Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kaç çeşit tıp var!

Korona ile mücadelede, diğer birçok konuda olduğu gibi batı ile uygun adım gidiyoruz. Onların doğrularını kabul etmeyelim demiyorum ama biz kendi geleneksel tedavi yöntemlerini niye kullanmayalım. Sadece geleneksel olan değil, mesela, yerli ARGE’ler var. Bunları batıdan ithal ederseniz olur, ama bazılarının yerli üretimi bile yasak, bazıları ise yerli üretim. FDA diyorsa doğrudur, kim takar İbni Sina’yı, Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı! Sumak mı, nereden çıktı bu şimdi!?.

Biri de kalkmış, “bir damla diline, birer damla burnuna Ardıç Katranı sür virüsleri öldürür” diyor. Biri çıkmış, “kekik yağını kaynar suya 3-4 damla damlat, buharını ağzından, burnundan teneffüs et” diyor. “Kekiğin yağını da, çayını da, suyunu da evinizden eksik etmeyin”.

Şimdi desem ki, “Okaliptüs yaprağını kaynar suya at teneffüs et”, olmaz. Ama “Wicks sür” desem birileri anlar. Bunlar Anglosakson kafalı “bilim” adamı. Batı tıbbı, kavramları, kurumları, batılı bilim adamları bunların “idol”üdür. Erciyes Üni.’nden bir bilim adamı Prof. Dr., korona ve benzeri hastalıklar için serum yapmış desem, bugün muhatap olacak birini bulamaz. Kendi buluşunu ABD’ye götürüp oradan yabancı bir marka ile getirse hemen el üstünde tutarlar. 10 para desen yüzüne bakmazlar. 10 lira desen kuyruğa girerler.. Yeni bir yıldız bulan fesli adamın buluşunu kabul etmeyip, başına şapka takıp, batılı elbiselerle batılı konferansta buluşunu açıklayınca ülkesinde bile itibar görmesi gibi.

Mesela, Kırım Kongo’yu tek dozda tedavi eden ilaç var desem, inanmazlar. Damar tıkanıklıklarını giderecek tek dozluk bir ilaçtan söz etsem yine itibar etmezler. 9 Eylül Üni’ndeki bir Prof. Dr.’un bakteri ve ayrıca virüslere de karşı nano gümüş buluşu var, kime anlatacaksın. Işınla virüsü yok eden buluş sahibi Ankara’da bir Doç. nihayet randevu alıp birileri ile konuştu, bakalım sonuç ne olacak. Sadece Muğla ve Kaliforniya’da yetişen Sığla ağacının reçinesi iç ve dış bütün yaralara şifadır desem! Çam sakızı da, aslında vereme de, üst solunum yollarına da iyi gelir. Soğuk sıkım, keçiboynuzu yağı pekmezi de, kenevir yağı da, susam yağı da, çörek otu yağı da birçok hastalığa iyi gelir. Hasta olsanız da yiyin, olmasanız da!

Bizim WASP kafalılar kabul etmek istemese de, Kayserililerin çok iyi bildiği Gilaburi suyu birçok böbrek hastalıkları için en acısız, ekonomik, çabuk tedavi şekli. Prostat için de çözüm var aslında, şeker için de, Alzaymır için de! Mesela THC ve CBD, kanser, şeker ve Alzaymır için, MS için harika bir önleyici, tedavi edici. Ama “yasah gardaşım yasah”! THC ve CBD demeyeceksin batılı amcalar kızar, onun için bizim siyasiler ve bürokrasi kanun namına bunu yasaklarlar. Kenevir de aynı şekilde yasaktı! Efendilerimiz serbest bırakınca biz de artık kör topal, bir şekilde ipin ucunu gevşetiyoruz.

Güya Kenevir ekimi serbest 19 ilde kontrollü bir şekilde, ama tohum ithali yasak! Aylardır gümrükte bekletilen tohum var. Isıl işlemden geçirip uçucu yağları uçurup, tohumu ebter hale getirecekler. Yani kamu aleyhine bir işlem yapılmayacaktı. Hukuka, kamu yararına aykırı bırakın yasa yapmak, yorum bile yapamazsınız. Mevzuat bizim için mi, biz mevzuat için miyiz. Mevzuat ve bürokrasi başımızın belası! Derdini kime anlatacaksın. Bakın hukuka ve kamu yararına aykırı mevzuat suç aletidir!

Ben 28 Şubat’ta meydanlarda, “Gömleğimin rengi anayasanın temel ilkeleri ile çelişiyorsa, değişmesi gereken benim gömleğim değil, Anayasanın temel ilkeleridir. Ben Anayasa için değil, Anayasa benim içindir!” diye bağırıyordum. Peki, bugün, sağlık ve tarımda yaşananlar reva mı?

Mesela kimse niye “Meyam şerbeti” tavsiye etmez, hafif soğuk algınlıklarında. Bu griple ilgili bitkisel kökenli sisleme ve buhar yöntemi ile koruyucu ve tedavi amaçlı ürünler hazırlayan Fitoterapi uzmanları var! Duayı falan zaten işe karıştırmayacaksınız. Laik, çağdaş bir ülkede olacak şey mi yani!

Selahattin Yılmaz’a bu konuda uluslararası literatürlere ulaşmam konusunda ve verdiği bilgiler için teşekkür ederim bu arada. Hadi virüsle mücadelede size birkaç bitki adı daha söyleyeyim: Akasya, Hindistan Cevizi suyu, Mürver şurubu, Adaçayı, hadi Adaçayının Latincesini de yazayım da daha bilimsel olsun  “Salvia officinalis”, Meyan şerbeti, Melisa çayı, Zencefil, Ekinezya, Papatya, Alovera, Sarımsak, Kuşburnu, Çörekotu.. Bunları da  İstanbul Yeni Yüzyıl Üni., Eczacılık Fak. Farmakognozi Fitoterapi Anabilim Dalı’ndan İ. Güçlü, V. Yüksel’in “Fitoterapide Antiviral Bitkiler” makalesinden aldım. Yani “Bilimsel”!? “Koca/Hoca Kari” ya da “Koca/Hoca Karia” değil!

Füzyon tekniği ile hidrojeni yakıp, oksijenli sıcak buharla, bütün iç ve dış mekanları, çok ucuz ve hızlı bir şekilde dezenfekte etmek mümkün. Kendi türünde dünyada ilk ve tek, kime nasıl anlatacaksın. Anlatsan bir takım canbazların eline düşmeden bu işi nasıl piyasaya sunacaksın! Neyse, geleneksel “ilaç”ları alırken de gıda, ilaç etkileşimi ve alerjiye dikkat edelim, bir uzmanına da soralım.

Bizim Yaşar Kaplan “Düşünsenize, dünyayı cehenneme çeviren, bir düğmeye basarak insanlığı da, dünyayı da yok edecek olan”, Heidegger’in “canavar’ dediği işte bu barbar bilim ve teknoloji! Ama bizim profesörlerimiz bile, hâlâ ‘insanlığı kurtaracak şeyin bilim olduğunu anlaşılmıştır’ diye geviş getirip duruyorlar!” demiş! Tabi kıyamet koptu. Garibim iddiasına, bir batılı düşünür olan Heidegger’i şahid gösteriyor ama kim dinler. Kendini savunurken de Hawking’i şahid gösteriyor: “Yusuf Kaplan olarak söylediklerimi dâhi fizikçi Hawking daha ürpertici bir dille söylemiş! Buyurun, onu da aforoz edin: «Dünyadaki hayat; nükleer savaş, genetik olarak değiştirilmiş 1 virüsün yaratılması ya da yapay zekâ tehdidi nedeniyle sona erebilir”. Hawking bir kahin değildi değil mi?! Bizim batıcılar, batıcılardan daha batıcıdır. Nefs’lerini batı değerlerinin savunulması için azatlık kabul etmez bir köle olarak armağan eden bu kişiler için batı mutlaktır, tartışılmaz bir tabudur! Medeniyet denilen bu mahlûk işte böyle bir şey! Onların kafasını formatladıkları bilim adamları, politikacıları, bürokratları, aydınları var. Ki onlar için söylenen şudur: “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür.” Neyse, dert çok, derman arayanlar ise mevzuat ve bürokrasinin kıskacında! Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 1048 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar