Selâhaddin Çakırgil
İtibar’la yetinmeyip, iktidar sahibi olmaya kalkışılınca..
Bir ‘paralelci’ nitelemesi ve ‘paralel yapı’ sözleri dillerde pelesenk, ama, bunun ne demek olduğunu halktan çoğu, hâlâ da tam olarak bilmiyor. Anadolu’da kahvehanelerde, pazar yerlerinde, sokakta, 100 kişiden kaçı bu terimin ne olduğunu anlatabilir, dersiniz.
O halde, bunu halkın anlayacağı şekilde, ‘gizli devlet’, ‘casus devlet’ gibi daha net şekilde izah etmek gerekiyor herhalde..
***
Almanya’da da son onyıllardır, bir ‘parallel gesellschaft /Paralel toplum’ tehlikesinden sözediliyordu; özellikle de Türkiye’li müslümanlar örnek gösterilerek ve konuya şöyle yaklaşılıyordu:
‘Bu müslümanlar bizim toplumumuzla entegre olmuyorlar, bizim yanıbaşımızda bizim toplumumuza paralel bir ayrı toplum düzeni oluşturuyorlar.
Mescidlerinin etrafında bakkalları, manavları, kasabları, çayevleri, berberleri ve hattâ konfeksiyon dükkanlarına varıncaya kadar her alanda kendilerine özgü, bir farklı yapılanma.. Düğünleri bile bizimkinden farklı.. Anadolu’nun atmosferini buraya taşıyorlar. Kendi bünyemizde yabancı madde büyütüyoruz.
Yahudilerden sonra, şimdi de müslümanların ‘getto’laşması olgusuyla karşı karşıyayız. Geçmişte yahudilere ödediğimiz bedeli, gelecekteki büyük sosyal buhran dönemlerinde yaşanabilecek olumsuzluklardan sonra müslümanlar karşısında da ödemek zorunda kalabiliriz.’
Evet, onların korkusu da, ana hatlarıyla böyle ve tamamen yersiz sayılamaz.
***
‘Paralel toplum’ yapılanması, hemen her toplumda vardır. Farklı din, mezheb, etnisite veya diğer sosyal gruplaşmaların kaçınılmaz sonucu olarak, insanlar kendilerine yakın olanlarla bir arada olmayı tercih eder. Bir futbol maçında bile, herkes, aynı tarafdarlar arasında yer alır.
Ve her grup da, bir ‘sosyal üstyapı’ kurumu olan devlet mekanizması içinde etkili olmayı hedef edinir.
***
Ama, ‘paralel devlet’ yapılanması, ‘paralel toplum’ yapılanmasından da daha bir tehlikelidir. Çünkü devlet mekanizmalarının, açık kanun ve kuralları ve buna göre şekillenmiş kurumları varken; bir takım gizli ve örgütlü grupların, devlet içinde itibarlı olma çabasının ötesinde, devlet organları gibi çalışan, ancak bir ‘paralel’ ya da ‘gizli devlet mekanizması’ yapılanması içine girmeleri; egemen devlet iradesiyle zıdlaşmayı kaçınılmaz hale getirir. Ülkemizin yaşadığı durum bugün budur.
***
Açıktır ki, her cemaat, her tarikat, her ideolojik grup, sosyal bünyenin en etkili üst-yapı kurumu olan yönetim mekanizması içinde sözü geçer bir duruma gelmek ister.
Ama, ‘FETÖ’ (Fetullahçı Terör Örgütü) olarak isimlendirilen gizli yapılanma, itibar kazanma çabasının çok ötesine geçip, devlet mekanizmasını ele geçirmeye kalkışmış ve hemen her alanda çok sistematik ve uzuun vâdeli bir çalışmayla önemli mesafeler aldığı görülmüştür. Bu durum, uzun yıllardır biliniyordu, ama, eldeki suçlamalar için hukuken objektif delillerin ortaya konulması mümkün olamıyordu.
Üstelik, bugün de nice başka tarikat, cemaat veya ideolojik gruplar da devlet içinde etkili olma yarışındadırlar. Ama, yönetim mekanizmasını ele geçirmenin, kanunî yöntemleri dışına çıkanlar, neticesine de katlanırlar.
***
Gücü, güç odağını, iktidarı ele geçirme yolunda verilen acımasız mücadeleler sadece müslüman toplumlar için değil, bütün inanç, ideoloji veya menfaat grupları için de geçerlidir. Nitekim, ünlü italyan yazarı Umberto Eco, bir Ortaçağ tarihçisi de olarak, ‘Gülün Adı’ isimli romanında, Ortaçağ’da Papa ile İmparator ve Hristiyan tarikatlar arasında yaşanan çatışmaları, cinayetleri, ve ‘katolik rahiblerin bir dâva uğruna nasıl cânileştikleri’ni çarpıcı şekilde anlatır.
***
Gazianteb’de, 20 Ağustos gecesi, bir düğüne yapılan bombalı saldırıda çoğu çocuk, kadın 50’den fazla insanın hayatını kaybetmesinin acısı yüreğimizde..
Bu alçakça saldırıda hayatlarını kaybedenler için rahmetler diliyorum.
stargazete