Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Korkunun ecele faydası yok!

Dinden ne kadar uzaklaştık. Korkularla dolu bir dünyada yaşıyoruz bugün.

Dün “Tarihin sonu” deyince başka bir şey anlıyorduk, bugün “kıyamet”i düşünüyoruz. İklim değişikliği, nükleer savaş, hortumlar, çekirge istilası, kum fırtınası, radyasyon şoku, salgın ya da dünyaya meteorun çarpmasını, Mehdi’yi, Mesih’i, Yecüc-Mecüc’ü, Deccal’i, Kıyamet savaşını konuşuyoruz. Dahası birileri Tanrı’yı kıyamete zorlamaya çalışıyor.

Kahinler kehanetleri ile sürekli korku üretiyorlar.

Kader, rızık ve ecel kimin umurunda. İnsanlar “Kaderlerine terk edilmek”ten korkuyorlar (Haşa). 

Bana kalırsa dünya bugün ekonomik, siyasi olmasının ötesinde teolojik bir travma yaşıyor. Bu şok, birilerini kaçırsa da, sonunda kitlesel anlamda dine yönelişi artıracak.

Korona ne ki, hele şu Mehdi-Mesih, Deccal tartışması bir alevlensin, daha bakın neler olacak!. Kıyamet savaşı tarihin sonu olmayacak ama, insanoğlu tarihin en büyük kıyımlarından birini, sonuncusunu yaşayacak. Zaten ondan sonrası kıyamet! 

Yahudiler gelen Mesih’i inkar ettikleri için yeni bir Mesih bekliyorlar. Hristiyanlar ise gelen Mesih’in geri dönüşünü bekliyorlar. Bize göre çarmıha gerilen kişi Hz. İsa değildi. O’nun gelişi gibi dönüşü de mucizevi bir şekilde gerçekleşti. Şia da Mehdi, Sünni gelenekteki bekleyişteki gibi yeni bir zat değil. Bu arada “Amerikano Mehdi” fitnesi İslam dünyasının oldukça rahatsız edecek gibi gözüküyor.

Hristiyan ve Yahudi kahinler için “beklenen vakit” geldi!? Eski kehanetlerin yanında arkası arkasına yeni kehanetler de sağanak gibi gelmeye başladı. Evengelik’ler ve Kabbalist’ler boş durmuyorlar.

Pozitivistler ise, 19.YY’da ortaya çıkan bir bakış açısıyla, her şeyi açıklayabileceklerini sanıyorlar. Akademisyenlerin çoğu bu akılda. Pozitivizm, Demokrasi, Laisizm gibi “Dine karşı bir din” haline geldi. Modern dünyanın “kutsal ineği” olarak dokunulmaz ve eleştirilemez olan bu akımlar, tabiatı ve onun bir parçası olan insanı bugünkü şartlara mahkûm ettiler. Havayı, suyu, toprağı ve insanı kirlettiler. Söyledikleri doğrular da vardı elbette, ama bu akım insanları dinden uzaklaştırdı. Kapitalizm, Komünizm ve Faşizm bu iklimde hayat buldu. Bugünkü bilim, siyaset ve teknoloji büyük ölçüde bu aklın ürünü. Bu akım şimdi, dün yaptıklarını reddederek, kendi küllerinden yeniden doğarak geleceği de ipotek altına almaya çalışıyor, daha vahşi bir biçimde. Onlara kalsa, “onlar ıslah edicilerin ta kendileri”. Oysa “Onlar bozguncuların ta kendileridir”. Bugünkü ekonomi ve siyaset, toplum düzeni, sanayi ve teknoloji onların eseri olduğu gibi sağlık, gıda, eğitim, ahlak, moda, hayata dair ne varsa büyük ölçüde, görünen ve görünmeyen derin yapıları ile onların kontrolünde.. Asıl tehlike bu. Asıl ifsad bu Şeytani düzenin içinde!

Hemen söylemeliyim: Şeytanın ve onun işbirlikçilerinin varlığı günah işlememizin bahanesi değildir ve olamaz. Karanlık aydınlığın yokluğudur. Onun için karanlığa küfrederek vakit geçirmek çözüm değildir. Işığı getirirseniz karanlık yok olur. “Batıl zaten yok olmaya mahkûmdur”.

Hem zaten tek bir kehanet yok ki. Kimine göre Papa ölecek, kimine göre İsrail’in sonu. 

Görünen o ki, Çin’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ABD’de, AB’de de. Suudiler ve Arap yarımadasında sınırlar, rejimler ve iktidar yapıları yeniden şekillenecek. Bilişim, GENOM, Fizik, Kimya alanında, uzaya ilişkin, yeni enerji kaynakları ile ilgili son derece önemli bilgiler gelmeye devam ederken, dünyanın zengin ve güçlü ülkeleri arasında da örtülü bir savaş devam ediyor. ABD uzaydan dünyayı kontrol edecek, radar sistemlerini bloke ve sabote edebileceği sistemleri aktifleştirmeye çalışıyor, Ruslar denizaltında fiber iletişim kablolarını takib ediyor.

Tabii afetler, depremlerle, hortumlarla sınırlı kalmayacak ve bu çalkantılı dönem uzun sürecek. Tabii bunlar görünen köyün hikayesi. Geleceği ancak Allah bilir. Kitapta bize bildirilen fitne zamanda yaşanacak zorluklarla ilgili ve onlardan kurtuluşun yolu da yine kitapta yazılmış. Ama unutmamak gerekir ki bu kitap ve içinde yazılanlar ancak akleden topluluklar için bir hidayet vesilesidir. Başka bir ayette de “Kur’an-ı Kerim’in müminler için bir rahmet ve şifa vesilesi olduğu” yazılıdır.

Hz. Musa peşinde kavmi ile Firavunun zulmünden Hicrete çıktıklarında Hz. Musa ve kavmi Kızıldeniz’e geldiklerinde önlerinde deniz, arkalarında Firavunun askerleri vardı. Kalplerinde şüphe olanlar Hz. Musa’ya “bizi nereye getirdin, artık gidecek yerimiz de yok” diye sitem ederken, O Allah’ın kendilerini yalnız bırakmayacağını ve çıkış yolu göstereceğini söyledi. Cebrail geldi ve Mucize gerçekleşti! Gayb’e iman işte böyle bir şey. Müminler için ümitsizlik ve çaresizlik yok! Laboratuvarda deneylemedikleri bir şeye inanmayanlar için gerçekten bu dünya baş edilmesi zor bir karmaşalar yumağı. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 804 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar