Kerbela'dan Gazze'ye Bir Yol Gider

Kerbela'dan Gazze'ye Bir Yol Gider

Güçlerin dengeli olmadığı bir savaş ile zillet seçeneği arasında kaldığı zaman Hüseyin “Heyhat minnez zille” demişti...


Benim için arınma ayları vardır ve bu ayların ikisinin de kendince bir manası vardır benim nezdimde. Bin aydan hayırlı Ramazan ayı ve içinde büyük bir acı barındıran Muharrem ayı. Muharrem ayı acısına bir acı daha katıldı"Gazze yanıyor, minicik canlar arşı ağlatıyor.

İnsan olarak boğazımıza kadar battığımız kirlilikten bir nebze olsun sıyrılmaya niyet edebilme; paslanmaya başlamış kalplerimizin üzerindeki pası almaya teşebbüs etme; ruhlarımızın kokuşmaya başlamasına bir dur diyebilme aylarıdır bu aylar. Nasıl ki namaz, bencillikten arınma; zekât ve daha geniş kapsamıyla infak ( Kur'an'daki anlamıyla " ihtiyacından arta kalanı vermek" ) mülkiyet (ya da sahip olmak) isteğinden arınma; hac, kavmiyetçilikten ve üstünlük komplekslerinden arınma; kelime-i şahadet kölelikten arınma ve mutlak özgürlüğe ulaşma ise oruç da nefsin alçaltıcı isteklerinden arınma demektir. Ramazan ayı da bu sonuncusu için bir fırsattır.

Elbette müslümanlar, diğer tüm dinlerin veya ideolojilerin inananları gibi çeşit çeşittir. Herkes bu ibadetlere aynı şekilde bakmıyor. Kalbine önem verenler ve yaptığı her şeyi vicdanına sorup da yapanlar var; herşeyi aklî kavramlara indirgeyenler var; dinlerini ideoloji haline getirenler var. Zulme, zulüm yapan kim olursa olsun karşı duranlar var ( bunlar çok az); zulme karşı sessiz duranlar var ( bunlar çoğunlukta); bir de zulüm işleyenler var ( bunlar da suskunlara göre az). Ramazan ayının sembolik manası bende bu yönde sorgulamaları da beraberinde getirmesi, yani insanın kendisine karşı sorumluluğunu yerine getirmesi iken, Muharrem ayının ve Aşura gününün sembolü ise insanın zulme karşı duruşunu ve direnişini temsil ediyor olmasıdır.

Gazze'deki İsrail katliâmları ile Kerbelâ'nın aynı dönemlere denk gelmesi zulüm ile ilişkimizi görebilmek için bir fırsat oluşturmalıdır belki de. Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edilmesinin evrensel bir manası vardır. O mana da zulme karşı direnmenin gerekliliğidir. Gazze'de İsrail'in yoğun bombalamalarına, tank ateşlerine karşı silahsız duran, korkmadan, beddua dahi etmeden, tek silahının gözyaşı olduğunu bilen anaların babaların direnişi ile Hz. Hüseyin'in direnişi ne kadar da benziyor. Bombaların altında ölmüş çocuklarının başucunda ağlayan ve sadece "lâ ilâhe illallah" diyen babanın gözyaşı arşı ağlatmaz mı, aynen Hz. Hüseyin'e yapılan zulmün kıyamete kadar arşı ağlatacağı gibi! Böyle bir teslimiyet ve sadece "Allah'tan başka ilâh yoktur" deme inancı, kendisini ilâhlığa soyunduran bütün devletlere, güçlere tek başına ama Allah ile birlikte bir direnmek demek değil midir? Sahte ilâhların gücünü, parasını pulunu, silahını elinin tersiyle iterek tek teslim olunacak Varlığa teslim olmak"canının parelerini kaybetmişken bile gözyaşlarına karışan bu teslimiyetten dünyanın zalimlerinin alacağı küçücük de olsa ders yok mudur?

Kerbelâ'yı düşünürken, kendisini yardıma çağıranlar tarafından yapayalnız bırakılan Hz. Hüseyin aklıma geliyor. "Gitme" diyenlere, "ben zulme karşı direnmezsem, gitmezsem zulüm ebediyen hâkim olacak, gidişim ondandır" diyen ve öleceğini bile bile giden Peygamberin sevgili torununu düşünüyorum.

"Neredesiniz ey ilahî şehitler
Kerbela vadisinin bela bulucuları
Neredesiniz ey aşık hafif ruhlar
Uçan kuşlardan daha iyi uçanlar
Neredesiniz ey can ve makamdan el çekmişler
Birisi bu akıla söyler neredesin
Neredesiniz ey zindan kapısı kıranlar
Kredi alanlara kurtuluş yolunu açanlar
Neredesiniz Ey binevadarın nevası
Alemlerin süreti derya dudaklarıdır
Köpükleri bırak eğer ehl-i sefa isen" (Mevlânâ'dan)

Sadık Yalsızuçanlar'ın Kerbelâ'ya bir ağıtında geçen cümleleri tekrar okuyorum. "Savaş alanına gönderilen Ali'nin kılıcıyım, Zülfikar'ım ben. Hangi söz benden daha keskin olabilir ki! Ben Zeynep'in gönül sırrıyım. Sakine'nin ruhuyum. Cebrail'in kanadıyım, Muhammed'in yetimiyim. Beni O yetiştirmişti, kendisi de yetimdi, yetimlerin sığınağıydı. Ben onun eviyim, onun soyu, onun kanıyım, Kerbela'yım ben. Serden geçenlerin otağıyım, cesaret ve erdemin çadırıyım, bana gelin". Bu gece Gazze'de dünyanın gözü önünde öldürülenleri düşününce Kerbelâ geliyor aklıma. Ne kadar benziyor Gazze'de ölenler Kerbelâ şehitlerine! Gazze iki yıldır susuzdu, Hz. Hüseyin ve peygamber torunlarını bir gram sudan mahrum bırakarak öldüren Yezid ile İsrail ne kadar çok benzeşiyor. Kendine müslüman diyenler Peygamber torununu, ehlibeyti en acı zulümden geçirmekten hiç çekinmediler. Yine kendine müslüman diyenler - üstelik Hz. Hüseyin'i yardıma çağırmışlardı sonra onu yüzüstü bıraktılar - bu zulme karşı suskun kaldılar. Kendine müslüman diyen ve içinde ehlibeytin olduğu bir avuç insan ise zulme karşı direndi ve en aşağılık zulümle şehid edildi. Hangisi müslüman bunların? Hangimiz müslümanız? Gazze'de İsrail bombaları altında ölenler mi, onlara sınır kapısını açıp yardım etmekten bile aciz Mısır mı? Hiç sesini çıkarmayan müslüman dünyasının yönetimleri mi? Hangileri insan, Gazze'de ölümleri bile vakarla ve teslimiyetle karşılayanlar mı, yoksa dünyaya sımsıkı tutunmak için icâd ettiği silahlarla başkalarının dünyalarını yıkanlar mı? Hangileri insan, zenginliği, medeniyeti zulmün bir kılıfı olarak ortaya sürenler mi, 2 yıldır aç, susuz yaşayıp, minicik canlarını toprağa verirken bile "Allah'tan başka ilâh yoktur" diyenler mi?

Yalsızuçanlar aynı yazıda "Müslim'in şehit olduğunu öğrendiğimde, 'acaba' dedim, 'adaletin yerle bir edildiğini görmüyor musunuz? Bütün bu bozgunculuğu ve onu yapanları görmüyor musunuz? Kimse zulme ve fesada karşı direnmiyor, görmüyor musunuz? Böylesi bir dünyada, müminlerin canını hiçe sayması gerekmiyor mu? Ben İmam Hüseyin'im, ödevim de budur, bu yüzden kıyam ediyorum. Dünyanın zulüm kılıcıyla doğrandığı bir zamanda ölümü sonsuz mutluluğun kapısı biliyorum. Zalimlerle ve zorbalarla birlikte yaşamaktansa ölmeyi seçiyorum"" Kanla yıkanan ellerini kaldırıp sabrediyordu. Ansızın bir ses duyuldu, yerle göğün arasından bir ses geldi. Yer ve gökler titredi, Cebrail'di bu, Hüseyin'e usulca yaklaştı. Kanatlarıyla yaralarını sıvazladı, selamların en güzeliyle selamladı, müjdelerin en büyüğünü verdi. 'Çekilin, kenara çekilin, peygamberlerin sonuncusu geliyor, Hüseyin'in ziyaretine dedesi geliyor.' Hüseyin'in mutluluğuna diyecek yoktu. Bedenindeki yaralar bir anda iyileşti, kan durdu, acılar dindi, susuzluğu bitti. Cebrail, müjdeliyordu, 'çekilin, kenara çekilin, Allah'ın aslanı geliyor, ötelerin sultanı oğluyla özlem gidermeye geliyor. Ciğerleri zehirle parçalanmış olan Hasan geliyor, geceleri uykusunu feda eden annesi geliyor, gözlerini bağlamak, çekip yanına almak için kadınların en hayırlısı geliyor.'" diye yazıyordu. Gazze yanıyor, artık "kıyam" etme zamanı değil mi? Gazze'de ölen çocukların başında Hz. Peygamber gözyaşı döküyor. Gazze'de ölen çocukların başında "Muhakkak ben yeryüzünde, bir halife yaratacağım" dediği vakit onlar, "Oradaki düzeni bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahluk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, Sen'i tenzih etmekteyiz" dediler. (Bakara, 30)"ayetinin muhatabı melekler ağlıyor. O bebeklerin yaralarını Peygamber iyileştiriyor, ya zulme sessiz kalan bizlerin utancını kim iyileştirecek?

"Asra yemin olsun ki , insan mutlaka hüsrandadır". Bu ayeti her geçen gün daha da doğrulayan insanlık, yine zulme karşı sessiz öylece izliyor. Dünya zulüm kılıcıyla titriyor yine"Gazze direniyor zulmün önünde. Ölen minicik elleri Hz. Peygamber tutuyor"alınlarını Hz. Hüseyin öpüyor. Arş ağlıyor Kerbelâ gününde Gazze'ye. Kıyam et diyor bize, kıyam et; zulme karşı kıyam etmeyen zalimin ta kendisidir!(Enver Gülşen)

Nasrullah'ın Tarihi Konuşmasından... 



Bugün önümüzde bir örneklik varken yeni bir düşünceye ihtiyacımız yok. Biz, bugün yeni bir Kerbela ile karşı karşıyayız. Kerbala görüntülerinden bir görüntüye şahid olmaktayız. Bugün meydana gelenleri, anlamak için tarihe bakmalıyız. Tarihi hatırladığımız zaman tarihte nelerin meydana geldiğini anlamamaza yardımcı olur. Kerbalanın gerçekliği şudur: Onuruna, şerefine, izzetine ve ümmetin hukukuna bağlı olan bir grup vardır. Tağut ve zalimlere boyun eğmeyi, teslimiyeti ve zilleti reddederler. Dik durur, direnir, mücadele eder. İki tercih arasında kaldığı zaman, dengelerin eşit olmadığı bir güce karşı mücadele seçeneği arasında kalınca şehadetine yol açabilecek olmasına rağmen teslimiyetle direnişi seçer. Bu direnen ve iman eden grup, bugün açlık ve susuzlukla kuşatılmakta, tehditlerle korkutulmaktadır. Sonunda katlediliyorlar ve şehidler birer birer düşüyor.

Güçlerin dengeli olmadığı bir savaş ile zillet seçeneği arasında kaldığı zaman Hüseyin "Heyhat minnez zille" demişti.

Güçlerin dengeli olmadığı bir savaş ile zillet seçeneği arasında kaldığımız zaman Hüseyin "Heyhat minnez zille" dedi. Neden "Heyhat minnez zille"? Bu bir infial mi? Şahsi bir hamaset mi? Yoksa insani, ilahi, dini ve inançlara bağlılık mı? Elbette insanidir. Çünkü insanın değerlerinden, insanın haklarından ve insanın onurundan hareket etmektedir. İşte bu Kerbela'daki Hüseynî, Nebevî, Muhammedî okuldur. İnsan, kendi haklarından ve kutsallarından taviz veren zillet içerisindeki bir yaşam yerine şerefli bir hayat yaşamayı tercih ettiğinde, insanın fıtratı, İslam ve diniyle uyum sağlamış olur. Kerbeladaki tercih işte böyleydi. Temmuz 2006'daki tercih de böyleydi. Sizler de iki seçenek arasında bırakıldınız. Savaşın durması için zillete teslim olmak, Amerika ve İsrail şartlarını kabul etmek ya da katliamlara, yıkıma karşı mücadele etmek tercihi arasında bırakıldınız. Canlı ölüler olarak yaşamaya karşı çıktınız. Onurlu bir hayatı tercih ettiniz ve Lübnan'da tarihi bir zafer elde ettiniz. Sizler Kerbala mantığıyla zillete karşı çıktınız. Mücadele ve direniş yolunda yürümekte ısrar ettiniz. Onbinlerce evinizin yıkılmasına, binlerce şehid ve yaralının düşmesine rağmen Lübnan'da kan kılıca galip geldi.

Bugün Gazze'de meydana gelen olayların benzeri değil aynısı Temmuz 2006′da sizin başınıza gelmişti. Biz Lübnanlılar Gazze'de nelerin meydana geldiğini çok iyi anlayabiliriz. Aynı şeyler bizim de başımıza geldi. Önerilen seçenekler de aynı seçenekler. İşbirliği aynı işbirliği. Savaş aynı savaş. Sonucu da inşaallah aynısı olacaktır.

Açlık ve susuzlukla kuşatılan, demir ve ateşle korkutulan, yüzlerce şehid ve yaralı veren Gazze'ye bakınca, Gazzelilerin sabrettiğini, direndiğini görmekteyiz. Meşru Filistin Hükümeti Başkanı mücahid kardeşim İsmail Heniyye çıkıyor ve "Gazze'de herkesi katletseniz de bizler geri adım atmayacağız. Teslim olmayacağız. Haklarımızı ve onurumuzu koruyacağız" diyor. İşre bu gerçek kerbeladır.