"Kariyerimi Humeyni'ye Borçluyum"
Amerikalı ünlü İslam araştırmaları uzmanı Prof. Dr. John L.Esposito, Komünizmin çöküşüyle Batılıların yeni küresel tehdit olarak İslam'ı gördüklerine dikkat çekti.
Obama da İslamofobiyi güçlendirdi
Öteki'ne düşman, yabancıya karşıt olmanın en son ve elbette en yıkıcı biçimlerinden birisi de İslamofobi. Tarihsel temelleri olsa da, özellikle 11 Eylül saldırısından sonra gittikçe yaygınlaşan bu yıkıcı dalga üzerine çalışan pek çok isim çeşitli platformlarda görüşlerini dile getiriyor. Bu isimlerden birisi de, Prof. John L. Esposito. Georgetown Üniversitesi'nde Din ve Uluslararası İlişkiler profesörü olan ve Amerikan Din Akademisi başkanlığı görevini yürüten Esposito, aynı zamanda BM Medeniyetler İttifakı elçisi. Yazdığı 45'in üzerinde kitabı 35'ten fazla dile çevrilen Esposito ile İslamofobi'yi konuştum.
Temelde İslamofobi nedir?
Kanaatimce temel anlamda İslamofobi, Müslümanların din hürriyetini, sivil özgürlüklerini ve insan haklarını ihlal eden ve sıklıkla da ayrımcılığa, önyargılara ve nefret suçlarına ya yol açan, ya da bunların oluşmasını tahrik eden söz ve eylemlerdir. Bu, Müslümanlar ve Hristiyanlar, Avrupa ve İslâm dünyası arasında tarihten bu yana var olagelmiştir. Fakat İslamofobi'nin asıl ortaya çıkışı, İran devriminden, Lübnan ve Pakistan'daki terörist saldırılardan, El Kaide ve Bin Ladin'den sonradır. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Batılılar yeni bir küresel tehdit arayışında oldular. Bu insanlar için İslâm, İran devriminden ve terör saldırılarından sonra yeni küresel tehdit hâlini aldı.Reagan bu dönemde, Sovyetler'den sonra 2. büyük tehditten söz etmeye başlamıştı. Bahsedilen tehdit İslâm'dı. Kuşkusuz bu durum, 11 Eylül'den sonra daha da vahim bir hâl almıştır.
DÖNÜM NOKTASI 11 EYLÜL
11 Eylül bu bağlamda nasıl bir dönüm noktası?
Şu şekilde düşünelim: İnsansız hava uçaklarınca yapılan saldırılar pek çok Pakistanlıyı ve Yemenliyi nasıl etkilemektedir acaba? Amerika'nın Irak ve Afganistan'ı işgâli, bu işgâli yaşayanları ve işgâlin kurbanlarını nasıl etkilemektedir? Aynı şekilde Washington, Londra ve en son Boston saldırısı Amerikalılar için bir saldırı altında oldukları anlamına gelmekte. Amerika, tarihi boyunca dışarıdan bir bombalı saldırıya hiç mâruz kalmadı. PearlHarbor'da bir saldırı oldu ama PearlHarbor Amerika'da değil, Hawai'deydi. Usame bin Ladin çok zekiydi. Eğer Amerika'da dehşet yaratmak istiyorsanız, bu ülkenin ekonomik zenginliğinin simgesine, yani Dünya Ticaret Merkezine saldırırsınız. Birilerinin dışarıdan gelip en stratejik merkezlerine saldırıldığında Türklerin ne düşüneceğini tasavvur edin.
BATI İNSANI KORKU İÇİNDE
İslâmofobi nasıl bu kadar hızlı yayıldı?
Eğer bir kişi bir aileyi katlediyorsa, bir binayı havaya uçuruyorsa, insanlar bu olayları merak ederler. Fakat eğer farklı ülkelerde birçok bina havaya uçuruluyorsa, insanlar, 'Niçin bu olaylar bazı Batı ülkelerinde ve birçok Müslüman ülkede gerçekleşiyor?' diye sorar ve ardından, 'Müslümanların dîniyle ilgili bir şey olmalı' yorumunu yaparlar. İran'a ve Irak'a baktıklarında Sünni ve Şii çatışmasını görürler. Aynı zamanda, niçin ABD'ye ve Avrupa'ya karşı bu denli çok saldırı gerçekleşmekte olduğu üzerinde dururlar. Üstelik pek çok saldırı teşebbüsü de olmaktadır. Bu yüzden Batı insanı korku içinde yaşamaktadır. Öte yandan, hükümetler, İslamofobik kişiler, siyaset yorumcuları, siyasetçiler de bu korkuyu istismar etmekte, sömürmektedir. Bu kesimler, söz konusu korkuyu abartmaktadırlar.
OBAMA'DA BUSH GİBİ
Nasıl?
Meselâ hem Bush, hem de Obama, Amerikan düşünme biçimine uygun olarak, terörizme karşı sert davranmayı, güvenlik sağlamayı ve büyük saldırılara izin vermeyeceği vaadiyle seçildiler. Obama bunu kendi tarzında yaptı. Bu yüzden Usame bin Ladin'i yakalamak Obama için büyük bir önem taşıyordu. Maalesef Obama, Bush'un yaptığı birçok şeyin aynısını yaptı. Kanaatimce, bu durum da İslamofobiyi güçlendirdi.Meselâ, Amerika'daki son Başkanlık seçimlerine bakalım. Adayların çoğu, İslâm ve Müslümanlar ile sorunlu bir geçmişe sahipti.
Akla örtülü kadınlar ve uçan halılar gelirdi
İslâm ve Müslümanlar üzerine çalışmanızın bir hikâyesi var mı?
1960'ların sonunda, 1970'lerin başında İslâm üzerine çalışmaya başladığımda bütün arkadaşlarım kesinlikle iş bulamayacağımı söylediler. Çünkü o dönemde İslâm denilince akla, uçan halılar, abrakadabra, şeyhler, Suudi Arabistan'daki örtülü kadınlar vs. gelmekteydi. 1974'te Hinduizm, Budizm ve İslâm gibi dünya dinlerini öğretmek üzere işe alındım. Fakat hiç kimse beni ne bir yerde konuşma yapmaya, ya da televizyona davet ediyordu. Sonra İran Devrimi oldu. Ben kariyerimi Ayetullah Humeyni'ye borçluyum. Humeyni sâyesinde hiç kimsenin umursamadığı bir akademisyen olmaktan kurtuldum. Çok sayıda kitabım yayımlandı. Bu sayede toplamı üç milyon milden fazla tutan yolculuklar yaptım.
Özeleştiriye açık olunmalı
Müslümanlar İslâmofobi ile mücadele etmek için neler yapmalı?
Müslümanlar, sorunları üzerine daha eleştirel ve açık olmalı. Ortada pek çok sorun var. Meselâ geçmiş yıllardan, birçok yetenekli kadın ve erkeğin çalıştığı çok iyi bir STK hatırlıyorum. Bu STK'nın mensupları, Müslüman toplumundaki kadına yönelik şiddeti içeren videolar hazırlamaya karar verdiğinde kendi toplumlarıyla sorun yaşadılar. Herkes bu şiddetin varlığından haberdar, fakat o toplumun bazı üyeleri bunu inkâr ederek 'kirli çamaşırları'nı sergilememe duygusu içinde oldu. 11 Eylül'den yıllar sonra hâlâ bazı Müslümanların komplo teorilerinden söz ettiğini görüyoruz.
İslâmofobi yabancı düşmanlığının bir çeşidi sayılabilir mi?
Evet, İslâmofobi yabancı düşmanlığının bir parçasıdır. New York'ta ve genel olarak Amerika'da bireyler, siyasi partiler ve web siteleri sıklıkla yabancı karşıtıdır. Bunlar sadece İslâm veyâ Müslüman karşıtı değil, yabancı olan her etnik gruba karşıdır. Amerika'da, öyle olmasanız bile eğer Müslüman gibi görünüyorsanız ki Amerika'da yaşayan Sih'ler sarıklı ve sakallıdırlar, bu bir problemdir.
İslam: Barış dini desem kitaplarım okunmazdı
Medyanın İslamofobinin yaygınlaşmasındaki rolü nedir?
Medyanın attığı başlıklar ve medyanın ilgisine yönelik yaygın bir ifade vardır: 'Ne kadar kanlıysa, o kadar öne çıkar'. Hiç kimse iyi haberleri öğrenmek istemez. Çoğu insan için iyi haberler sıkıcıdır. Amerika'da, Hristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler arasındaki bir diyalog haberini, prime time'da değil, sabahın 6'sında gösterirler. Televizyon kanalları bu tür insani haberleri göstermek zorundadır. Fakat hiç kimse bu kanallara bu haberleri ne zaman göstereceklerine dair bir şey söylememiştir. Fox TV'nin Müslümanlar ve İslâm hakkındaki yayınlarına bakalım. Bu örneklerle birlikte ana akım medya zorunlu olarak ve herhâlükârda İslâm karşıtı değildir. Söz gelimi Amerika'nın ana akım medyası Katolik Kilisesi'ndeki çocuk istismarlarını her zaman yayın yapar. Bu yayını yapanların temel motivasyonu, bu haberlerin satışları izlenilirliği artırmasıdır.
Medyanın bu ilgisini nasıl açıklarsınız?
Toplum, siyasi tehditlerle, medya da çatışma söylemi ile her zaman çok alakadar olur. Televizyonda bile her zaman, tartışan, çekişen insanları izlemek istersin. Bir kitap yazarken, dikkati celbetmeye çalışırsın. 1990'larda yazdığım bir kitaba, İslâm'ın bir sonraki küresel tehdit olarak görüleceğini düşündüğüm için, 'İslâm Tehdidi: Efsane mi, Hakikat mi' adını verdim. Birçok Müslüman arkadaşım, adından ötürü kitabı okumak istemedi. Oysa ben insanların kitabımı satın almasını ve bu kitabı verdiğim bu addan ötürü satın alıp okuyacak insanlara ulaşmayı istiyordum. Eğer ben kitabıma 'İslâm: Barış Dini' adını verseydim, bunu yapamazdım. Benden konuşmam istendiğinde başlıklar çoğunlukla, tasavvuf gibi temel bir konudan ziyâde, bugünkü İslâm veyâ meselâ Müslümanların entegrasyonu oluyor.
ASIL SORUN AŞIRI UÇLAR
Asıl sorun nedir peki: İslâm mı, Müslümanlar mı?
Açık konuşmak gerekirse, sorun aşırı unsurlar. Fakat aşırı olmayan Müslümanlar ve İslâm'ı temsil eden ve yorumlayan dinî liderler de sorunda pay sahibi olabilmekte. Meselâ, dinî liderler aşırılık aleyhine yeterince tavır almıyorlar. Tanıdığım çok ciddi, çok ileri bir dini önder var. Kendi ülkesiyle ilgili konularda çok açık bir biçimde konuşmakta. Fakat bu önder, herhangi bir kimse Güney Asya olayları hakkında bir soru yönelttiğinde, 'O konuya giremem' cevabını veriyor. Ama bir dakika. Eğer herhangi bir davranışın İslâm'a aykırı olduğunu düşünüyorsan, bunu dile getirmek zorundasın. 1 yıl önce çok önemli bir olay yaşandı.
Neydi o olay?
Kuveyt parlamentosunun bir üyesi, Suudi Arabistan Müftüsüne bir mektup yazarak Kuveyt'te yeni bir kilise inşa etmenin İslâm'a aykırı olup olmadığını sordu.Suudi Arabistan Müftüsü cevaben yazdığı mektupta, İslâm'a göre yalnızca yeni bir kilise inşa etmeyi yasaklanmanın yetmeyeceğini, vârolan kiliselerin de kapatılması gerektiğini bildirdi. Fakat bununla birlikte Türkiye'nin Diyânet İşleri Başkanı Suudi Arabistan Müftüsü'nün tavrını açıkça eleştirdiler. İşte bu, dinî liderlerin takınması gereken tavırdır. Değerli olan budur.
NİL GÜLSÜM - YENİ ŞAFAK