Nureddin Şirin
İran'da İktidar Kavgası ve Devrimin Son Günleri Öyle mi?
İran"da son cumhurbaşkanlığı seçimleri akabinde yaşanan hadiseler, ortaya çıkan "fitne", "İslam Cumhuriyeti" ve "Velayet-i Fakih" sistemine kurulan komplolar İran dışında ve ülkemizde de yakından takip edilmekte ve herkes olaylara kendince bir yaklaşım getirmekte.
İran"da yaşanan bu sürecin "tarihi bir imtihan" olduğu apaçık ortada. İran"da veya İran dışında herkes sınanıyor. Kendilerini İslam İnkılabı"na dost gösteren, İslam İnkılabı"nın değer ilkeleri savunduğunu iddia edenler de sınanıyor. Halk da ulema da, aydınlar da sınanıyor. Laricani"nin ifadesiyle, kelimenin tam anlamıyla, hem avam hem de havas için "ateşten bir gömlek"tir bu imtihan"
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v)"in ahir zaman fitnelerine ilişkin buyruklarını genel olarak göz önüne getirdiğimizde, bu yaşananların "ahir zaman fitneleri"nden biri olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira, ahir zaman fitneleri karşısında sergilenecek ihlas, sadakat, istikamet, basiret ve dirayet herkesin değil, er kişilerin harcıdır ancak. Niceleri, nice "mümtaz şahsiyetler", nice "söz ve kalem erbabı" bu "fitne" karşısında umulmadık, beklenmedik bir düşüşe geçecek. Sanki bir Temmuz güneşi çıktı da, koca koca kar tepeleri peşi sıra eriyip gidiyor artık...
İstikamet
Hud süresindeki "Emr olunduğun istikamet üzere ol" ayetinin inzalinden sonra, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) "Hud süresi beni ihtiyarlattı" buyuruyordu. Bu ayet kuşkusuz ki, Resulüllah"ın ümmeti için de geçerli. İnsanlara "şahid" kılınan, Peygamberin de üzerlerinde "şahid" olduğu Muhammed Ümmeti...
İslam Ümmeti Resulüllah"a, onun buyruk ve talimatlarını uyma noktasında hep büyük bir imtihan içinde olduğu gibi, İslam önderlerine sadakat ve istikamette de büyük imtihanlar geçirmiştir. Onun içindir ki Allame Tabatabi "Ey iman edenler, sabredin, sabredin, ribatta olun.." ayetinin tefsirinde, "İslam önderine sadakatta ısrar" etmenin gerekliliğine dikkat çeker. Çünkü öyle anlar gelir; öyle sorunlar, musibetler, kargaşalar yaşanır ki, Müslümanlar İslam önderine sadakat noktasında zorlanırlar; zihinler bulanıklaşır, duygular sarsılır, ahidler unutulur, ayaklar kaymaya başlar. Çünkü bu arada "vesvâsu"l hannâs" "ins ve cin şeytanları" sağdan soldan devreye girer. Yalanlar, iftiralar, tezvirler yağmur gibi yağmaya başlar. Hırslar, intikam duyguları, gizli hesaplar, saplantılar bir kement olup sarar bütün bedenleri, yürekleri ve zihinleri. İhlasın yerini pazarlık ve hesaplar, sadakatin yerini bağy ve ihanetler, sıdkın yerini yalan ve iftiralar alır..
Ne mutlu istikametini koruyanlara, ne mutlu verdiği sözden dönmeyenlere! Ne mutlu inancı ve ideallerini hiçbir şey karşılığında değiştirmeyenlere"! Ne mutlu önderine sadakati namus ve şeref bilenlere..!
İran"da iktidar kavgası mı var?
Elbetteki İran"da bir "iktidar kavgası" var; bu kavga İslam İnkılabı"nın çok öncesinden başlamıştı zaten, bitmeden devam etmekte. Tağut şehinşahlık rejimine karşı, küfrün, şirkin, zulmün sultasına karşı, hakkın, tevhidin ve adaletin ikamesini hedefleyen, batılın yerine hakkın nizamını tesis etmeyi amaçlayan bir "iktidar kavgası"ydı bu. Rabbani bir önderliğin dirayeti, "bağımsızlık, özgürlük İslam Cumhuriyeti" feryadları ve on binlerce şehidin kanları hakkı batıla karşı galip kılmış, Amerika"nın bölgedeki en güçlü karakolu tarihin çöplüğüne atılarak İlahi esaslara dayalı bir nizam kurulmuştu"
Ancak İran"daki üslerini kaybeden Amerika ve İsrail bu "iktidar kavgası"nı bir an olsun bırakmadı; İslam inkılabının lider kadrolarına, Cuma imamlarına ve sivil insanlara yönelik peş peşe gerçekleştirilen saldırı, cinayet ve katliamlar hep bu "iktidar kavgası"nın bir sonucuydu. Eğer Behesti, Mutahhari, Müfetteh, Recai, Bahoner, Medeni, Kuddusi, Destigayb gibiler kana bulandıysa "iktidar kavgası" için kana bulandı. Eğer Batı emperyalizmin ve bölgesel Arap ihanet cephesinin kiralık katilleri 8 yıl boyunca İran"la savaştıysa, 11 şehri yıkıp yüz binlerce masum ve savunmasız insanı katlettiyse, eğer Cuma namazı kılınan alanlar, Mescidler, okullar, evler uzun menzilli füzelerin hedefi olduysa, kimyasal bombalar insanları yakıp kavurduysa bütün bunlar da "iktidar kavgası"nın bir neticesiydi"
İran"da "iktidar kavgası" ne zaman yoktu ki..?!
Amerika, İsrail, hain Arap rejimlerinin yanısıra Recevi"ler, Kiyanuri"ler, Beni Sadr"lar, Kutbizade"ler, Şeriat Medari"ler de hep bu "iktidar kavgası"nın bir parçası oldular. Çamran"lar, Müçteba Haşimi"ler, Mahallati"ler, Zeynuddin"ler, Bakıri"ler, Avni"ler, Babai"ler, Daniş"ler, Sayyad"lar, Kişveri"ler, Şirudi"ler, Pelarek"ler, Cehan"lar, Harazi"ler, 14 yaşındaki Fehmide"ler, Himmet"ler, gül kokan bedenler hep bu süren "iktidar kavgası"nın aldığı kurbanlardı" Mekke"de yüzlerce hacının kana bulanması, sivil uçağın vurularak düşürülmesi ve daha niceleri"
Bir tarafta Allah ve Resulü"nün yolunu sürdürmeye azmetmiş, her türlü saldırı, komplo, ihanet ve kuşatma karşısında İslam İnkılabı"nı korumanın mücadelesini verenler, diğer tarafta Doğulu ve batılı emperyalistleri, Siyonistleri, hain rejimler, işbirlikçiler ve münafıkların ortak cephesi" "Ahzab savaşı"nın asrımızdaki bir tecellisi"
Peki niçindi bu kavga, niçindi tüm bu saldırılar? Niçindi verilen onca kurbanlar? Niçindi çekilen bunca cefa, bir an durmayan ihanet ve komplolar!
Bunu anlamak için, Habil ve Kabil"den başlamak lazım. Nuh"a, İbrahim"e, Musa"ya, İsa"ya gitmek lazım. Nuh"un "Rabbî innî mağlubun fentesir" duasına, mancınıklarla ateşlere atılıp "Eslemtu li Rabbil alemin" diyen Halilullah"ın teslimiyetine bakmak lazım. Ashab-ı Uhdud"lara, canlı canlı yanan bedenlere, bellerine kadar toprağa gömülenlere, etleri ve kemikleri demir taraklarla birbirinden ayrılan canlara bakmak lazım.
Bunu anlamak için Yasir Ailesi"ne, Sümeyye"nin bedeninden fışkıran kanlarına, Ammar"ın dayanılmaz acılarına, Bilal"in feryadlarına, Habbab"ın dağılmış organlarına, Ebuzer"in yara bere olmuş bedenine bakmak lazım. Bunu anlamak için Şib-i Ebu Talib"teki kuşatmaya, az susuz bırakılan Peygamber ve ashabının çektiği cefaya bakmak lazım"
Bunu anlamak için Uhud"da ciğerleri parçalanan Hamza"ya, Mihrab"ta vurulan Esedullah"a, Kerbela"da doğranan Hüseyin"e, darağacında asılan Hücr"e bakmak lazım"
"iktidar kavgası"nı, Adem"e secde etmeyi reddederek başlatan "iblis"tir aslında. Elbette ki bu kavga "kıyamet günü"ne kadar sürecek..!
Merhum İmam Humeyni diyordu ki: "Ya Rabbi, hiç kimse bilmese bile, sen biliyorsun ki biz senin dinin için, Resulünün yolunu devam ettirmek için kıyam ettik. Çektiğimiz acılar, verdiğimiz kurbanlar da hep bunun içindir. Ya Rabbi, senden başka kimimiz kimsemiz yok, bin parçaya da ayırsalar bedenimizi bu yoldan yine dönmeyeceğiz. Küfür ve şirk var oldukça biz de var olacak, biz var oldukça da mücadelemiz devam edecektir..!"
İran"daki "İktidar kavgası"nı özetleyen birkaç cümleydi bu. Ancak burada "Hiç kimse bilmese bile, sen biliyorsun ki" şeklindeki ifade, meselenin en can alıcı noktasını gözler önüne seriyor. Bu durum İmam Humeyni"nin zamanındaki bir hakikat olduğu gibi, onun halefinin zamanındaki bir hakikattir aynı zamanda"
Dünya müstekbirliği ve Siyonizm karşısında İslam"ın ve Müslümanların savunulması uğruna karşılaşılan onca zorluk, baskı, kuşatma, saldırı ve komplo karşısında ne kadar insan bu yapılanların kadr-u kıymetini bilebildi ki?
İstikbar ve tuğyana, küresel emperyalizm ve işbirlikçilerinin dayatmalarına boyun eğmediği için, tarihin en şiddetli saldırılarıyla yüzleşen bir inkılaba, bu inkılabın izzet dolu rehberliğine ne kadar vefa gösterilebildi ki? Halbuki bu inkılabın asıl önderi Hz. Resul-i Ekrem, Taif sonrasında kendisini birkaç gün himaye eden bir müşriğin bile hakkını göz ardı etmemişti"!
İran"daki "iktidar kavgası" sadece emperyalist ve siyonist saldırganlığa karşı verilmiyor, kendilerini İslam ile birlikte anan ancak, bu inkılabı mecrasından ve hedeflerinden saptırmak isteyen bir sürü dahili nifak, ihanet güçlerine karşı da verilmekte bu kavga.
Bugün sürmekte olan asıl kavga da bunlara karşıdır. İmam Humeyni "ben yaşadıkça bu inkılabın liberallerin, na-mahremlerin eline geçmesine fırsat vermeyeceğim" derken, Batılı liberalleri, şah yanlılarını kastetmiyordu. Onların arasında gece namazlarını bile kılanlar vardı. Ama onlar "İslam İran içindir" diyorlardı; İmam ise "hayır, İran İslam içindir" diye haykırıyordu. Bugün İslam İnkılabı Rehberi"ne karşı düşmanlıkta azgınlaşanlar, "Ne Gazze, ne Lübnan, Canım Feda İran"a" şeklinde slogan atarken, gerçekte sürmekte olan "kavga"nın ayrım noktasını ortaya koyuyorlardı. İşin en ironik yanı ise, İran"daki muhalifler "İranlı olmayanların derdinden bize ne..?" derlerken, İran dışındaki İslamcılar da bu İslam Cumhuriyeti karşıtlarına selama duruyorlar..!
Birilerinin İslam İnkılabı rehberi"ne, birilerin "velayet-i fakih" müessesesine, birilerinin Ahmedinejad yönetimine karşı olan kinleri, onları böylesi bir azgınlık karşısında lal ederken, Rehber ve dostları hakkında ise dillerini alabildiğince uzatabilme küstahlık ve cüretinden geri durmuyorlar".
Belki de meselenin en anlamlı yanı, bütün küresel ve bölgesel şer güçlerin en şiddetli bir şekilde İslam Cumhuriyeti ve Rehberlik makamına karşı dört koldan saldırıya geçtikleri, İslam Cumhuriyeti nizamı ve Rehberlik Makamı'na karşı yıpratma savaşını zirveye çıkardıkları bir zamanda, bunların da bu koroya topluca katılmalarıdır...!
ABD Dışişleri Bakanı Clinton, İran"da asıl hedeflerinin "devrim muhafızları" olduğunu ve devrim muhafızlarına karşı sert önlemler almak için Batılı müttefikleriyle görüştüklerini söyledi, daha önce de Dışişleri bakanlığının "devrim muhafızları"nı "terör örgütü" şeklinde tanımladığı gibi. Çünkü uluslar arası emperyalizm biliyor ki, dünyanın birçok yerinde yaşadıkları bozgunun arkasında devrim muhafızlarının önemli bir payı var; hem Lübnan"da, hem Gazze"de, hem Irak, hem de Afganistan"da. Devrim muhafızları buradaki birtakım "İslamcı"ların da hedefinde; niye, İran"daki "Velayet-i Fakih"in sadık takipçileri olduğu için"
La havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm"
Bir sonraki yazımızda bu "iktidar kavgası"nın "Asr-ı Saadet" olarak tanımladığımız dönemde nasıl verildiğini genel hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağız.
Ayrıca, İran"daki "Velayet-i Fakih" sisteminin "Mutlak Velayet-i Fakih"in ne anlama geldiğini, kimlerin bu noktada nerede durduğunu, bu konuda günümüzde sergilenen yanıltmacalarla insanların nasıl haksızca ve insafsızca gerçek dışı yönlendirmelerle Velayet-i Fakih'e karşı hasım hale getirilmeye çalışıldığını, yapılan karartmalarla gerçeklerin üzerinin nasıl örtüldüğünü ortaya koymaya çalışacağız.
Şu kadarını söylemek gerekir ki, hakkın hürmetini bu denli pervasızca çiğneyenler, keşke "hür insanlar" olabilseler, "hakk ve hakikatin onuru"nun her şeyin üstünde olduğunu bilebilselerdi"!
Ayetullah Muntezeri hakkında"
Evet, Ayetullah Muntezeri vefat ettiğinde, bir ikilem ve burukluk içindeydik, çünkü, bizim bildiğimiz ancak çoğu kimsenin bilmediği bir çok şey, bizi bu duruma sevk etmişti. Ama, bu durumdan dolayı epey suçlama ve hakaretlere maruz kalmıştık. Ayetullah Muntezeri üzerinden "kanlı gömlek" provaları yapıldığını belirtmeye, bazı şeyleri genel olarak sıralayarak durduğumuz yerin nedenlerini izah etmeye çalışmıştık. Ama yine de birileri İslam İnkılabı ve İmam Humeyni"yi sözde arkalarına alarak, yine bilgiçlik taslayarak Muntezeri üzerinden Velayet-i Fakih makamına vurmaya devam ettiler"
Kemal Saral kardeşimiz, İmam Humeyni"nin gam ve acı dolu bir yürekle Ayetullah Muntezeri"ye yazdığı mektup okunduğunda duruşumuzun nedeni daha iyi anlaşılmış olacaktır"
Sadece şurasını hatırlatmakta yarar vardır ki; mektubuna "Allah"tan dileğim odur ki aziz İran halkının bu pir dedesine sabır ve tahammül inayet etsin ve onu bu dünyadan bağışlanmış olarak alsın, ta ki dost ihanetinin acısını bundan daha fazla tatmasın" ifadeleriyle son veren İmam Humeyni, iki ay kadar sonra Rabbine hicret etti. İmam"ın bu acı dola sözleri "Rabbim, katlimin işini çabuklaştır" diyen Mihrab Şehidi"nin "Kabe"nin Rabbine and olsun ki kurtuldum" sözünü hatırlattı bize"
Yaşar Kaplan"ın "Bir Şenliktir İnkılab" adlı kitabı vardı. Biz de "Ateşten Gömlektir Bu İnkılab, Giyebilenler İçin" desek yerindedir"
Devam etmek üzere"
velfecr