'İslamcılar' demokrasi sınavını geçemedi mi gerçekten?

AK Parti’nin 17 yıllık iktidarı özetle şunu ifade ediyormuş: “İslamcılar demokrasi sınavını geçemedi!”

 

Bu iddiayı dile getirenlerden bazılarının -belki de bunların çoğunun- 28 Şubat darbesi sürecinde tanklara selam durmuş, irticacı diye aşağıladıkları kimselerin maruz kaldığı zulmü alkışlamış, darbeci generallerin verdiği “brifing”lerle dolduruşa gelen yargı mensuplarının hak ve özgürlüklerle savaşına hararetle destek vermiş kimseler olması ironik bir durum; ama biz şimdi bu ironiyi bir kenara bırakıp söz konusu iddiayı cevaplamaya geçelim:

 

Namık Kemal’lere kadar geri götürebileceğimiz “İslamcılık” düşüncesinin sacayaklarından bir tanesi istibdat karşıtlığıdır, özgürlükçülüktür, günümüzde demokratlık denen şeydir (Said Nursi, Mehmed Akif, Said Halim gibi “İslamcı” aydınların Sultan 2. Abdulhamid’e muhalefeti bundandı); geçmişte ve günümüzde özgürlükçülükle / demokratlıkla başı hoş olmayan kimi siyasetçilerin “İslamcı” diye anılması bu gerçeği değiştirmeyeceği gibi, 17 yıllık AK Parti iktidarının “İslamcı” diye anılan kadrolarının o sınavdan hep beraber ‘çaktığı’ ve dolayısıyla “İslamcı” siyasetçilerle ilgili genel bir problemin söz konusu olduğu görüşüne katılmak da insaf ehli için mümkün değil.

 

Evet, bugün bir “tek adam”lık sorunu var, demokratik söylem ve eylemlerden fersah fersah uzaklaşma sorunu var, özgürlük ve adaletle ilgili devasa sorunlar var; ama 17 yıllık AK Parti iktidarını demokrasi nokta-i nazarından külliyen mahkûm etmek, bu iktidarın hatırı sayılır bir kısmına damgasını vuran demokratikleşme paketlerini, Kürt Açılımını, Alevi Çalıştaylarını, Çözüm Sürecini yok saymak, bunlarda büyük emeği geçen ve hem o emeklerin zayi olmasını önlemek hem de o emeklere yeni emekler katmak için şimdi AK Parti dışında yeni siyasi mecralar oluşturan siyasetçilerin demokratlığını sorgulamak insafla bağdaşmaz.

 

AK Parti tarihinde Erdoğan’dan sonra en çok öne çıkan siyasetçiler kimlerdir diye sorulsa, istisnasız herkes aynı cevabı verir: Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan. Toplumun bütün kesimleriyle -terör örgütlerinin flamaları altında yürüyenler hariç olmak üzere Gezicilerle de- uzlaşı arayışı (ve genellikle buluşu) ile temayüz eden; her fırsatta özgürlükçü demokrasi vurgusu yapan ve bunda samimi olduğunu siyaset hayatı boyunca sergilediği davranışlarla kanıtlayan; demokratik hukuk devletine mugayir halleri düzeltmek için başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde elinden geleni yapan Gül mü ‘çaktı’ demokrasi sınavından? Kürt Açılımı’na ve Çözüm Süreci’ne baş koyduğu için “Serok Ahmet” diye anılan, kamuda ve siyasette şeffaflığı garanti altına almaya matuf bir yasa çıkarmak için çırpınan, çalıştayların ötesine geçerek Alevilerin haklarını (başta cemevlerine hukuki statü) teslim etmeye matuf bir yasa çıkarmak için de canla başla çalışan Ahmet Davutoğlu mu ‘çaktı’? Demokratikleşme paketlerini hazırlayan ekibin vazgeçilmez parçalarından biri olan; başbakan yardımcısıyken (2014’te) Erdoğan’ın “ileri demokrasi” iddiasını “Hala maalesef ‘ileri bir demokrasi olduk’ diyecek koşulda değiliz. Çok önemli adımlar atıldı, sayısız miktarda demokratikleşme paketi hazırladık, anayasamızda defalarca değişikliğe gittik, 2002 yılıyla kıyaslandığında demokrasi konusunda gerçekten daha iyi noktaya geldik; ama ileri demokrasi için daha atmamız gereken adımlar var” diyerek açıkça tekzip eden ve o tekzibin gereğini sonuna kadar yapmaya çalışan Ali Babacan mı ‘çaktı’?

 

Tekrar: AK Parti tarihinde en çok öne çıkan dört kişinin üçünden bahsediyoruz. Hal bu iken, AK Parti’nin yüzde yüz Erdoğan’ın kontrolüne geçtikten ve “İslamcı” kadrolar büyük ölçüde tasfiye edildikten sonraki tarz-ı siyasetine istinaden ‘AK Parti tecrübesi bize İslamcıların demokrasi sınavını geçemediğini gösteriyor’ gibi bir şey nasıl söylenebilir?

 

Niçin AK Parti’deyken o sınavı başarıyla veren ve şimdi -demokratik tabiatını yitirdiği için- AK Parti’den ayrı mecralarda demokratça -hem de öyle böyle değil radikal demokratça- bir siyaset inşa etmeye çalışan “İslamcı” Gül, Davutoğlu, Babacan ve daha birçok ‘sembol’ siyasetçi (mesela demokratikleşme paketlerinin, Kürt Açılımının, Çözüm Sürecinin, Alevi Çalıştaylarının en önemli aktörlerinden Beşir Atalay… mesela özgürlükçü demokrasi mücadelesinin zamanımızdaki en mümtaz temsilcilerinden Mustafa Yeneroğlu…) ile değil de “İslamcı” arkadaşlarını budaya budaya bugünlere gelen Erdoğan’la değerlendiriliyor “İslamcılar”ın demokrasi sınavındaki performansı?

 

‘Ama öbürleri de şurada şöyle hata yaptılar, şurada şöyle sessiz kaldılar’dan ibaretse mesele, buyurun, bir miktar kırın notlarını, 10 üzerinden 8 verin, 7 verin; “sınavı geçemediler” nedir?

 

Onlar da geçemediyse kim geçebildi demokrasi sınavını? Kemalistler mi? Jakobenliği aşamayan solcular mı? Milliyetçiler mi? İktidar ortaklığı yıllarında “irticaya karşı mücadele” ile yatıp kalkan ve dün diyebileceğimiz kadar yakın zamana kadar muhalefette de dindar-muhafazakâr kitlelere pranga vurmak için elinden geleni ardına koymayan CHP mi? Yapmayan Allah aşkına!

 

E ne olacak? Bu ülkede demokratik siyasete dair ümitlerin tükendiğine hükmedip ‘Bırakalım dağınık kalsın’ mı diyeceğiz? Yoksa bütün ümitlerimizi CHP’deki demokratik değişim alametlerine bağlamamız mı isteniyor? Galiba bu isteniyor.

 

Yağma yok!

 

Hakiki demokrasiye doğru yapılmış birbirinden önemli ve cumhuriyet tarihinde eşine az rastlanır hamlelerin altında imzaları bulunan, şimdi de o hamleleri ihya edip ileriye taşımak için başka cenahlardan hakiki demokratlarla beraber -elbette geçmişten dersler çıkararak- kolları sıvayan “İslamcı” siyasetçilerin telkin ettiği ümidi boğma çabası beyhudedir.

Bu yazı toplam 1693 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar