Ahmet Taşgetiren
İslamcılığın onur mücadelesine uzaklık
Türköne'nin dünkü Zaman'daki yazısı, bir anlamda damara basma niteliği taşıyordu ve girmek farz oldu.
Türköne yola "İslamcılık bitti"den başladığı için, anlaşılan bunu "fikri insicam" diye sayıp, öyle de devam ediyor.
Dün şöyle yazmış:
"İslâmcılık uzun iktidar yolculuğu boyunca kendi içinde bir mutasyon yaşadı, rakipleriyle etkileşime girdi ve tarihe, yani gerçeklere uyum sağladı. Ortaya bambaşka bir şey çıktı: Bugün karşımızda "devlet aklı" olarak duruyor. Çünkü devleti o yönetiyor. Onlar artık "eski" İslâmcılar.
İslamcılıkta direnenler ise tarihin dışına savrulanlar. Geçmişte yapılan yolculuğu gayenin kendisi zannedenler. Yeni şeyler söyleyemeyecek kadar yaşlı olanlar, parti politikasını dar dairesinin dışında kalıp ikbal kapısını aralayamayanlar, hayatın süfli gerçekleri ile uzlaşmayı reddedip, geçmişin nostaljileri arasında kaybolmayı tercih edenler, keskin sirke misali kendi küpüne zarar verme telaşındaki marjinaller... Bugün hâlâ İslâmcılık iddiasında bulunanlar bu kategorilerden herhangi birine mensuplar."
Bunu okuyunca kendime baktım.
Ben, devleti yöneten "eski İslamcılar"dan değilim.
Kendimi "İslamcılıkta direnenler" arasında sayabilirim. Ama acaba Türköne'nin saydıklarından hangisi bana uyuyor?
Alt alta sıralananlardan hangi aşağılanmış sıfatı kabul etmeliyim?
Acaba ben tarihin dışına savrulmuş muyum?
Yoksa yazının başka bir yerinde zikredilen Büyük Doğu ve Diriliş nesli gibi bir başka tarih dışına savrulmuşluk çizgisinde miyim?
Acaba Türköne, bunları yazarken kaç kişiyi somutlaştırdı zihninde?
Türköne'nin kesiştiği dünyalar
Birkaç gün önce Ahmet Altan, "İslamcıların ortaçağı" diye yorumlamıştı, filmle ilgili tepkileri.
Türköne'de de var bu, Müslüman bilincini aşağılık duygusuna bulama çabası: "Müslümanlar yoksuldu, geriydi, eğitimsizdi, ilkel şartlarda yaşıyordu. Batı ise zenginliğin, ihtişamın, ileriliğin nimetlerine gark olmuştu." Bu, zenginin malı misali züğürt Müslümanlar'ın çenesini yoruyor Türköne'ye göre...
Türköne, İslamcılığın tezlerinin, mesela AK Parti iktidarıyla, "devlet aklı"na dönüştüğünü, Türkiye Cumhuriyeti'ne hayat iksiri olduğunu, muhtemelen olup olacağının da bundan ibaret olduğunu söylüyor.
Vaktiyle, ülkücü gençler, İslamcılar'a, "İslam'ın getireceği sistem ne" diye sorarlardı, bunun da altında, "Aslında İslam'ın kendine özgü bir sistemi yok" yaklaşımı vardı. Türköne ve benzeri eski ülkücü ideologlar, orada durmaya devam ediyorlar.
Bir şey daha söyleyeyim: Graham Fuller'le, İan Lesser'ın ortaklaşa yazdıkları bir kitap, "Kuşatılanlar"da, "İslamcıların iktidarına karşı çıkmamak lazım, çünkü iktidara gelirlerse ülke sorunlarıyla yüzleşir, İslamcılıktan vazgeçer, laikleşirler" diyorlardı. Türköne, o tezin bir yerlerine monte olmuş durumda.
Yanlışlar nerede?
Bir, AK Parti'nin donmuş bir proje, onu oluşturan öncü kadroların donmuş insanlar olduğunun sanılmasında.
İki, İslam'ın bir paket proje olarak gelip, hiçbir reel politik değerlendirmesi yapmadan uygulamaya geçeceği, şu anda böyle bir şey olmadığına göre, artık tüm ideallerin çökmüş olacağının sanılmasında.
Üç, Talan edilmiş bir coğrafyada, emperyalist projelerin uzantısı sistemler altında kişilikleri ile oynanmış toplumların, kendilerini İslam'a göre yeniden toparlama gibi bir zaruretin görmezden gelinmesinde.
Dört, İslam'ın ve Müslümanlar'ın kendilerini ifade özgürlüklerinin, bugün bile uluslararası ve yerel sistem kuşatması ile karşıya bulunduğunu dikkate almamakta...
Beş, kendi kendisinin "İslam'ın neresinde olduğu"na bakmamakta, bir Müslüman'ın İslam'ı bütünlük içinde yaşama derdini anlamamakta...
Altı, İslamcılığın, aynı zamanda bu coğrafyadaki her insan için bir onur mücadelesi olduğunun farkına varmamakta...
Damardan sorayım: Türköne, İslamcılar'ın dünyasına bu kadar uzak mıydı?
bugün