bunu karşı devrimci bir harekete dönüştürüp İslam Cumhuriyeti'ni yıkma hesapları yaptıklarına hiç şüphe yok.

Bütün reformculara "zıdd-ı inkılabi" nazarıyla bakan gönüllü devrim fedailerini Ahmedinejad muhaliflerinin üstüne salarak çatışmayı derinleştiren İran devleti, bu hesaplara hizmet ediyor.

Musavi hatalı olabilir"

Protestocular da hatalı olabilirler"

Peki, 7 muhalifin öldürülmesini –hem de 'bir kalemde' öldürülmesini- gerektirecek kadar büyük mü hataları?

Nümayişlerde Şah'ın veya onun oğlunun değil Mir Hüseyin Musavi ve Muhammed Hatemi'nin posterleri taşınıyor; fakat bu kanlı tahriklerin önü alınmazsa, bir gün muhaliflerin ellerinde 'sistem dışı' posterler de görebiliriz.

Hasıl-ı kelam: İran'da "sağcılar" da "solcular" da yanlış yapıyor.

Yeni Şafak

Bu yazı toplam 1307 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar