Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İyi olan bir şeyler de var

Şangay zirvesi tamamlandı, şimdi sıra NATO zirvesinde. Bu arada Erdoğan’ın Azerbaycan’ın Şuşa kentinde düzenlenecek olan Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’ne katılacağı program iptal edildi çünkü Erdoğan Berlin’e gidiyor, Türkiye-Hollanda futbol karşılaşmasını izlemek için. Öte yandan Mısır Yunanistan arasında kablo krizi nerede ise Türk-Yunan, İtalya savaş gemilerini burun buruna getirdi ama neyse ki korkulan olmadı.

İngiltere’deki seçimin sonuçlarına gelince Sağ çöktü, sol zirvede. İşçi Partisi, oyların % 70'ini aldı ve 650 sandalyeli Avam Kamarası'na 410 milletvekili kazanarak tek başına iktidar oldu.. Daha önce 202 milletvekili vardı, bunu ikiye katladı. İktidardaki Muhafazakâr Parti'nin sandalye sayısı ise 131'e düştü. Önceki seçimde 365 milletvekili çıkaran Muhafazakâr Parti’nin sandalye sayısı 131'e geriledi.

Radikal sağcı Reform UK Partisi 13, Liberal Demokrat Parti 61, İskoçya Ulusal Partisi 10, Yeşiller Partisi 2 sandalye kazandı. Liberal Demokrat Parti ise 11 olan sandalye sayısını 61'e çıkarırken İskoçya Ulusal Partisinin ise 48 olan sandalye sayısı 10'a düştü. Reform UK Partisi 13 sandalye ile çıktı.

Yeni Başbakan hukukçu, ceza yargıcı Keir Starmer. O ateist biri. Wikipedia’daki bilgiye göre; “Starmer, 2007 yılında Victoria Alexander ile evlendi. Daha önce avukat olan eşi şimdi Ulusal Sağlık Servisi'nde çalışıyor. Çiftin iki çocuğu, annelerinin Yahudi inancına göre yetiştiriliyor. Starmer, Tanrı'ya inanmadığını ancak inanca ve onun insanları bir araya getirme gücüne inandığını belirtti. O bir pesketaryen ve karısı bir vejetaryen. Çocuklarını 10 yaşına kadar vejetaryen olarak yetiştirdiler” Aile genel olarak gündemlerini ağırlıkla sağlık, göçmenler, insan hakları ve hukuk konuları oluşturuyor. Seçin sonrası ilk mesajı “Performans siyaseti gütmeyeceği, popülizme pirim vermeyeceği, kendini sürekli bir şey yapıyormuş gibi göstermeyeceği yönünde oldu. Hani şu bizdeki “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil”, sürekli bir şeyler yapıyormuş gibi gözükerek oy avcılığı yapmayacağı, gerçekçi olacağı” yönünde idi. Yani o birtakım çevrelere bir şekilde mesaj vermek için forma giyip algı yönetimi yapmayacağı, mavi boncuk politikası uygulamayacağını söyledi.

Gidişat iyi değil. Tüm dünyada durum benzer. Bakalım yarın İran seçimleri sonrası ne olacak. ABD seçim sonuçları ne olacak? Bu gidişle gelecek günler, geçen günleri aratacak gibi gözüküyor. Sonunda herkes topluluk layık olduğu gibi idare olunuyor. Tencere yuvarlanıyor ve kapağını buluyor. Herkes bir kurtarıcı arıyor. Oysa onlar kendilerini değiştirmeden Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmeyecek. İnsanlık büyük ölçüde kaçtığını sandığı şeye doğru koşuyor.

Dine, ahlaka ve var olan düzene karşı radikal bir eleştiri var ve insanlar hızla din, ahlak ve gelenekten uzaklaşıyorlar. Bilimin yerini teknoloji aldı. Yeni Teknoloji, insanı daha doğrusu evreni izliyor, geçmiş bilgisini hafızasında tutarak yeni bilgiler üretiyor. Yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bu Modern, Postmodern bir süreç de değil. Modernizmin Mode’si Mode’nin kökü Modus, Onun da anlamı tarz. modus operandi icra yolu, hareket tarzı anlamına geliyor. Norm, grup üyelerinin belirli bir bağlamda nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen kurallar veya ilkeler bütünü. Toplumbilimciler normları yazılı olmayan ve toplumun davranışlarına hükmeden anlayış olarak tanımlarken, ruhbilimciler ise daha genel bir tanımı benimserler.

Yeni dünyada “Norm” ve “Mode” yeniden tanımlanıyor.

“Norm”, toplumda genel kabule dayalı ilke, yerleşik düzen ve yasaya uygun durumu ifade eden bir kavramdır. Birlikte hareket eden topluluk üyelerinin nasıl davranmaları gerektiğini gösteren, yazılı ya da yazılı olmayan kurallar ve/veya ilkeler bütünü.

Mod ise bu bağlamda "bir nesneyi performansını kişiselleştirmek veya geliştirmek için değiştirmek", "şık", "modern" anlamlarıyla karşımıza çıkıypr.

Evet, dinde ve törene ani ve hızlı bir değişiklik yaşanıyor. Aslında, değişimi çok önceden başladı. Bu durum aniden ortaya çıkmadı. Ama aniden farkına vardır. Çok hızlı bir değişim yaşanırken de, “ol mahiler ki derya içindedirler de, deryayı bilmezler” örneği, ya da “Kurbağa haşlaması örneğinde olduğu” gibi refah, güç ve iktidar sarhoşluğundan ayıkınca gidişatın farkına vardık, yokuş aşağı koşar gibi giderken yavaşlamamız hatta durmamız gerektiğini arkamıza bakıp, beraber yola çıktıklarımızın nerede olduklarını görmek için arkamıza bakmamız gerektiğinin farkına vardığımızda artık bunun çok da mümkün olmadığının farkına varmanın şaşkınlığını yaşıyoruz. Rutubet ve ter kokan gecekondulardan plazaya taşınanların, halk arasında “sonradan görme, ne oldum delisi” olanların hikayesidir bu.

Başı açık, elbisesinin kolları kısa, eteği dizinde bir kadın, başörtülülerin kendilerini kınadıkları günleri yaşamış. Aslında kendi hayatı için çalışan bir kadın olarak değerlerini korumaya çalışan biri Onun da annesi başörtülü imiş ve buna da saygı duyuyor. Onunla birlikte umreye gidenler de var. Şimdi bu hanım, dün kendini kınayanların haline inanamıyor. Çünkü öyle bir açılmışlar ki, hala başını örtülü olanlar da öyle bir makyaj yapıyor ki. O kendi halinde namazın ı da kılmaya çalışırken, o başını açan ya da başı örtülülerin de artık namaz da kılmadıklarından şikâyet ediyor. O makyajla zaten abdest de alamazlar diyor.

İşte bugün gelinen noktada, Mücahidlerin müteahhit olduktan sonraki halini görenler için muhafazakarlığı şimdi, dünün, başı örtülülerin kınadıkları başı açıklara kaldığını görmek aslında üzerinde çokça düşünmemiz gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

Gelinen noktada o kerameti ile, şefaati ile dünya ve ahiret hayatının gizli güçleri ve hazinelerinin anahtarının ellerinde olduğu sanılan Cemaat önderlerinin perişanlığının ilk şok dalgasını tatlı su Müslümanları The Cemaat’ta yaşadılar. Hadi Kalkancı bir komploydu da ardından gelenlere bakınca, geriye aslında fazla kimse neredeyse kalmadı.

BÇG , ADD, ÇYDD ve CHP’nin laikçileri, TSK’nın Kemalistleri bu işi başaramadılar ama bizimkiler az zamanda büyük işler başardılar. Fuller bunu çok önceden görmüştü. Biz öyle bir savrulduk ki, Ortadoğu dedikleri coğrafyada “Arap Bahari” için rol model ülke olarak Türkiye seçildi ve BOP projesinde batının stratejik ortağı, projenin eş başkanı bile olduk. Sağımıza HABAT’ı, solumuza AGARTHA’yıı bile aldık. Daha dün Adana’da KARNAVAL düzenledik, Gazze’de katliam olurken, Erdoğan Hacıbektaş’ta konuşurken, Nevşehir’de, il merkezinde AGARTHA festsivali’nin perde gerisinde Baronlar zirvesi yapılıyordu.

PEKİ İYİ OLAN NE? Deşifre oldular, bu cerahatli yara patladı. Halkın kaçtığı başa kalırsa bu din değil. Onlar din diye bize anlatılanlardan kaçıyor. Kötü olan nereye gittiklerini bilmiyorlar. Ama yakında anlayacaklar. Allah’ın dini yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar. Bizim yaşadığımız din Karı-Koca, Gelin Kaynana kavgasını bile çözmüyor. İnsanlar bu “Süslümanlar”dan kaçıyor. Aldatılmış psikolojisi ile öfkeliler.

Bana kalırsa gittikleri yolun yol olmadığı görecekler ve geri dönecekler. Batıdaki İslamlaşma hareketi onları da etkileyecek. O teknolojik devrimin başlattığı tartışmalar, akıl, erdem, vidan sahibi; dürüst ve cesur insanları yeniden düşünmeye sevk edecek. Evet, çok ama çok ağır bir bedel ödeyeceğiz. Büyük kırılmalar, isyanlar, çöküşler yaşayacağız. Siyaset tüm dünyada kilitlendi. Ekonomi de öyle sıra toplumsal çözülme ve kırılmaya geldi. Şeytanın sacayağının 3 bacağı da kırıldı. Evet ufukta somut bir çözüm de gözükmüyor. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var.

Ben her kesimden insanların bir arayış içinde olduklarını görüyorum. Arayan Rabbini de bulur, belasını da eğer nefsinin, heves ve heveslerinin, ihtiraslarının esiri olursa.

Önümüzde uzay ve dünyada büyük yıkıma sebeb olacak hadiseler yaşayacağız. Bu da doğru. Yeni dünya, eski dünyayı yıkarak geldiği için , her şeyi yeniden düşünmek zorunda kalacağız. Maddeyi, varoluşu, yaradılışı, enerjiyi, Ruh’u, can’ı Dini, ahlakı, her şeyi yeniden sorgulayacağız.

Zulmün ahlaksızlığın kemali zeval vaktine işarettir. Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Buradan bakınca da daha iyimser olabiliriz belki.

Bu arada bu sonu hazırlayanlar uluslararası sistemin Şeytanlaşmış kişileri ve onlarla birlikte hareket eden, siyaset, bürokrasi, STK, media, iş dünyası, akademi, onlar her kimseler, cemaat lideri ya da mensubu da olsalar, onlar cehennemin dibine yuvarlanırken, tevbe edenler, haram edinimlerini sahiplerine iade edenler ve hayatları din ve ahlak temelinde yeniden düzenleyenler kurtuluşa erecekler.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 213 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar