Selâhaddin Çakırgil
İstanbul seçiminin yenilenme kararı ve Kadir Mısıroğlu üzerine
Önce 2 NOT: 1-Kararları kesin bir Yüksek Mahkeme durumunda olan Yüksek Seçim Kurulu’nun 31 Mart seçim sonuçları için yapılan kanûnî itiraz sonunda, sadece Başkanlık seçiminin 23 Haziran’da yenilenmesi kararı almasıyla muhalefet tarafının aldığı ilk neticenin yitirilme sancısından kaynaklanan bir sert mücadeleye hazırlandığı anlaşılıyor. Halbuki, Başkanlık, birinden alınıp diğerine verilmedi, sadece seçim yenilenecek. Ve bütün taraflar da karar öncesinde, son sözün YSK’ya ait olduğunu belirtiyorlardı.
***
Ama bu konuda, AK Parti iktidarı boyunca yüksek kademelerde bulunan Abdullah Gül ve bazı diğer isimlerin değerlendirmeleri, kendilerine geçmişte sevgi besleyen çoğu kesimlerde ‘siyasî fırsatçılık’ şeklinde değerlendirilmektedir.
2- Ekrem İmamoğlu’nun kısa süreli İst. BŞ Başkanlığı döneminde, Ramazanlarda Sultan Ahmed Meydanı’nda her yıl düzenlenen Dinî Yayınlar Fuarı’na izin verilmemişti. İstanbul M.Vekili Hasan Turan’ın devreye girmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da müdahalesiyle bu fuarın yeniden düzenleneceği bildiriliyor.
Ve, Kadir Bey..
Muhalifi - muvafıkı, seveni -sevmeyeniyle birçok toplum kesimlerince bilinen ‘tarihçi-yazar’ Kadir Mısıroğlu, 86 yıllık dünya hayatını 5-6 Mayıs 2019 gecesi tamamladı ve Ramazan’ın ilk günü olan 6 Mayıs’ta, Çamlıca Camii’nde ikindi namazını takiben ve onbinlerin katılımıyla kılınan cenaze namazından sonra toprağa iade olundu. Tabûtu, Osmanlı armasının işlendiği flama ve 3 hilâlli yeşil bayrak ve Albayrakların altında camie getirilirken, onbinlerin ‘tekbîr’ sadâlarıyla karşılanıyordu.
Kadir Bey’in, kendi ismiyle en net şekilde bütünleşen ‘anti-kemalist’ bakış açısı ve tefekkür tarzı, resmî ideoloji bağlılarının 100 yıla yakın zamandır ‘ikon’laştırdığı isme, ‘zerre kadar muhabbeti olanların kendi cenazesine gelmemesi’ şeklindeki vasiyetine de yansımıştı. O gün, hafta sonu bir konferans için gittiğim Bursa’dan bu cenaze törenine katılmak için daha bir acele ettim.
***
Kadir Bey’le sahibi ve başyazarı olduğu haftalık Sebil dergisinde 1974-1978 arasında çok sıkı teşrik-i mesaim oldu. TCK- 163. Madde’ye muhalefetten hapiste yattığım 1977-78’de cezamın infazının tamamlanmasına bir hafta kala, Sebil’in Umûmî Neşriyat Müdürlüğüne getirildiğimin açıklanmasıyla, birlikteliğim yine devam etti. Ama 4 ay kadar sonra, -bazı konulara yaklaşım farklılığının ileride soğukluğa dönüşmemesi düşüncesiyle-, ayrılmak gereğini duydum. Benim kendisinden ayrılışımdan kaynaklanan kırgınlığını çok sert şekilde ortaya koyunca, bir daha görüşmemiz olmadı.
Ama irtibatımız kesilse bile, onu uzaktan hep takip ettim. Çünkü faydalanılacak engin bir bilgi kaynağı idi. Ancak, 800 yıl öncelerde yaşamış olanSelahaddin Eyyubî gibi büyük bir İslam kumandanına karşı kullandığı çok ağır hakaret sözleri başta olmak üzere, Mehmed Âkif ve diğer nice isimlere karşı eleştiriyi çok aşan saldırgan uslûbunu izah etmek mümkün olmuyordu.
Bu sert uslûb, belki de girdiği fikrî mücadele boyunca karşılaştığı çetin baskılardan da kaynaklanıyordu. Nitekim, kendi şahsiyetiyle aynîleşen ve resmî tarihe karşı geliştirdiği bakış açısı yüzünden düşmanca tepkilerle de karşılaştı; bazı kesimlerin de coşkun muhabbetleriyle de..
Kadir Bey, iddia sahibi olduğu konularda o kadar derin vukûfiyeti olduğu halde, husûmet ve muhabbetlerin şiddeti karşısında kendisini frenleyemedi. Bunu, vefatından sonra eleştirmek için değil, onu, youtube ve diğer sosyal medya alanlarında da tedavülde bulunan konuşma ve iletilerinde ve de kitaplarındaki görüşlerini savunurken sergilediği sert uslûbla karşılaşacak olanların hazırlıklı olması için belirtiyorum. Tarihî konularda yazdıkları, söyledikleri genel çerçevesiyle doğru olsa bile, yazık ki, hâlâ da hür bir zeminde tartışılmak imkânına sahip değildir.
Özellikle de kendisine özgü bir yakın tarihe bakış çizgisinin sahibi olarak ebediyete intikal eden Kadir Bey için, Allah’u Tealâdan rahmet diliyorum.