Selâhaddin Çakırgil
‘Kerbelâ Faciası’nı hurafelere boğmadan, şuûrla anmak!
Bugünler, (bazı ülkelerde bugün, bazı ülkelerdeki hesaplamalara göre de yarın) Muharrem ayının onuncu (Âşûrâ) günü..
Hz. Peygamber (S)’in rıhletinden, dünyadan ayrılışından sadece yarım asır sonra, onun Ehl-i Beyt’inin düşman kutup haline getirilmesi ve torunu Hz. Huseyn’in ve bir avuç yarânının Hicret’in 61. Yılında, ‘Kerbubelâ’ denilen bir yerde Emevî Sultanı Yezid bin Muaviye bin Ebu Sufyân tarafından katlettirilişinin yıldönümü..
***
Kerbelâ Faciası, İslâm Milleti’nin kalbine saplanan bir hançerdir ki, hâlâ onun acılarıyla ve o facianın üzerine oluşturulan ayrılıkçı duygu ve kültürler yüzünden, Hz. Huseyn’in Kerbelâ Qıyâmı’ndan bizlere asırlardır vermekte olduğu mesajın özünü göremez olduk.
Kimi gruplar Âşûrâ Günü’nü, Hz. Huseyn’e ve yarânına yapılan zulmü sembolize etmek adına, o kadar farklı noktalara getirdiler ki, bu yüzden, o asıl mesaj anlaşılmaz oldu. O anmalar, folklorik ve hattâ zaman zaman ilkel görüntülerin sergilendiği törenlere dönüştü. Kimi taifeler de, bu günü ‘âşure tadlısı’ yapmak ve ikram etmek şeklinde anlamayı bir gelenek haline getirdiler.
(Ki, şiî Müslümanların bizim zamanımızdaki büyük âlimlerinden merhûm Murtezâ Mutahharî ve Muhammed Fazlullah gibi isimler, Kerbelâ Faciası’nı anmak adına yapılan törenlerin kabul edilemez bir hurafeye ve Kerbelâ Faciası’na dair haberlerin büyük tahrifata uğradığını ve hattâ Hz. Huseyn’e Kerbelâ’da yapılandan daha hafif olmayan bir zulme dönüştüğünü açıkça yazmışlardır. Bu sözlerden rahatsız olacak olanlar varsa, bunun hattâ Şiî İslâm anlayışını kendisine resmî proğram olarak kabullenen İran’da, şu son günlerde merhûm Mutahharî’nin aydınlatıcı düşüncelerini tekrarlayan gazetelerden de okuyabilirler. Ama, geniş kitleler, yazık ki, Hz. Huseyn’i anmak adına , bir takım hurafeleri İslâm’a ve Hz. Huseyn’e nisbet ediyorlar.)
***
Bu anmaları, bir folklorik gelenek haline getirmeden ve Hz. Huseyn ve yarânının ‘nasıl’dan da öte, ‘niçin’ katledildiğini düşünmek, her halde, Müslümanların bugün en fazla muhtaç oldukları bir konudur.
Çünkü, ‘Kılıçlar, oklar ve kargılar yarınlarda Kur’an’ımızı delik-deşik edecekse, bugünden benim sinemi delik-deşik etsin.. ’Heyhat, min’ez-zilleh..’Zilleti kabul edenlere yazıklar olsun..’ diyen Hz. Huseyn, birözgürlük meş’alesidir .
Hz. Huseyn’i ve onun dâvâsını folklorik gelenekler ve ilkelliğe varan törenlerle değil, onun cihad şuûrunu kuşanarak anlamak.. Asıl gerekli ve de zor olan budur.
‘Diyarbekir anneleri’, ellerinizden öperim!
Diyarbekir’de, PKK’nın siyaset pazarındaki uzantısı HDP önünde protesto gösteriş yapan ve, ‘Bizi tehdit ediyorlar, yolda, hastahanede, her yerde.. Ama, hiç kimseden korkmuyoruz; ömrümüz, Allah’ın elinde.. Her gün ölmektense bir defa ölürüz.. Çocuklarımızı istiyoruz. Bizim çocuklarımızı çalıyorlar, götürüyorlar dağlara; kendi çocukları ise, Paris’lerde!..’ diyen annelerin ellerinden öpüyorum. Dualarım onlarla..
Başta laik sosyete olmak üzere bazı çevrelerin bu feryadları duymazlıktan gelmesi gaayet tabiîdir. Esasen, bu ailelerin acılarını o çevreler de paylaşsaydı, onların da bu feryadları dinleyecek kulakları olsaydı, toplumumuzun sağlıklı bir yönde ilerlediğini düşünürdük.
Ancak, asıl teessüf edilecek durum, bu protestoya, 30 yılı aşkın bir süredir, binlerce çocuklarını kaptırmış olan ailelerin, ağzı dualı bu ana-babaların, bu protesto hareketine henüz de binler halinde katılmamaları.. ‘Vicdan bile duymaz, sesi çıkmazsa bir âh’ı;/ Sessiz kölelerdir yaratan, bin-bir ilâh’ı..’
Gönül ister ki; kan içerek ve korku saçarak güçlenen bir terör örgütüne, çocuklarını zorla veya gönüllü olarak kaptırmış olan binlerce aileler de, terör örgütünün ve o onun siyaset alanındaki uzantısının kitleleri sindirdiği korkutma metodunu parçalayan bu bir avuçluk ‘cesur aileler’in, ‘Diyarbekir Anneleri’nin safındaki yerlerini binler halinde almakta gecikmesinler.