Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kılıçdaroğlu nereye koşuyor?

Kılıçdaroğlu nereden geldi, nereye gidiyor? Nereden, nasıl, niçin ge(tiri)ldiği sır değil. “Geçici protez”di. Baykal’ı kim, niçin gönderdi ise, bu zatı da onlar, yerine daha uygun birini bulana kadar geçici olarak getirdi.

Kalıcı” biri bulunamadı. CHP’de akıllı çok ya! CHP “Fraksiyonlar partisi”. Herkes “Müzmin muhalif”. Muhalefet edecek birini bulamazlarsa birbirlerine muhalefet ederler. Hır çıkarmadan duramazlar. En iyi halleri “rakı, tuzlu leblebi” eşliğinde “N’olacak bu memleketin hali” muhabbetidir. Fazla bir bilgileri olmasa da, “kesin çözüm” olan kanaatleri vardır.

CHP etiketinde “solcu” yazan “Muhafazakar” bir partidir aslında. “Ulusalcı” geçinen “İşbirlikçi”, “Laik” olduğunu iddia eden “İdeolojisini dinleştiren ve mutlaklaştıran”, “Cumhuriyetçi” olmakla övünen bir “Tek Adam” partisidir.

Bunlar 6 OK’u bile bir seferde sayamazlar. Zaten 6 OK dedikleri, İtalya, Rusya, Fransa’dan devşirdikleri güya “Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasi programını oluşturan altı ilke” 1927’de Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Laiklikolarak dört ilke idi. Dikkat buyurun CHP yani CUMHURİYET Halk Partisi, “Cumhuriyetçi” değil, “Cumhuriyet” Partisidir. Bu tanımlama, TEK PARTİdönemindeki zihniyetin bugünkü CHP’de hâlâ sürdürülmek istendiğini gösteriyor. 10-18 Mayıs 1931 tarihlerindeki üçüncü parti kurultayında Devletçilik ve İnkılapçılık ilkeleri eklenerek “altı ok” kavramı benimsenmiştir.

Allah rızası için söyleyin, CHP “Cumhuriyetçi Parti” mi. Hadi “Cumhuriyetçi” demeyelim, “Cumhuriyet (…) Partisi” mi? Güldürmeyin. Sahi “Cumhur” ne demek, Cumhur abi!

Cumhuriyetçilik “Çoğunlukçuluk” demek. CHP Çoğunlukçu Azınlık Partisi! Soyadı “Uzun” olan “Cüce”. CHP “Halkçı” da değil, Milliyetçi de. Laik de değil, Devletçi de. Zaten Devletçi kimse kalmadı. “Ulus devlet” desen, o bitti. 1685 Vestfalya süreci bitti. İnkılabçılık konusuna gelince CHP Türkiye’nin en muhafazakar partisi. 19.YY sonunda, savaş yıllarında oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY açıklamaya çalışan bir CHP var. CHP darbeci, militer bir parti. Ama öte yandan, nev-i şahsına münhasır, imtiyazlı bir parti.

Şimdi Mustafa Sarıgül’e bakın. DSP’nin başına geçip CHP ile birleşerek, CHP’nin başına geçmeye çalışırsa bu benim için sürpriz olmaz. Yani bu seçim Kılıçdaroğlu ve CHP için bir kırılma noktası olabilir.

Bakın ABD ile İngiltere ve Avrupa birbiri ile birçok konuda anlaşamıyorlar. Ama Maduro konusunda anlaşabiliyorlar. Birileri CHP konusunda Sarıgül konusunda anlaşabilirler. Sanırım o Sarıgül, bu seçimleri bir kaldıraç, tramplen tahtasıolarak kullanmak isteyecek. O pragmatik bir politikacı.

Bakın, Baykal 1 Mart tezkeresinde iyi bir sınav vermedi. Onlar sandılar ki, AK Parti kurşun asker olarak gidip tezkere lehinde oy verecek. CHP’liler de bu vesile ile AK Partiye yüklenecekler. Onlar tezkereye karşı değiller. Tezkerenin faturasını AK Partiye yükleyip, bundan “siyasi rant” sağlayacaklar. Ama evdeki hesapları çarşıya uymadı. Oylamanın geçmesi için nitelikli çoğunluk gerekiyordu. AK Partifire verip, CHP’de oylamaya katılmayınca tezkere geçmedi. CHP’liler oylama sonucunu görünce, çıktıkları kulisten genel kurul salonuna koşarak geldiler ama geç kaldılar.

Tezkere geçseydi, Amerikan planına göre bu başlangıç olacak, ABD Türkiye’yi yanına alıp, Büyük Ortadoğu projesi için bizim askerimizi taşeron olarak kullanma planı yapıyordu. Bizi “ucuz asker” deposu olarak, Türkiye’yi “Askeri üs” olarak kullanmak istiyordu.

Öte yandan, bu işi askerler de istemiyordu. Eğer tezkere geçseydi, BÇG’li subaylar, yani FETÖ’ye karşı kanadın lider takımı pusuya düşürülüp, başlarına çuval geçirilip kaçırılacaktı. FETÖ’cüler de gidip onları kurtaracak, onlar emekli edilip, yerine FETÖ’cüler geçirilecekti. Yani 15 Temmuz’a gerek kalmayacaktı.

Baykal, Erdoğan’ın tekrar siyasete sokulmasında kilit bir rol üstlenmişti. Erdoğan’ın arkasında MİT ve emniyet istihbarat, önünde Cumhurbaşkanı olarak Baykal duracaktı. Erdoğan 3’lü kararname ile atanan özel kalem müdürünü bile atayamayacaktı. Davul Erdoğan’ın sırtına yüklenecek, tokmak başkasının elinde olacaktı. Baykal rolünü iyi oynamayıp, Gül Çankaya’ya çıkınca, Erdoğan’a karşı plan çöktü. Baykal da Kaset operasyonu ile cezalandırıldı. MHP’ye de bir ayar çekilerek, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” dendi. CHP’nin başına yeni bir isim bulmak gerekiyordu. Kimi getirseler, öteki kanat karşı çıkıyordu. Sonuçta toplumda karşılığı olmayan, ihtiraslı, kendini isbat etmek isteyen ve her pazarlığa açık birini buldular. O kişi geçici protez olarak CHP’nin başına geçirildi. Ama CHP aslında siyasi anlamda bir Oligarklar koalisyonudur. Kimi getirirseniz getirin ötekiler karşı çıkacaktır. Kimse güçlü birine destek vermeyecektir. Çünkü kendisi güç toplayıp, o makamı ele geçirmek istemektedir. Onun için Kılıçdaroğlu oradadır. Gücü güçsüzlüğündedir(!). Ama çok yıprandı, yeni kalıcı bir lider bulamasalar bile, yeni bir geçici protez gerekecektir.

Bu seçimlerin bir yerel seçimden çok daha fazla anlam ve değer taşıdığını düşünüyorum. Seçim sonuçları mart ayından sonraki süreçte yaşanacak krizlerin şiddetini belirleyecektir. “Türk Sovyeti” ve “Mor Babalar” nisan sonrası için hummalı bir faaliyet içindeler.

Bir gazeteci arkadaş, “Siyasete TBMM’nin en genç milletvekili olarak giren, Baykal’a karşı Genel Başkanlık yarışına soyunan, Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına Aday olarak soyundurduğu Mustafa Sarıgül’e, 4 yıl aradan sonra Şişli İlçe Belediye Başkan adaylığı neden çok görüldü?” diyor. Ve ardından cevabını da kendi veriyor: Sarıgül’ün CHP bağlantısı ve herhangi bir yerde görev üstlenmesinin, ileri bir süreçte karşısına Genel Başkan Adayı olarak (Baykal örneğinden olduğu gibi) çıkması endişesini taşıyordu. Geldiği gibi gitmek istemiyordu. Bunun için Sarıgül’ün Şişli Belediye Başkan adaylığına da “Hayır” dedi.. Üstelik Sarıgül’ün Şişli İlçesi Belediye Başkanlığı’nı kazanacağını bilmesine rağmen..

   Sarıgül ile hareket eden etkin bir lobi olduğunu unutmamak gerek. Sarıgül’ün Şişli İlçe Belediye Başkanlığı adaylığı ile başlayan süreç, CHP Genel başkanlığı ile sonuçlanırsa bu sürpriz olmamalı. Sarıgül’ün “geçici” mi, “kalıcı” mı olduğunu zaman içindeki performansı ve ego’su gösterecek. Sarıgül, büyük ihtimalle, CHP’yi merkeze çekmeye çalışacak ve 2023 için kolu sıvayacaktır. Bu konuda onu destekleyecek, iç ve dış kaynaklar, media ve sermaye desteğinin de olduğunu unutmayalım.

Neyse galiba bu konuya yarın da devam etmem gerekecek. Selâm ve dua ile..

Bu yazı toplam 756 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar