Selâhaddin Çakırgil
Kim, Kimden ve Niçin Özür Dilemeli?
T.C. kamuoyu son haftalarda, iki özür dileme konusuyla daha bir yoğunluklu meşgul olmak zorunda kaldı.
Birisi, İsrail rejiminin Türkiye"den özür dilemesi ve onun etrafındaki tartışmalar.. (Ki, bu konulara önceki yazılarda değinilmişti.)
İkincisi ise, 1915"deki ermeni mes"elesinden dolayı özür dilenmesi talebleri.. (Berlin yollarında olduğum için, bu konuya değinmede gecikme oldu..)
*
Bilindiği üzere, iki sene sonra, 1915 Hadiseleri"nin 100. yıldönümü olacak..
Özellikle de Ermenistan dışındaki (ve, diasporadakiler" denilen) ermeniler ve hele de B. Amerika"da, yahudilerden sonra, Amerikan iç siyasetini en fazla etkileme gücüne sahib olduğu bilinen ermeniler, Amerikan hükûmetine her yıl, 24 Nisan"lar öncesinde baskılar yaparak, 24 Nisan 1915 Hadiseleri"nin bir jenosid, / soykırım olarak, yani bir savaş suçu olarak nitelenmesini isterler, ama, Amerikan başkan adayları seçim öncelerinde bu yönde söz verseler bile, iktidara geldiklerinde, dünya dengeleri bundan sakınırlar.
Nitekim, Barack Obama"nın Amerikan Başkanlığı"na seçilmesinden bu yana her 24 Nisan günü olduğu gibi bu yıl da o hadiseler için, "jenosid"/ soykırım terimini kullanmaktan dikkatle kaçınıp, ermenicede "Büyük Felaket" mânâsına gelen, "Meds Yeghern" ifadesiyle yetinmesi, ermeni diasporasını bir hayal kırıklığına daha uğratmış bulunuyor.
Obama, bu yılki 24 Nisan mesajında (özetle) şöyle diyordu: "Bugün, 20'nci yüzyılın en kötü mezalimlerinden biri olan Meds Yeghern'i ve hayatlarını kaybedenleri anıyoruz. 98 yıl önce 1,5 milyon ermeni, Osmanlı İmparatorluğu"nun son günlerinde katledildi ya da ölüme yürüdü. (") 1915'te ne yaşandığına dair görüşümü sık sık tekrar ettim ve görüşüm değişmedi. Gerçeklerin tam, dürüst ve âdil biçimde kabul edilmesi hepimizin yararına. (") Ermeni halkının tarihi ve mirası, yenilmez ruhuyla ve çok büyük acı ve sıkıntılar karşısındaki büyük direnciyle iz bıraktı. ABD, Ermeni-Amerikalıların toplumumuza, kültürümüze ve topluluklarımıza yaptığı katkılarla daha güçlü. (") Bugün Meds Yeghern'in dehşetini hatırlamak, hayatını kaybedenlerin hatıralarını anmak ve ermeni halkına kalıcı bağlılığımızı teyid etmek için dünyanın her yerindeki ermenilerle birlikteyiz."
*
Tabiî, Obama bu mesajında, Amerika"nın kendi tarihindeki hatalarını gözden geçirip özür dilediğini de söylemişti. Ancak, bu iddia gerçek miydi?
Amerika Birleşik Devletleri, meselâ, 200 yıl öncelerde Afrika"da vahşî hayvanlar gibi yakalanıp zincire vurularak Amerika"ya getirilen ve "beyaz insan"lara işgücü olarak ve hayvan gibi satılan, milyonlarca Kunta-Kinte"ler için özür dilemiş midir? (Yoksa, Obama, o milyonlarca zencinin neslinden olan kendisinin bugün Amerikan Başkanlığı"na seçilmesinin de, fiilî bir bir özür dileme olduğunu mu düşünüyor?)
Sadece şu son 100 yıla bakalım. Birinci Dünya Savaşı"nın son döneminde devreye giren Amerikan emperyalizminin hele de İkinci Dünya Savaşı"nda, dünya çapında işlediği cinayetler için, "Savaş halidir, olur o kadar.." mı denilecektir? Ki, o durumda bile, tamamiyle sivil yerleşim merkezleri olan Hiroşima ve Nagazaki isimli Japon şehirlerine 5-8 Ağustos 1945 tarihlerinde, beşer tarihinin ilk iki atom bombasını atıp, bir anda 300 binden fazla insanı kavuran Amerikan emperyalizmi özür diledi mi? Kezâ, Vietnam"da onyıllar boyu milyonlarca sivil insanı öldüren USA emperyalizmi mi özür diledi?
Ya da, 11 Eylûl 2001"de kendi ülkesi içindeki güvenlik zaaflarından kaynaklanan korkunç saldırıları gerekçe gösterip, Afganistan ve Irak"da müslüman halktan milyonlarcasını öldürdüğü için özür diledi mi, USA emperyalizmi?
Aynı şekilde, Filistin"de, en başta da kendi dayatmasıyla kurulmuş olan siyonist İsrail rejimine, silahlı siyonist haydudlar çetesine işlettiği, onbinlerce- yüzbinlerce müslümanı öldürttüğü için mi özür diledi, USA emperyalizmi?
Bunları ve benzeri daha nice acı ve korkunç cinayetleri, barbarlıkları, Amerikan Başkanı Obama"nın 24 Nisan günü ermeni nasyonalistlerinin sırtlarını sıvazlamak için mesajlar yayınlaması münasebetiyle tekrar hatırlayıp geçelim.
*
Ve, içimizden bir ses..
Bilindiği üzere, ermeni nasyonalistleri, Daşnak, Hınçak, ASALA gibi kalıntılar, B. Amerika, Fransa, Rusya, vs. himayesini arkalarına alarak, çeşitli ülkelerin parlamentolarında 24 Nisan 1915 Hadiseleri"nin jenosid, / soykırım olarak niteleyen ve Osmanlı"yı ve T.C"yi o cinayetin failleri ve suçluları olarak mahkûm ettirmeye çalışmaktalar..
Bizim bu vesileyle üzerinde durulmasını gerekli gördüğümüz bir özür dileme konusunu ise, Hakan Albayrak kardeşimiz 24 Nisan tarihli Star"da kaleme aldı. "Ermenilerden özür dilemeliyiz!" başlıklı bu yazıyı başkaları yazsaydı, -ki yazmaktalar da- üzerinde durmaya gerek olmayabilirdi. Ancak bu samimî ve taşkın heyecanlı kardeşimizin yazısı üzerinde durulması gerekiyor.
Bunun üzerine, Hakan kardeşimle biraz sohbet etmek isterim:
"Hakan kardeşim, 24 Nisan tarihli ve "Ermenilerden özür dilemeyiz!" başlıklı yazını okudum. Eğer, herhangi bir topluma veya ferde, müslümanlar olarak bir haksızlık yapmışsak, gerçekten de, özür de dileyelim, gereklerini de yerine getirelim.
Amma.. "Özür dilemeliyiz!" derken, özür dilemesini istediğin "biz", açık değil..
Keşke, 6-7 Eylûl 1955 Hadiselerini yazında"barbar kemalistler"e mal ettiğin gibi, "ermeni mes"elesi"ni de müslümanlara değil, yönetimin başında bulunan İttihadçı kafasına hamletmeli değil miyiz?" deseydin.. (Bu arada, yazınızda -MİT"in uyduruk iddialarla tezgahladığı 40 yıl sonralarda resmen itiraf olunan- 6-7 Eylûl Hadiseleri"nden zarar görenlere de tazminat ödenmesini teklif ediyorsun; ama, o hadiselerden zarar görenlere, T. C. rejimi çok yüklü tazminatlar ödemişti, dünya kamuoyu karşısında çok daha güç duruma düşmemek için..)
Elinde silah olan tarafların birbirlerine verdikleri zarar üzerinde söz söylemenin fazla bir mânâsı yoktur. Çünkü, eline silah alan, öldürmek- öldürülmek gibi neticelerine katlanmayı da baştan kabul etmiş demektir.
Ama, kadın- çocuk, ihtiyar, din adamı, savunmasız sivil halk, vs. gibi kimselere zarar verilmesi, canların yok edilmesi, ırza tasaddi, ve maddî zenginliklerin de yağma edilmesi, İslam tarafından kesinlikle yasaklandığı için; bu gibi durumlar olduysa bile, bunların İslam"a ve bu dinin mensubu olan şuûrlu müslümanlara nisbet edilmesinin ne kadar sağlıklı olduğu üzerinde durulmalıdır.
Çünkü, ermenilerden özür dilemekse.. Hangi ermenilerden? Mazlûm ermeniler varsa, -ki vardır-, mazlum müslümanlar, o mazlum ermenilerden ve mazlum ermeniler de o mazlûm müslümanlardan özür dileseler bile, bunun ne gibi bir mânâsı olur?
Ve Ermeni Mes"elesi"nde, bütün ermeniler suçlu veya suçsuz değil.. Keza, bir takım müslümanların da hataları veya cinayet işlemiş olmaları mümkündür. Ama, Daşnak"ların, Hınçak"ların, (ve daha yakın zamanlarda) ASALA"nın ve onların ateşli destekçilerinin işledikleri cinayetler de ortadayken, kimden ve nasıl özür dilenecek?
Gerek Rusya"nın saldırısıyla başlayan ve "93 Harbi" diye bilinip, Osmanlı"nın çok ağır yenilgiler taddığı ve müslüman halktan onmilyonların mahv"u perişan olduğu 1293 (1877-78) Osmanlı-Rus Harbi"nde ve gerekse Birinci Dünya Savaşı"nda Kafkasları aşıp geçen Rus Orduları taa Bayburt"a, Van"a kadar kadar dayanırken, Rus ordularına yardım eden ve yöreyi bilen Osmanlı vatandaşı yerli ermenilerden oluşan (tahribat gücüyle, bugünkü PKK"yı andıran) Daşnak ve Hınçak vs. gibi ermenici silahlı örgütlerinin ideallerinin bugünkü takibçilerinden de mi özür?
*
Bilirsin ki, özür dilemek, basit bir beyan değildir. Hele de uluslararası hukuk açısından özür dilemek, bir işte kusurlu olduğunu kabul etmek demektir.
Kim bu "biz"? Bir müslüman olarak "biz" derken, "müslüman halk"ı mı kasdediyorsun; yoksa, T.C. rejimini mi? "Özür dilemeliyiz!.." derken, "biz"den muradının, ilk planda Müslümanlar olduğu senin düşünce dünyanı bilenlerce tahmin edilebilir. Herhalde, "Biz" zamiriyle, Osmanlı veya TC. rejimlerini kasdetmiyorsundur. Çünkü, İslam Milleti adına özer dileyecek olan sistemlerin, İslam açısından, müslümanları temsil edecek bir meşrûiyyet zemininde teessüs etmiş olması gerekir.
Eğer ferd-ferd, bazı müslüman kişiler hata etmişlerse, -ki, mümkündür-, o zaman, o yıkılış- çöküş hengamesinde işlenenler yüzünden bütün bir İslam Milleti"nin adına böyle bir özür dileme ne kadar doğru olur? Devlet mekanizmasının etkisiz kaldığı, çöktüğü yerlerde, hattâ müslüman kitlelerin içinden nicelerinin bile, normalde yapamıyacağı katliâm ve yağmalara, ve de ahlâksızlıklara nasıl sürüklendiği bilinir. Aynı durum, ermeni halkının içinden de çıkmıştır, elbette.. O gayrimuslim ermeni halkı ki, asırlarca, müslüman halkımız arasında, diğer gayrimuslim unsurlardan ap-ayrı bir yere konulup, "kavm-i necib" / asîl kavim" diye nitelenmişken ve Osmanlı ordusunun mutfağı, nice seferlerde, gayrimuslim unsurlardan sadece ermenilere teslim edilmişken.. Evet, böylesine kendilerinden ihanet beklenilmeyen bir "kavm-i necîb" içinden, ideolojik hırslarla cinayetler işlemekte tereddüd etmeyen bir cinayetkârlar güruhu zuhur etmiş ise.. Ermeni halkının tamamı değilse bile, onlardan bir çok kimse de onlara destek vermiş ise..
Bu durumda, evet, kim, kimden ve niye özür dilemeli? Devletler arası oyunların bir güç gösterisi ve savaşı olarak ileri sürülen bu gibi tazminat ve özür taleblerinin içinde, o ateşte yanmış olan mazlum ermenilerin de, mazlum müslümanların da bir yerinin olmadığı açıktır..
*
Her savaşta ve hele de Birinci veya İkinci Dünya Savaşında, vatandaşı olduğu ülkenin aleyhine düşman güçlerle işbirliği yapan grupların hangisine nasıl davranılmıştır, hatırlayalım.
Elbette, ermenilerin de büyük bir zarar gördüğü doğrudur. Ama, müslüman halk ermenilerin uğradığı zarardan daha mı az zarar görmüştür?
Çünkü, 1915"lerde, hemen tamamı bugünkü Anadolu sınırları içinde yaşıyan ermenilerin sayısı 1 milyon, 200 bin kadardı. Osmanlı"nın o günkü toplam nüfusu ise, 13 milyon civarında hesab edilmektedir. (Yani, ermeniler genel nüfus içindeki nisbeti, onda bir civarındaydı.) O savaşta, Birinci Dünya Savaşı"nda Osmanlı vatandaşlarının uğradığı insan kaybı, en azından 5-6 milyon olarak hesab edilmektedir.
Doğrudur ki, savaş bölgelerinden korunmaları ya da Rus ordularıyla işbirliği yapması muhtemel unsurların bölgeden uzaklaştırılmaları için, bir "tehcîr siyaseti" uygulanmıştır ve o tehcîr (zorla göç ettirme) siyaseti ile ermeni halkından yüzbinler, Suriye ve Lübnan başta olmak üzere, ülkenin uzak yörelerine gönderilirken, o günün şartlarında tren, otobüs vs. gibi imkanların olmadığı bir zaman diliminde ve ağır iklim şartlarında ve de yollarda uğranılan bir takım saldırılarda, büyük zararlara uğranılmıştır, ama, bu facialar, sadece ermeni halkı için değil, halkımızın tamamı için geçerliydi?
Ayrıca, çöküş halinde olan bir sosyal yapının bu gibi ağır savaş şartlarında, her şeyi kontrol altına almasının imkansızlığı da ortada iken, niçin sadece gayrimuslim unsurların acılarına ve onlardan da feryadı en çok yükselen unsurun acılarına kulak verilir?
Müslümanlarla 800 yıl birlikte yaşayan bir halk adına silaha sarılan bazı silahlı gruplar, bize hasta yatağında kasdettiyse..
1071"lerden 1860"lara kadar, 800 yıl, üstelik de, asla ihanet etmiyecekleri düşünülerek "kavm-i necîb" diye nitelenen ve farklı bir dinden oldukları için dışlanmak, aşağılanmak ne kelime, bir de, Osmanlı ordusunun mutfağının bile teslim edilebildiği tek hristiyan unsur olan ermeniler içinden çıkan bir grubun, Osmanlı ölüm yatağındayken, o günün bütün emperyalist güçlerinin desteğiyle işlenen cinayetleri, elbette bütün ermenilere mal etmek doğru değildir. Ama, müslüman halk kitlelerinin de o durumda tepkisiz kalmamaları anlaşılmalıdır.
Ancaak, Amerikalı tarihçi Prof. Justin McCarthy, "Osmanlı"ya Veda" ismiyle türkçeye de tercüme edilen eserinde, (s. 136-137"de), (William L. Langer'in The Diplomacy of Imperialism, 1908-1912, New York, Knopf, 1960, s. 157-158) kitabından aktararak ilginç bir mizansenden sözetmektedir.
(Özetliyorum) : Ermeni Hınçak çeteleri, Bulgar çetelerinin yaptığı gibi, türk ve kürd köylerini ateşe vermeyi düşündüklerini Robert Kolej'in kurucusu Cyrus Hamlin'e anlatırlar.
Buna göre, bulgarlar müslümanlara saldırıp, çok sayıda müslümanı öldürmüşlerdir. Bunun üzerine, mağdur olan müslüman halkın tepkisi de sert olur, öldürülen müslümanlardan daha fazla bulgar öldürülür.
Bunun üzerine insanlık ve hristiyan medeniyeti adına, Rusya müdahale eder ve Bulgaristan böylece bağımsızlığına kavuşur.
Aynı taktiği kendilerinin de uygulayacaklarını söylediklerinde, (Osmanlıları sevmediği halde) Dr, Hamlin, bunun çok iğrenç ve aşağılık bir iş olduğunu söyler.
Onlar ise derler ki:
'Dr. Hamlin, anlattığımız bu plan size kesinlikle böyle görünebilir ama, biz ermeniler özgür ve bağımsız olmak istiyoruz. Bu plan Bulgaristan'da istenilen neticeyi verdi. Bulgaristan'da olduğu gibi, Avrupa, ermenilerin de feryadlarını duyacak, kadın ve çocuklarımızın dökülen kanlarını görecektir. Başka çaremiz yok, umudumuz buna bağlı..' derler.
McCarthy, 1895"de Maraş- Zeytun kasabasında patlak veren Ermeni Ayaklanması"nda, ermeni isyancıların liderinin "Zeytun ve Maraş bölgesinde 20 bin müslümanın kendi adamları tarafından öldürüldüğünü" söylediğini aktarır; bu rakamı yine de abartılı bulur, isyancı ermenileri temize çıkarmak istercesine..
7 yıl kadar, bir tv. proğramında, Ermeni Mes"elesi"ni konuşan ve ermeni kavminden olan Etyen Mahcubyan, Van"da ermenilerin kırıldığı büyük bir katliâmdan söz ettikten sonra, ermenilerin yabancılardan silah temin ettiğini, ve ondan sonra da Van"da 30 bin kadar müslümanın katledildiğinin de görülmesi gerektiğini anlatmıştı. İnsaflı bir yaklaşımdı bu..
Ki, Van"da o zaman katledilen müslümanların sayısını, müslüman kaynakları en 75-80 bin olarak belirtmektedirler. Ve o zamanlar Maraş bölgesini işgal eden Fransız ordusundaki askerlerin yarısının bölgedeki yerli ermenilerden oluştuğu, ermeni kavminden bir Osmanlı Paşası olan Bogos Nubar Paşa"nın fransız makamlarına yazdığı mektublardan anlaşılmaktadır.
*
Böyleyken.. Kim, kimden özür dileyecek ve kim kime tazminat ödemelidir?
1990"larda Sovyetler"in çökmesiyle siyasî bağımsızlığını kazanan Ermenistan"ın anayasasında, soykırım iddialarının ve tazminat taleblerinin takibçisi olunacağından ayrı olarak, -kendi isimlendirmeleriyle- Batı Ermenistan"dan (yani, bugün T. C. coğrafyasında yer alan Doğu Anadolu, Kelkit Vadisi, Sivas, Merzifon ve Kayseri üzerinden Klikya"ya, Adana taraflarına kadar olan bölgelerden) toprak talebi de vardır ki, böyle bir şeyin askerî savaş olmaksızın gerçekleşmesi, herhalde tasavvur edilemez, herhalde..
Ve bir çok ermenice yayınlarda, üç deniz (Karadeniz, Hazar ve Akdeniz) arasındaki büyük bir coğrafyada, "Büyük Ermeni İmparatorluğu- Hayestan"ın teşkil olunacağına dair hayal ve ümidleri yansıtan haritaları bizzat gördüğümü de belirteyim. (Hazar kıyısındaki Baku"dan, Karadeniz"deki Samsun"a; oradan da Adana"ya; ve İran üzerinden de Tebriz, Urumiye; ve Irak"tan Kerkuk ve Musul üzerinden, Suriye"nin Lazkiye limanından Akdeniz"e kadar uzanan bir coğrafyayı "ideal ermeni vatanı" diye gösteren nice haritalar..)
*
Hakan kardeşim, o temennini dile getirirken, sanırım bu hususların da gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Sevgi ve selâmlarımla.."
haksöz