Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Kardeşlik ve iyi komşuluk dili’ bu mu?

Aslında, İran konulu olarak arka arkaya üç yazı yazmak istemezdim. Ama, İran’dan, İnkılab Muhafızları Ordusu (Pasdaran) Başkomutan Vekili serdar (general) Huseyn Selâmî’nin, 16 Aralık günü, stratejik haber ve yorumlar sitesi olarak bilinen ‘tabnak’da yer alan son konuşmasını okuyunca gerekli oldu.

‘Kardeşlik, dostluk ve iyi komşuluk’ ilişkileri açısından üzerinde dikkatle durulması gerekir. ‘İran, güç zehirlenmesine uğradı’ denilmişti, 17 Aralık tarihli yazımda; işte o durum yine  karşımızda.. ‘Türkiye kudretsiz bir stratejik fantastik güçten ibarettir’ deniliyor.

Üstelik de, doğruyu ne kadar yansıttığı tartışılabilecek beyanlarla..

***

Ayrıca hemen ekleyelim, 16 Aralık günü yine ‘tabnak’da yayınlanan bir habere göre, Türkiye’nin Musul civarındaki Ba’şika ordugâhı üzerine yapılan saldırının IŞİD/ DAEŞ tarafından değil, Hizbullah’ın Irak kolu tarafından üstlenildiği de açıklanıyordu.

***

Gelelim, Serdar Selâmî’nin askerlerine/ pasdarlarına hitaben yaptığı konuşmaya..

O konuşmada öyle iddialı laflar var ki.. Bunların kenarından sadece gülüp geçmeli mi, bilmem.. Çünkü, bu laflar, sıradan birisinin değil..

Ama, İranlı dostlar, bu gibi durumlarda, ‘Yahu, İran’ın resmî görüşünü ancak Rehber, Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı açıklar.. Gerisi, şahsî görüşlerdir’ demekteler.

Halbuki, o sistemde, en yetkili üst makamların görüşüne aykırı bir açıklaması yapılması neredeyse imkansız gibidir.

İran’ın eski Dışişleri Bakanı Salihî’nin bir röportajında, diplomatik açıdan izahta zorluk çektiği en zor konulardan birisinin, Erdoğan’ın kendilerine yönelttiği bir soru olduğunu söylemişti. Çünkü, Erdoğan, İranlı muhataplarına, bazı kumandanların tahrik edici sözlerini hatırlattığında, onlar da ‘Şahsî görüşlerdir’ diye izah etmeye kalkışmışlarmış.. 

O zaman Erdoğan da ‘Bizim Genelkurmay Başkanımız da böyle bir konuşma yapsa ve biz, resmî görüş değildir desek, inanır mısınız?’ gibi bir karşılık vermiş.. Salihî bu sahneyi aktarınca eleştirilmişti; ‘Ne var bunda? Söylenmesi gereken, bir şekilde söylenmiş!’ diye..

Şimdi, Serdar Selâmî’nin sözlerinin de, -gerekirse- ‘Söylenmesi gerekenin, bir şekilde söylendiği’ şeklinde izah edileceği açıktır.

***

Bu kişi önce hamâsî birkaç cümle söylüyor: ‘Her ne zaman ki, İslam güneşi yükselir, muşrikler ve İslam düşmanları, ordularını onlar üzerine gönderirler ama buna rağmen İslam, bir cihad meydanı, nüfuz alanı ve ışınlama gücü elde eder. (..)’

Bu ifadelere itiraz eden olur mu? 

General Selâmî, sözü daha sonra, İran’ın ulaştığı güce getiriyor: ‘..dün düşmanların İran içindeki saldırılarını def’etmeye çalışıyorduk; bugün, yiğit çocuklarımız Doğu Akdeniz’de değişimleri gözetlemekteler; büyük güçlerin sistemleri çöktü. Kızıldeniz, Akdeniz, Lübnan, Suriye, Bahreyn.. Artık eskisi gibi değil.. Düşmanlarımız hedeflerine ulaşmakta şaşkınlık içindeler, çıkmazlara saplandılar. (..)

Bakınız Türkiye’ye.. Sınırlarının 10 metre ilerisine bile adım atamıyor. Halbuki bu ülke, bölgede büyük güç rolü oynamak istiyordu, 10 metre ilerisine adım atamıyor; büyük hedefleri vardı, hiçbirisini elde edemedi. (..) Biz Türkiye’yi kudretsiz bir stratejik- fantezi gücü olarak biliyoruz. Şık bir ordu ile, fantastik bir güç.. Hattâ, kürdlerle bir kez bile savaşmadılar. Onların blöf ve tehditleri; sırtlarını Amerika’ya dayamalarından.. İran ise Filistin, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’e kadar sınırların ötesinde.. Görünüz, İran’ın gücü Amerika’yı nasıl değiştirdi.’ Vs. 

General, Suriye’de kimin Rusya’nın kollarına atılıp sırtını ona dayadığından ve İran şehirlerinde Cuma namazlarında Putin’in zaferi için dua eden-ettirenlerden haberi yokmuş gibi davranıyor. 

***

Daha yığınla iddialı söz ki, güç zehirlenmesi yansımaları.. Bunların ‘kardeşlik, iyi komşuluk ilişkileri’ iddialarıyla hiçbir ilgisi yok..

Diplomatik problem olsa, bu sözlere de ‘şahsî görüş’ denilecektir. 

stargazete

Bu yazı toplam 964 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar