Ahmet Taşgetiren
Kapatmacıların yarınki utancı
Kapatmacıların yarınki utancı
Savaşın sıcak ortamında kurşun yarası pek fark edilmez. Sonra bir de bakarsınız, elinize vücudunuzun bir yerinden kan bulaşmış. "Allah Allaaah, demek yaralanmışım!" dersiniz.
Türkiye içerde, savaş diye tanımlanmasa bile, sık sık sıcak ortamlar yaşanan bir ülke. Ve bu ortamda cepheler oluşuyor, insanlar mevzi kazıyor, siperlere yatıyorlar. -Atış serbest! Başbakan asılmış, coşku duymuşsunuz. O gün bu coşkunun utanç verici mahiyetini anlamamışsınız, ama sonra utanıyorsunuz. Yoksa hâlâ utanmayanlar var mı diyeceksiniz? Evet, o da bugünün sıcak ortamlarının sonucu olsa gerek.
Hala Başbakan Menderes ve iki bakanının idam edilmesinin coşkuya yol açtığını söyleyen yüksek yargı mensupları var bu ülkede! Demek ki, ateş gibi ortam sürüyor. Önceki gün ve dün Milliyet'ten Hasan Cemal'in yazısını okudum. İlk gün başlıkta "Gezmişler'in idamındaki sorumluluk payım" ifadesi vardı. CHP lideri Baykal'ın Grup kürsüsünden selamladığı Gezmişler konusunda kendi kendisini sorguluyordu. Ben önemsiyorum bir insanın kendi geçmişini sorgulamasını...
Ki Hasan Cemal bunu "Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım" isimli kitabında en geniş boyutuyla yaptı. Diyor ki orada özetle: -Denizlerin ipe gitmesinde sizlerin de, yani Devrim grubunun da payı yok muydu? -Deniz'in kendi ütopyasının peşinde ölüme gitmesinde sizin yaratmış olduğunuz beklentiler de rol oynamamış mıydı? - "Devrim yolu ancak askerle ittifak halinde yapılacak darbe ile açılır, iktidar namlunun ucunda, cici demokrasiyle, halkın oyuyla bir yere gidilemez, seçim sandığından sadece gericiler çıkıyor" diyerek Denizler'i kışkırtmadınız mı? -Denizler, İstanbul ve Ankara sokaklarında "Ordu gençlik elele, milli cephede", "diye slogan ata ata yürürken, "sol kemalistler"e, "solcu cuntacılar" a, "devrimci demokratlar"a, yani size güvenmediler mi? -Sizleri bu nedenle "yol arkadaşı" ilan etmediler mi? -Siz de buna ses çıkarmayıp, ülkede istikrarsızlığı körüklemek için onları kullanmadınız mı?" Hasan Cemal bunları sıralıyor ve ardından "Denizler'in ipe gitmesindeki sorumluluk payımı her geçen yıl daha çok kabullendim" diyor. İşte bu.
Bu erdemdir. Hasan Cemal bütün bunlardan sonra diyor ki "Ama Denizler yaşamıyor!" Yani birileri kışkırttı, bedeli onlar canlarıyla ödedi. Aslında başka gençler var 68 sürecinde hayatları sona eren... sağdan, soldan... Bütün can veren gençlerin bedeli sorgulanacak olursa, onun altından hiçbir kışkırtıcı kalkamaz. Şimdi gelelim bugünlere... Olağanüstü bir sürecin yaşandığı muhakkak. Halktan yüzde 47 oy almış bir partinin kapatılması söz konusu. Parti kapatmak, bir anlamda siyasi partiyi idam etmek demek. Diğer tanımıyla bir halk iradesini devre dışı bırakmak... Nasıl bir manzara görüyoruz?
İnsanlar nasıl kamplaşıyorlar? Oy verdiği partisi kapatılmak istenen toplum kesimlerinin ve o partinin yöneticilerinin üzüntülü olması gayet tabii. Milli irade duyarlılığı taşıyan kesimlerin tedirgin olması gayet tabii. Ama bir de sevinenler var. Sanki Hazreti İbrahim'in ateşine odun taşır gibi, gerekçe üretmeye soyunanlar var. -Kapansa da kurtulsak, diyenler var. Kapatılmayı, bir rakibin hakem kararıyla devreden çıkarılması gibi görüp, heyecanlananlar var. Halk iradesini falan bir kalemde ıskalayanlar var. Halkın yüzde 97'sini bile gözden çıkaranlar var.
Ben bunları "Kapatmacılar" olarak isimlendiriyorum. 27 Mayıs'ta idamlarla bile heyecanlanmışlardı. 9 - 12 Mart 1971'de bize yol açıldı diye heyecanlanmışlardı. 12 Eylül'deki tasfiyelerde heyecanlanmışlardı. 28 şubat sürecinde kimlerin gerdek heyecanı yaşadığını, kimlerin post modern darbeyi sivil toplum hareketi gibi gösterdiğini biliyoruz. 27 Nisan e- muhtıra karşısında CHP'nin sessiz kalmasını, CHP'den genel başkan adayı olan Haluk Koç yadırgadığını açıkladı. "O zaman sesimiz çıkmalıydı" dedi.
Ya bugün, Ak Parti'nin kapatılması ihtimali karşısında etekleri zil çalanlara ne demeli? Onlar bu davranışlarının muhasebesini ne zaman yapacak ve utanacaklar? Yoksa yarın onlar da Ak Parti'nin giyotine gönderilmesi karşısında coşku duyduklarını mı söyleyecekler? Tarih hiçbir şeyi unutmuyor. Herkesin notu tarih sayfalarında kayıtlı. Şehzade Mustafa idam edilince Damat Rüstem Paşa gelmiş Kanuni'ye "Devlet bir gaileden kurtuldu Hünkarım" diyerek memnuniyetini ızhar etmiş. Hünkar Paşa'ya bakmış, büyük bir kahır içinde dilinden şu sözler dökülmüş: -Doğru söylersin Paşa demiş, ne de olsa ne devlet senin ne evlat senin. Böyle zamanlar çok kritik zamanlardır. İnsan böyle zamanlarda durduğu yere, söylediği söze dikkat etmeli. Yoksa tarih çok utandırır onu. Naziler'in Yahudi kıyımında rol alanlardan birçoğu sonraları, o korkunç "Yokedici"lik sürecinde nasıl rol aldıklarını hatırlamış ve utancından kaçacak yer aramıştı. Tarih "Yokedici"lerin peşini bırakmıyor.
bugün