Selâhaddin Çakırgil
İran’dan bir ‘kadîm’ dostun yanılgısı..
Tahran’da yayınlanan önemli bir gazetenin Gen. Yayın Md. ve yönetim kademelerinde de etkinliği olan ‘kadîm bir dost’ geçenlerde, bir mesaj gönderip, ‘Arkadaşınız Tayyip’e nasihat ediniz ki, Suriye’de kan dökmekten el çeksin..’ diye yazmıştı.
(Hemen belirtmeliyim.. Tayyip Bey’i 50 yıldır, ilk gençlik yıllarından beri tanırım, ama, bu âşinalığı hele de Tayyip Bey’in son 14 senedir taşıdığı sıfatlardan dolayı, onunla yakın arkadaş olmak şeklinde asla ifade etmemişimdir.)
* * *
‘Kadîm dost’un mesajına gerekenleri yazdım.
‘Ben devletler arası güç gösteri veya yarışlarına ve filan ülkenin menfaatlerini diğerine tercih ederek söylemiyor ve hakkaniyet gereği olduğuna inanarak belirtiyorum ki..
Tayyip Erdoğan Suriye’de kan akmaması için elinden geleni yapmıştır ve hâlen de yapmaktadır. Siz ki, Baas ideolojinin hangi temellere dayandığını yakınen biliyorsunuz.
Yarım asrı aşan bir Baasçı laik diktatörlüğün onca baskısına karşı, bir halk patlaması şeklinde gelişen hadiselerin en başından beri, Beşşar’a gerekli tavsiyeleri yapan Erdoğan idi ve Davutoğlu’nu 5-6 kez Şam’a gönderdi.
Davutoğlu ona, ‘onyıllardır ağır baskı altında tutulan ve geniş halk tabanını oluşturan İslamî unsurları sosyal hayata kazanmaları’tavsiyesinde bulundu. Ama Beşşar’ın, ona cevabı şu oldu: ‘Biz bu bölgede sekülerizmin bekçisi olan bir rejimiz. O grupları sosyal hayata çekmeyi düşünmüyoruz..’
Ve, Ürdün sınırındaki Deraa’da 50-60 bin kişi protesto gösterisi yaptığında Beşşar’ın savaş uçakları geldi o kitleleri bombardıman etti.
Bir AB. heyeti durumu Beşşar’la müzakere ettiğinde o, onlara, ‘Orduya hâkim olamıyorum..’ dedi. Türkiye Hükûmeti’ne verdiği sözleri de yerine getirmedi.
Geçmişte babasının Müslüman halk kitlelerine karşı uyguladığı kanlı baskı ve cinayetleri tekrarlamaya başlayınca ipler koptu ve Suriye sınırlarından onbinler Türkiye’ye sığınmaya başladı.
Bugün Türkiye’de 3 milyon civarında Suriyeli var. Beşşar ise Türkiye’yle olan 900 km’lik sınır boylarında o zamana kadar kimlik bile vermediği 2 milyon kadar kürd halkının Türkiye aleyhinde örgütlenmesi için, PKK’nın oradaki uzantılarına her türlü desteği vermekle öğündü.
100 yıl öncesine kadar 500 yıllık bir beraberlik içinde olan ve ama sonra dayatma sınırlarla bölünen Müslüman halklar birbirinden daha bir koparılmak istendi.
Ama Türkiye son olarak Cerablus kasabasındaki terör odaklarına karşı giriştiği askerî müdahale dışında, Suriye’de asla asker bulundurmamıştır ve orada kan döktüğü şeklindeki iddialar yazık ki emperyalist dünya ile Türkiye içindeki kemalist- laik çevrelerin yalanlarından ibarettir.
Üzgünüm ki, siz de o değerlendirmeleri esas alıyorsunuz, çoğu İranlı resmî çevreler gibi.. İran ise sınırı bile olmadığı halde, Suriye’ye Lübnan’dan mâlum Hizb.. güçlerinden onbinlercesini ve kendi askerlerini ve de tek mezhepçi milis güçlerini gönderdi.
‘Biz olmasak Beşşar iki günde giderdi’ denildi. Ama o da yetmeyince, İran, yazık ki Rusya’yla la işbirliği yaptı ve İranlı kumandanlar Suriye’de saldırılacak yerlerin koordinatlarını Rusya’ya bizzat vermekle öğündüler.
Erdoğan ise, Amerika ve NATO taa baştan, Türkiye’nin Suriye’ye girmesini istediği halde onların oyununa gelmedi ve asker sevketmedi.
Bu durum sadece Türkiye’de değil, bütün dünyadaki müslüman kitlelerce gözlemleniyor. Üzgünüm ki, bugün İslam İnkılabı’nın dünya Müslümanlarına geçmişte verdiği o güzel mesajların yolu bizzat İran eliyle kesildi.
Lûtfen, inancımızın hakkaniyet ölçüleriyle düşününüz, Suriye’de kan döken kimdi..’
* * *
O mesajdan birkaç gün sonra.. Musul konusu daha bir bıçak şekilde tekrar gündeme gelince.. İşbu ‘kadîm dost’dan bir mesaj daha geldi.. Bu mesajda da, ‘Arkadaşın Recep’e söyle ki, Irak halkının iradesine ihtiram göstersin ve askerlerini bu ülkeden çıkarsın, bu durumun devamı Türkiye’nin faydasına değildir..’ deniliyordu.
Ona da gelecek yazıda değineyim, inşaallah..
stargazete