Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İYİ Parti’nin kritik konumu

2-6 Mart olayı acaba 14-28 Mayıs seçimlerini nasıl etkiledi? Meral Akşener’in masadan kalkıp geri dönmesi o arada masa ile ilgi çok yıpratıcı tepkiler seslendirmesi… seçmen eğilimini nasıl etkiledi? Ve 26 Ağustos’ta yaptığı konuşma, içerdiği seçim stratejisi itibariyle 24 Mart 2024’te yapılacak mahalli idare seçimlerini nasıl etkileyecek? 2-6 Mart sürecinin İyi Parti bünyesinde sancılara yol açtığı biliniyor. Gidiş, geri dönüş, o arada yapılan “Duygu yüklü” ama, zaten çok parçalılık eleştirisi alan Masa’ya güveni sarsan konuşma, seçimleri de İyi Parti’nin imajını da “iyi” etkilemedi.

O süreçten anladığımız, “Millet İttifakı” içinde sağlıklı bir iletişim ortamı bulunmadığı, liderlerin mesela “Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatma süreci”ne karşı gerekli tavrı geliştiremediği hususu idi. Şimdi sorayım: Akşener dışındaki tüm liderler en azından “Kazanacak aday” gibi bir şüphe taşımıyorlar mıydı ve taşıyorlarsa neden gerekli tavrı koyamadılar?

Ben bu gibi durumlardaki sorunlu tavırdan, başka hayati alanlarda da “potansiyel tavırsızlık” gibi bir endişeye kapılırım.

Millet İttifakı’nın Türkiye için “Hayat – memat meselesi” olarak nitelediği o seçim kaybedildi. Deniyor ya “O seçimi kaybetmek zordu, muhalefet hiç olmazsa kaybetmenin zor olduğu seçimi kaybetmeyi başardı.” Kutlamak gerek!

Meral Hanımın 26 Ağustos çıkışı da olağanüstü “duygu yüklü.” “Duygu yükü”nün büyük kısmı da, Millet İttifakı’ında beraber yürüdüğü yol arkadaşlarına, ağırlıklı kısmı da CHP-Kılıçdaroğlu ve o kesimin medyasına yönelik…

“Duygu yükü”nden, 2-6 Mart aralığında bizzat Meral Hanımın ısrarı-gayreti ile Kılıçdaroğlu’nun yanına “Cumhurbaşkanı yardımcısı” olarak eklemlenen, hatta Kılıçdaroğlu’nun yerine “Kazanacak aday” olarak teklif edilen İstanbul – Ankara Belediye Başkanları da nasibini aldı.

Meral Hanım, son açıklamalarında yerel seçimlere ittifaksız, her partinin kendi adayıyla girmesini, İyi Parti’nin öyle yapacağını bildirdi. Bunun peşinden hem kendisine hem ulaşılacak parti mensuplarına gelecek ilk sorunun “İstanbul ve Ankara’da da mı?” olacağının tahmin edilmesi zor değildi. Bu sorular soruldu tabii ve “Bu tavır bu iki sembol ili de onları çok isteyen Tayyip Erdoğan’a armağan etmek anlamına gelmiyor mu?” soruları da soruldu.

Meral Hanım, 26 Ağustos konuşmasından sonra medya mensuplarıyla yaptığı söyleşide “İstanbul Tayyip Erdoğan’ın kalbi” diyor. Tabiatıyla “İstanbul’u almak isteyeceği”nin altını çiziyor. O zaman da peşinden kendisine “İyi Parti’nin tavrı İstanbul’u – Ankara’ýı Tayyip Erdoğan’a armağan etmek anlamına gelmiyor mu?” sorusu geliyor. Sonra Erdoğan’a kazandıran kritik zamanlardaki tavırlar hatırlanıyor.

Bunun getirdiği, partiyi rahatsız eden sorular da var: Acaba İyi Parti Cumhur İttifakı ile mi iletişimde?
“Zinhar, zinhar” gibi açıklamalar yapılmasına rağmen, kimi siyasi tercihlerin ortaya çıkardığı sonuçlar bu tür değerlendirmelerin arkasının kesilmemesine yol açıyor.

“Bazı yerel zeminlerde işbirliği”ne açık kapı bırakılsa da bütün açıklamalarda İyi Parti mutfağında özellikle CHP’ye yönelik kırgınlık ya da öfkenin siyasi yürüyüşte yeni arayışları empoze ettiği anlaşılıyor.

Ben, son zamanlarda fütursuz duruşu ile İyi Parti’nin medya yüzü haline gelen Ümit Özlale’nin mesela Halk tv’deki değerlendirmelerini öyle okudum. Hatta kendisine “Bu yaklaşımınız sizin şahsi düşüncelerinizi mi yansıtıyor yoksa kurumsal değerlendirme niteliğinde mi?” gibi bir soruyu, “kurumsal görüş” demese de benzeri bir tonda cevaplandırdı: “Ekrem Bey ve Mansur Bey artık CHP’nin belediye başkanlarıdır. Artık bizim cumhurbaşkanı adayımız değildir. Onun için onları destekleme-me-miz bir tezat oluşturmaz.”

Aslında hala o soru sorulabilir: Acaba Ümit Özlale’nin sözleri kurumsal tavrı mı yansıtıyor yoksa “Ümit Özlale tavrı”nı mı?

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a bizzat sayın Akşener tarafından Cumhurbaşkanı adaylığı teklifi götürülüyor ve onlar “Genel Başkan’a soralım” diyorlar. Şöyle bir durum var: Acaba sayın Akşener, böyle bir teklifin genel başkana sorulmadan cevaplanabileceğini mi düşünmüştür?

Tamam, Kılıçdaroğlu’nun adaylık dayatması bir dayatma… Ama bu dayatmaya karşı çare, iki belediye başkanını Kılıçdaroğlu’ndan habersiz adaylığa soyundurmak mıdır? Böyle bir şey kendi partisi için olsa kabule şayan olur muydu? Burada, Masada çözülemeyeni yan yollardan çözmek gibi bir siyasi kırılma yok mu?

Benim gördüğüm şu: İyi Parti sancılı. Meral Hanım uzunca bir süre halkla buluştu ve iyi bir siyaset yaptı. Ancak mevcut sistem, iki kutuplu bir yapıyı dayatıyor. Oradan da ittifak kaçınılmazlığı doğuyor. “Yerel seçimler farklı” evet ama, orada bile İyi Parti’nin de içinde yer aldığı belli bileşimlerin netice verdiği gürüldü. İyi Parti, kendi adayıyla çıksa bile belli bileşimler arayacağı muhakkak. Hangi parti olursa öyle…

Akşener’e ya da İyi Parti sözcülerine sorulan sorular, verilen cevaplar aslında içinde bulunulan sıkıntılı durumu da yansıtıyor. İnsan için “Duygu”yu ben önemserim, siyaset için de önemli, ama siyasetin duygudan öte hayati bir yanı daha var: Matematik ve strateji… Bakalım seçimlere kadar neler olacak?

Bu yazı toplam 474 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar