Ahmed Kalkan
İslâmî Bir Derginin Temel İlkeleri, Manifestosu
Gazete, genel olarak günlük çıktığı ve habere dayandığı halde, dergi belirli aralıklarla çıkar ve bir fikre, bir dâvâya dayanır. Gazete gibi büyük halk çoğunluğuna hitap etmez dergi, onu anlayıp hazmedecek seçkin bir okuyucuya hitap eder. Yoksa kaliteli okuyucu, dergi çıkaranlar, iğne ile kuyu kazarak da olsa bu okuyucuyu arayıp bulmak, hatta oluşturmak zorunluluğunu kendilerinde görürler.
Bir rejim/düzen, basın-yayınla, medya ile daha kolay tahrip olur veya kökleşir. Osmanlı"nın çöküşünü ve yeni devletin kuruluşunu hızlandıran en büyük etkenlerden biridir dergiler. 1860"lardan sonra magazin, fikir ve mizah dergilerinin mürekkeple yaptığını; hiçbir silâh, kanla yapamamıştır. Magazin dergileri modanın, Avrupa yaşayış, ahlâk ve özgürlüğünün reklamını yapmış; fikir dergileri bunun altyapısını oluşturmuş; mizah dergileri de düzeni hicvedip alaya alarak dejenerasyon ve anarşi havası oluşturmuştur.
Müslümanlar açısından da dergiler, sanıldığından çok daha önemlidir. Nice dâvâ adamının yetiştiği okul olmuştur dergiler. İdealist insanların yetişmesinde en önemli rolleri, ev sohbetleri ve dergiler üstlenmiştir.
Peygamberimiz başta olmak üzere tüm rasülleri en çok uğraştıran, zamanlarının medyası, dergisi konumundaki şâirler, kâhinler olmuştur. Sıcak savaşta silâhların önemi ne ise, soğuk savaşta dergilerin, fikirlerin, sanatın yeri odur.
Hayat cihaddan ibârettir de, sanat ve kültür cihaddan ibâret değil midir? Artık insanlar fırçalarla, kalemlerle, filmlerle, kasetlerle savaşıyorlar. Savaş âletlerinin mermileri, bombaları bedenleri değil; rûhu, kalbi, beyni hedef alıyor. TV. adlı kitle imhâ silâhları evlerde her gün saatlerce insanımızın gözünü ve gönlünü bombardımana tutuyor. Kalpler, evler, sokaklar, memleketler ve dünya sanatla, kültürle, kitap, gazete, dergi ve televizyonla işgal ediliyor. İşgalin kırılması, gönüllerin ve çevrelerin fethi de kültürle, sanatla olacaktır.
Emperyalist kâfirler memleketleri önce kültürle, medya ile işgal ediyorlar. Silâhlı işgallerin çok pahalıya mal olduğu görüldü. Kalıcı egemenlikler silâha değil, kültür ve sanata dayanmak zorundadır. Silâhla insanı zorla ve geçici bir süre etkisiz hale getirebilirsiniz, ama kültür ve sanatla insanı fetheder, kendi cephenize alabilirsiniz.
Topluma mesaj götürmek isteyen dergilerin kalıcı bir bilinci oluşturmaları için her şeyden önce aynı din anlayışı, aynı düşünce ve aynı metod üzerinde ortak bir bir kimliği oluşturmaları gerekir. Ortak kimlik oluşmazsa, okuyucuları aynı istikamete ve hedefe yöneltmeleri imkân dışıdır. Birinin yaptığını diğeri bozar, birinin doğru dediğine diğeri yanlış derse buna, bırakın bir dergi denmeyi, çorba bile denilmez.
Çorba ve salata bile, yenebilecek her nesnenin rastgele bir araya getirilip karıştırılmasından olmaz; birkaç dakikada yenilip tüketilecek midesel gıdânın bile belli bir içeriği ve düzeni olur da; dergi için ilkesiz şekilde körebe usûlüyle ele geçen yazıların bir araya getirilmesi elbette söz konusu olamaz. Mideden çok daha önemli olan kafanın beslenmesi için, günler boyu hazmedilerek sindire sindire alınacak zihinsel gıdâların hazırlanması daha büyük özen isteyecektir. Belli yayın ilkeleri, belli amaç ve hassâsiyetleri taşımayan dergiler ölü doğmuş, ilerideki ciddi doğumlara zarar verecek düşüklerdir.
Toplumun gündemine vahyin, tevhidî gerçeklerin girerek ayrıştırıcı bir çizgi haline gelmesi için, onu gündeme taşıyacak misyon dergilerine ihtiyaç vardır.
Yaşadığımız toplumda, böylesine bir tevhidî davetin toplumun gündeminde olduğunu sananlar, ciddi bir yanılgı ve aldanış içerisindedirler. Zira, bugüne kadar, tevhidî gerçekler topluma yeterince taşınmamış, bu toplum tevhidî gerçeklerle yüzleşmemiştir. Toplumun karşısında gördüğü İslâm mesajı, daha çok resmî çerçevede sunulan İslâm(!)dır. Diğer İslâm adına konuşanlar ve seslerini duyuranlar da, tâğutî rejimi ürkütmeden, yer yer onlarla uzlaşarak orta bir yol bulmaya çalışan, hakla-bâtılı birbirine karıştıran, İslâmî gerçekleri yer yer saptırarak halkın gündemini teferruat cinsinden meselelerle meşgul etmeyi hizmet kabul edenlerdir. Kısacası, yaşadığımız toplum, Hz. Peygamber"in temsiliyeti ile ortaya koyduğu tevhidî duruş bilinci ile yüzleşmiş değildir. Onlara bu tevhidî gerçekleri taşımakla sorumlu Müslümanların kendi halleri de içler acısıdır. Zaman içinde tevhidî duyarlılık taşıyan bir kısım Müslümanların, bir oraya bir buraya savrulmaları, bırakın topluma Kur"anî dâveti götürecek bir misyon başlatmayı; kendilerinin dâvete muhtaç bir hale gelmeleri, olayın diğer bir trajik yönüdür. Öyleyse, dergilerimize büyük iş düşmektedir.
İslâmî Bir Derginin Temel İlkeleri :
1) Kur"an ve Sünnet prensipleri doğrultusunda yayın yapar; mezhepçi, cemaatçi, grupçu, tarikatçi, düzenci, gelenekçi, modernist anlayış ve yaklaşımların hiçbirine meyletmez.
2) Allah"ın rızasını gaye edinir. Tevhidi ikame, şirki izale etmeyi birinci prensip edinir.
3) Tevhidî duruş bilincine sahiptir. Tevhid, tüm siyasî, sosyal, ekonomik, ahlâkî ya da ilmî görüşlerin birleştirilerek İlâhî kaynaklı bir söylemde ifade edilmesidir.
4) Tevhid akîdesinin gereği olarak evrenseldir, ümmetçidir. Ümmet olmak için vahyin buyruklarına "iman" etmek yeterlidir. Herhangi bir bölge, renk, dil faktörü, ümmet olma bilincini ortadan kaldıramaz. Üstünlüğü soy, kabile, renk, sosyal sınıf, ulus, zenginlik gibi şeylerde görmez; sadece takvâda, ilimde ve cihadda kabul eder.
5) Dergi; sahibi, çalışanları, editörü, yazı heyeti ve yazarlarıyla bir bütündür. Bütün dergi ailesi, aynı dâvanın insanları olarak aynı hedefe doğru yönelirler.
6) İslâmî bir dergi; fikir üretir, sorun çözer. Dâvâya yük olmaz, Dâvânın yükünü alır.
7) Antitez olmaktan çok tez olmaya çalışır. Alternatifler, çıkış yolları sunar.
8) Mâlâyani, lağv türünden faydasız, kimseye hayır getirmeyecek konuları gündemleştirmez. Özgül ağırlığı olan görüş ve yazılara değer verir.
9) Bir mektep haline gelmeye çalışır.
10) Gençlere kapılarını açık tutar, onların yeteneklilerini yazar, hiç değilse dâvetçi olarak yetiştirmeye çalışır.
11) Dergi elemanları ve yazarları istişareye çok önem verirler. Kararlar şûra ile alınıp dergiye ve okuyucuya yön verilmeye çalışılır.
12) Ayağını yere sağlam basar; slogancı ve ütopik tavırlar içinde olmaz; uzun soluklu olmaya çalışır.
13) İlâhî rahmete paratoner olacak şekilde istikamet üzere yürür, hakka tercüman olur, der gibi yapmaz, der; dergi gibi der, dergi gibi güzellikleri derler.
14) Tevhidî bilinçlenme sürecine katkı sağlamaya çalışır, sözünün ve tezinin arkasında durur, her türlü fedâkârlığa hazır olur
15) İslâmî bir dergi, her şeyden önce dâvet ve tebliğe soyunmuş olduğundan; yaptığı işi iyi bilir; dâvet usûl ve metodlarına kesinlikle riâyet eder.
16) Üslûba dikkat eder, kibarlığı, tatlı dilli anlatımı tercih eder, sevdirmeyi ve müjdelemeyi prensip edinir. Ama İslâm düşmanlarına karşı da dâvânın izzetini korur, taviz vermez. Sert üslûbu ancak İslâm düşmanlarına karşı kullanır. Dosta gülle varır, düşmana gülle ile. Dost ve düşmanın tanımını da Hak"tan alır.
17) İhtilaflı konularda hassas olur, gereksiz tartışma ve polemiklere girmez. Düşman olarak farklı grupları değil; İslâm düşmanı kâfirleri, tâğutları cephesine alır.
18) Düzene, düzenin kutsallarına, onun ilke ve prensiplerine saygı duymaz, tâğutlara ve kâfirlere hoş görülü olmaz.
19) Kur"an, Sünnet, İlim, İman, Tevhid, İbâdet, Cihad, Ahlâk, Takvâ, Vahdet gibi temel İslâmî kavramları öne çıkartır. Güncel yorumları ve işlenen konuları bu kavramlarla bağlantılı anlatmaya özen gösterir.
20) Diğer İslâmî dergileri rakip değil, rafik görür; Tevhidle bağını koparmamış tüm cemaatleri kendi cemaati bilir. Cemaatler üstü olmaya çalışır.
21) Tekfircilikten, hâricî ve mürciî düşünceden, taassuptan uzak, itidalli bir çizgi üzerinde bulunur.
22) İslâm"ı hiçbir ideoloji ile senteze tâbi tutmaz; demokrasiyi, laikliği, Kemalizmi, devletçiliği toptan, her şeyiyle reddeder.
23) Gündemi takipten daha önemli olarak, gündem oluşturmaya çalışır.
24) İmanî ilkeler yanında bireysel, sosyal, ticarî" ahlâka da önem verir, bunu davranışlarıyla ispatlar.
25) Tâğutî düzenlere ve tâğut özelliği olanlara net tavır takınır, uzlaşmacı olmaz.
26) Ilıman İslâm anlayışı ile, modernist ve tarihselci çizgi ile uzlaşmaz, onlara tavrını netleştirir.
27) Hurafeci, bid"atçi yaklaşımlara, mistisizme meyletmez, onları tasvip etmez.
28) Sistemli, planlı, organizeli olur.
29) İstişareye ve kolektif çalışmaya önem verir. Dergiciliğin birtakım disiplini gerektirdiğini, takım oyunu olduğunu unutmaz.
30) Popülizme meyletmez. "Acaba okuyucu ne der, halkın anlayışına uyar mı?" gibi endişelerle hak çizgiden taviz vermez.
31) İnanç ve ilkeleriyle bağdaşmayacak reklamları dergisine almaz.
32) Büyük yazar kabul edilen, fakat çizgisi ve hedefinde sapmalar olan, hakla bâtılı karıştıracak yazarların yazılarına, sırf şöhretlerinden dolayı, değer vermez.
33) Irkçılığa, ulusalcılığa, hemşehricilik ve bölgeciliğe kapılarını kapatır.
