Kızgın Demir Böyle Soğutulur İşte

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırı ile ilgili soruşturmada şimdiye kadar -bu saldırıya fiilî olarak veya sözlü teşvikte bulunarak karıştıklarından şüphelenilen- 37 kişi hakkında adlî işlem yapılmış. Suçları sabit görülenlerin doğru dürüst cezalandırılmalarını bekliyoruz. Cezadan da önemli olan, onları utançtan yerin dibine batıracak bir rüzgârın estirilmesidir.

Yazıklar olsun! Kanun, öfkenizi bastırmaya yetmedi; demokratik terbiyeye zaten metelik vermediniz; peki, örfünüz de mi yok sizin? Yörenize, ilçenize, köyünüze gelip aranıza selam ile katılan bir insan -buğzettiğiniz biri de olsa- sizin emanınızdadır; emanındaki insana saldırmak hangi örfe sığar? Hele bu insan, şehit olan bir hemşerinizin cenazesine katılmak, acınızı paylaşmak, size başsağlığı dilemek için gelmişse… Bırakın şiddet uygulamayı, ona kırıcı bir söz bile söyleyemezsiniz kardeşim! Yok öyle bir örf!

Saldırganları utançtan yerin dibine batıracak bir rüzgâr estirilmeli, evet. Ne yazık ki tam tersi oluyor. Devlet büyüklerimiz konuyla ilgili açıklamalarında şiddetin kesinlikle kabul edilemez olduğuna dair bir iki beylik laf ettikten sonra Kılıçdaroğlu’na saldırıyı aslında o kadar da kabul edilemez bulmadıklarını gösteren -veya o intibaı uyandıran- öyle çok laf ediyorlar ki, yere eğilmesi gereken başları iyice dikleştirecek ve linç kültürünü tahkim edecek bir rüzgâr esiyor.

Kılıçdaroğlu niye gitmiş ki o cenazeye? Gitmeseymiş! HDP’lilerle yan yana görününce böyle olurmuş işte! (Demek ki HDP’lilere saldırmak zaten serbest! Tövbe tövbe.) Devlet büyükleri böyle konuşunca, iktidar medyası da saldırganlarla empati minvalinde yayınlar yapınca, Kılıçdaroğlu’na yumruk atan “Osman Amca”nın milli kıyam sembolü mertebesine yükselmesi kaçınılmaz oldu! (Seni “Türkiye’nin kahramanı” ilan edenlerin dolduruşuna sakın gelme “Osman Amca”! Utanç vesilesisin.)

“Bir cinnet anıydı, geçti. Şükür ki ucuz atlatıldı ve herkes dersini aldı. Bir daha olmaz.” diyemiyoruz maalesef. Cinnet hali devam ediyor. Linç teşebbüsünü mazur göstermek ve hele destanlaştırmak da o halin tezahürüdür.

***

 

Kılıçdaroğlu’nun saldırıya uğradığı köyün muhtarı olan Halil Kökmen, devlet büyüklerinden daha olgun davranarak kızgın demiri soğutmaya çalışıyor. Sözcü gazetesine verdiği beyanatta "Köyümüzde yaşanan olaydan utanç duyuyoruz. Genel Başkan’a köyümüz adına bir özür ziyaretinde bulunacağız" dedi. Kılıçdaroğlu’nun linçten kurtulmak için sığındığı evin sahibi olan Rahim Doruk da -aynı gazeteye- “Türk İslam âdetinde misafiri kapıdan kovmak olmaz” diye konuşarak, köyünde yaşanan o korkunç hadiseden ötürü duyduğu utancı ifade etti.

İtidal ehline hoş gelip sefa getirdi, ümit verdi bu mesajlar.

Linç teşebbüsünü “ama”sız kınayan ve itidale çağıran Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ilgili mesajları da öyle.

Kılıçdaroğlu ile beraber saldırıya uğrayan CHP’li Meclis Başkanvekili Levent Gök’e geçmiş olsun ziyaretinde bulunan AK Parti’li İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nu, öteden beri demokratik hukuk devleti ilkesi çerçevesindeki sağduyu çağrıları ve bu yöndeki davranışları ile dikkat çeken bu güzide siyasetçiyi anmadan geçmeyelim…

Yeneroğlu’nun o ziyareti duyurup “yakın ilgisi ve nezaketi için” Gök’e teşekkür ettiği sosyal medya mesajının altı şöyle yorumlarla doldu:

“Biz de size teşekkür ederiz vekilim.”

“Biz de size teşekkür ederiz bu sağduyunuzdan dolayı.”

“Mustafa Bey, göstermiş olduğunuz empati çok güzel. Umarım tüm Türkiye acılarda da sevinçte de birlik olur, huzur gelir ülkeme.”

“Mustafa Bey, iyi bir politikacıdan önce iyi bir insansınız, vicdanlısınız en önemlisi, teşekkürler. Sizin gibi vicdan sahibi seslere daha çok ihtiyaç var.”

“Mustafa Bey, bir sosyalist olarak gıpta ile takip ediyorum sizi. Sizler gibi devlet adamlarının çoğalması dileğiyle, esen kalın.”

Kızgın demir böyle soğutulur işte. Bu kadar basit işte.

***

Yeneroğlu’nun dün sosyal medya hesabında paylaştığı şu tespitler hayati derecede önemli:

“Aşırı sağcı popülizm ve ucuz şovenizm dünyanın her yerinde gelişiyor ve toplumların iç barışını ve demokratik kazanımlarını tehdit ediyor. Bu akım maalesef hiçbir ülkeyi teğet geçmiyor ve özgürlükçü hukuk devletinin iddialarını ofsayta düşürüyor.

“Azınlıkların ve farklılıkların korunmadığı ve fiilen eşit haklar kullanamadığı her yerde özgürlükçü hukuk devleti tehdit altındadır. Adalet iddiası, demokratik bilinç ve çoğulcu toplum eğitiminin kurumsallaşması ve siyasetin kararlı tutumu olmaksızın gerilim kaçınılmaz olur.

“Gerilim sürecince kullanılan ölçüsüz dil, başta demokratik kurumları ve özgürlükçü kazanımları zayıflatır, zamanla tüm toplumu uçlara çeker, hukuka güveni zedeleyerek hukuk dışı arayışlara iter ve neticede toplumsal barışı tehdit eden gerçek sorunlara eğilmeyi engeller.”

Bu yazı toplam 751 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar