Abdurrahman Dilipak
İyi bir haberim var
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde ısrarla altını çizdiğim, Katılım Bankacılığı ile ilgili bir konu vardı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak “Yeni Ekonomi Programı’nı açıklarken “Katılım Bankacılığının yaygınlaştırılması maksadı ile yeni iş modeli/pencere sistemi uygulamasına yönelik düzenlemeler yapılacaktır” dedi. Bu proje “sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme” ve “daha adaletli paylaşım” için bankacılık alanında yeni bir adım atılıyor.
Bu konu kimsenin pek dikkatini çekmedi sanki. Tabi herkes dövize odaklanmıştı. Mesela büyüme ve işsizlik verileri ile ilgili değerlendirmeler de gölgede kaldı.
Bana göre “kriz yok” demek, en azından borcunu ödeyemeyen esnaf ve konkordato talep eden işadamları, ya da teminatını yakıp kazandığı ihaleden çekilen birileri için çok gerçekçi değil. Erdoğan’ın haklı olduğu nokta şu, bu kriz iç dinamiklerden kaynaklanmıyor. İktisadi bir saldırı altındayız. Bu kriz başımıza bela edilen, Türkiye düşmanı çevrelerin ürettiği bir krizdir.
Şunu da görelim, bu vesile ile uluslararası ekonomik düzenin nasıl bir şey olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. İnşallah direnecek ve kazanacağız.. Yani bu kriz, işyerine hırsız giren bir esnafın krizi gibidir. Yine topyekûn bir saldırı ile karşı karşıyayız. Bunun Gezi’den, ya da 15 Temmuz’dan farkı yok. 15 Temmuzun, Gezi’nin arkasında kim varsa bu krizin arkasında da onlar var. Yani bu kriz iç dinamiklerin krizi değil, kriz lobilerinin başımıza bela ettiği ekonomik bir saldırı ile karşı karşıyayız.
Bu konuda şöyle bir düzenleme yapabilir miyiz? Mesela bu olay yaşanmadan önce yapılan anlaşmalar ve ihaleler sebebi ile dövizle borçlananlara Merkez Bankası, 1 yıllık faizsiz borç ya da işlem için kullanmak üzere faizsiz kredi veremez mi? 1 yıl sonra durum tekrar değerlendirilir.
Mesela dövizdeki kur farkı yüzünden kamudan ihale alanlar eğer gerçekten krize giriyorsa, ihaleler teminatları yakılmadan feshedilebilmeli.
Yeni ekonomi programında bu yılın enflasyon, büyüme ve işsizlik verileri ile ilgili çok farklı değerlendirmeler var. Dolar 2018 ortalaması olarak 4.9 TL olabilir mi? Bana kalırsa Kasım ayını görmeden yapılan tahminler biraz havada kalır. Bu öngörünün gerçekleşmesi 2018’in son çeyreğinde Doların 5.86’da kalması ile mümkün.
Tabi cari açık konusunda da evdeki hesaplar çarşıya uymayabilir.
Tamam, piyasaya moral vermek gerek, ama bunun gerçekçi ve tutarlı olması gerek ki, bundan sonra söyleyeceklerimize inanabilsinler.
Sanırım kriz ortamlarında, değişen şartlara göre çoklu ihtimal, risk ve maliyet analizleri yapılmalı.
Farklı ihtimallere göre farklı senaryolarımız olmalı.
Hükümet birçok kalemde tasarrufa gidiyor ve büyüme rakamları da yeniden revize ediliyor. Faiz yükseliyorsa, enflasyon faizin ikiz kardeşidir.
Keşke bu vesile ile Cumhurbaşkanının zaman zaman dillendirdiği şu altın karşılığı sanal para ve blockchain teknolojisine de bir gönderme yapılsaydı.
Yurt dışında çalışan bilgisayar profesörü bir arkadaşım var. Katılım Bankaları ile ilgili yazım üzerine bir mail atmış, diyor ki: “Murabaha sisteminin girişim sermayesi için ideal olması gerekiyor ama pratikte ne yazık ki çalışmıyor. Sistemde ciddi problemler var. İşin iyi tarafı, bu yeni blockchain teknolojisi ile o dezavantajları aşmak mümkün hale geldi. Bu problemi görerek bunu aşacak bir sistem tasarladım ve ABD de patent başvurusunda bulundum. Bence Katılım Bankaları bir araya gelerek bir fon kurmalı ve bu sistemi çalıştırmalı. Eğer bu olacak olursa patentimi geliri vakfa kalmak üzere transfer etmeye hazırım.”
Erdoğan yurt dışındaki bilim adamları için çağrı yapıyor ya, benim İmam-Hatipte iken çok sevdiğim hocamın oğlu olan bu arkadaş, bu işi “bilgisinin zekâtı” görüyor.
Bildiğim kadarı ile Emlakbank ve Halkbank’ta bu yönde bir çalışma var.
Erdoğan yurt dışındaki bilim adamlarını Türkiye’ye davet ediyor. Ben bunlardan biri ile ilgili durum hakkında DDK Başkanına bilgi verdim. Bu tür örnekler maalesef caydırıcı oluyor.
Umarım, Erdoğan’ın Teknofest sonrası Milli Bilgi Bankası, Süper Bilgisayar konusunu yeniden gündeme alır. Siber güvenlik konusuna vurgu yaptı.
Tabi sadece teknik alanda değil, sosyal ve siyasal bilgiler, ilahiyat alanında da bilim adamlarına ihtiyaç var. İlk İsevi devlet Urfa’daki Edese devleti idi. Hz. İsa yaşarken ona iman etti. Hz. İsa Aramice konuşuyordu ama Türkiye’de Aramice bilen var mı? Ya da kaç kişi. Bizim arkeologlara, antropologlara, prehistorya konusunda uzmanlara ihtiyacımız var. Evet, “Tarih öncesi” diye bir dönem yok. O konuda bir söz söylemek için onların iddialarını da bilmemiz gerek. Yoksa ilk insan olan Hz. Adem evde oturuyordu, okur-yazardı, çocukları hayvancılık ve tarımla uğraşıyordu. Hz. Adem’e kitap olarak 10 sayfalık suhuflar gelmişti.
İlim, sanat ve felsefe, bunları birlikte düşünmek gerek. Bilgi tefekkürle bir arada değilse bu da bizim hayal ettiğimiz irfan ve münevvere ulaşmak için yeterli olmayacaktır.
Selam ve dua ile.
yeniakit