34) "Ben müslümanım" der, güzel sözlü bir konumda bulunur. "Allah'a davet eden, sâlih amel işleyen ve: "ben gerçekten müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?" (31/Fussilet, 33)
35) Hakkı ketm etmez/gizlemez. "İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyeti Biz Kitaptan insanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya; işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet edebilenler lânet eder. Ancak tevbe edip, durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıklayanlar başkadır. Onları bağışlarım; çünkü Ben tevbeyi çok kabul eden ve çokça merhamet edenim." (2/Bakara, 159-160)
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır." (2/Bakara, 174)
İlmi yaymak ibadet olduğu gibi, onu ketmetmek de cinayettir. İslâm"ı bilip başkalarına anlatması gerekenlerin ilmi gizlemesi, üzerlerindeki emanete ihânettir. İslâmî ilimleri yaymak veya yayılmasına vesile olmak, beşeriyetin hidâyeti için çalışmak şarttır. Şer'î hükümlerden birisini olsun gizleyen kimse, ebedî lânete uğrar. Yalnız tevbe etmek kâfi değildir. Tevbeyle beraber yaşayışını ıslah etmesi ve amellerinde ihlâslı olması gerekir.
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." İlmini ketmeden, câhil menzilesindedir. "En fazletli cihad, zâlim sultana karşı hakkı söylemektir." (Tirmizi, Fiten 13; Ebû Dâvud, Melâhim 17) Bazen hakkı söylemekten dolayı başımıza belânın gelmesi, söylememekten dolayı öteki dünyada gelecek belânın yanında hiç kalır. Hz. İbrâhim'in iki ateşten en ehvenini seçmesi, seçtiği o ateşin de acı vermekten çıkması gibi, ne tatlıdır hakkı savunmaktan dolayı başa gelenler" Çünkü "hak yolunda yuvarlanan merdâne olur." "Onlar ki, Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olara Allah (herkese) yeter." (33/Ahzâb, 39)
36) Hakka bâtılı karıştırmaz.
"Hakka bâtılı karıştırmayın, bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin." (2/Bakara, 42).
Tarihte olduğu gibi günümüzde de bâtıl çeşitli ad ve maskeler altında hak kisvesine bürünerek hedefine varmak istemekte ve bu hususta her türlü şeytanî güçten yararlanmaktadır. Sayısız tâğûtî devlet, rejim ve ideolojiler "hak taraftarı" olduklarını ileri sürerek yetkileri ellerine geçirmiş, bu konuda hak adını kullanarak, hakkı istismar ederek halkın yardımını veya sessizliğini görmüştür. Fakat yönetimleri ve davranışlarıyla, bâtıl oldukları halk tarafından fark edilince iş işten geçmiştir. Nice teşkilâtlar, örgütler de buna benzer bir yol takip etmiştir. Meslelâ "insan hakları" diye birtakım kanunlar hazırlanmış ve emperyalistler bu ad altında kendi iğrenç bâtıl hedefleri istikametinde ilerlemekte ve müstaz"af insanları sömürmekte, toplumların hakkına, hak adına tecavüz etmektedirler.
Unutmamak gerekir ki; yarım hakikat, çok kere muazzam bir yalandır. Gerçeğin yarısını söylemek, aslında hiç bir şey söylememektir.
37) Bağımsız olmak zorundadır. Bağımsız bir kimlik, İslâmî bir dergiye aradığı "öz gücünü" verecektir. Bağımsız kimlik, daha doğrusu sadece Allah"a bağımlılık; derginin kendi iç mânevî donanımlarıyla ayakta kalması, kendi varlığını gayr-i meşrû hiçbir güce dayandırmaması anlamına gelmektedir. Ancak kendi özgücüne dayanan dergiler, uzun soluklu ve kalıcı olmayı başarabilirler. Zira gücünü İslâm"dan, Kur"an"dan ve bağımsız karakterinden almayan her çıkış, ya yalnızlığa mahkûm olacak ya da kendi dışındaki câhiliyenin rengini alacaktır. Bağımsızlık, İslâmî dergiciliğe "evrensel İslâmî çaba"nın bir parçası olduğunu unutturmamalıdır. Onun kendi bağımsızlığı, ümmetin bağımsızlığı içindir. Bağımsız olmak, ümmet içindeki başka İslâmî kıpırdanışlara "sağır", "kör" ya da "dilsiz" olma hakkını vermemelidir. Bu anlamda ümmet içindeki tüm kardeşleriyle yakınlık gibi ilişkilere ağırlık verilmelidir.
vuslat