Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Krapon, grized, fiber

Krapon’u bilir misiniz? Buruşuk renkli kâğıtlar vardı, çekince akordeon gibi uzayan. Sınıfları süslemede kullanırdık. Kâğıttan renkli kurdele anlayacağınız.

Grized! Bizim “Yavru Kurt”lar, İtalyan “Kara Gömleklileri”ne benzesin diye, biz ilk mektepte iken grized, gri renkli bezden yapılmış önlükler giyerdik. Sonra doğrudan “Kara gömlek” giyer olduk.

Fiber” deyince siz “Fiber optic” anlıyorsunuz ama, biz “fiber” deyince, her yeri heykelle donatmak isteyen CHP kafasının siparişine yetişemeyen “İş bilen-iş bitiren heykeltraşlarımız” beton heykeller, pahalı, taşıması zor, üretimi zaman alınca kolay ve ucuz bir çözüm ürettiler. Kompozit çözüm. En ekonomiği ve kolayı, seri üretilebilecek ve taşıması kolay olanı “Fiber”di.  Bas gitsin, oto boyası ile renklendir, memleket Atatürk’e doysun!

Perinçek’in deyişi ile “Devrimden çocuk balonu”na böyle geçiş yaptık. O “yapamazsınız” dese de.

Bir zamanlar “Yerli malı, yurdun malı” diye haftalar yapardık, şimdi AVM’lerimiz tıka basa yabancı markalarla dolu. İçtiğimiz su bile yabancı marka. Adamlar sermaye getiriyor, ne teknoloji, üstüne üstlük, yerli suya karşı, promosyon yoluyla haksız rekabet yapıyorlar. Dindarımız da, laikimizde, solcumuz da “Cola”cı! Slogan “Kahrol America”, eylem “İç bir cola!” İyi gider.!?

Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü”ne vurgu yapmaya başlamışsanız, aslında zaten hapı yutmuşsunuz demektir. Hem “Vatan” dediğiniz şeyin referans ne! Devletin unsurları, yani devletin “tahtında müstetir, içinde mündemiç” olan şey ne? “Vatan” 1648’de tanımlanan “Ulusun toprağı”na bizimkilerin verdiği ad. Namık Kemal “Vatan yahud Silistre” isimli eserinde “Vatan” adını kullandığı için hapse atılmıştı. “Vatan” Osmanlı’da “Bölücülük” demekti. Ümmetin-milletin birliği “Ulusal” bir tehditle karşı karşıya idi, o günkü anlayışa göre. “Ülke” vardı, “Memleket” vardı, “Yurt” vardı!

Vatan” dünden bugüne Karadeniz’de bir “fiil”in adıdır! İki taşı birbirine dayayıp arkasına toprak doldurup, içine tohum koyup ya da bir fidan dikip sulamanın adı “Vatan yapmak”tır.

Vatan ve millet, bayrak “Devlet”in şahsı manevisinde müstetir’dir. “Vatan” dediğiniz şey ve “millet” ayrı ise devlet yoktur! Bunu bu üslupla tartışmak, hatta üzerine and içmek bu korkuyu şuuraltına gizlemekten başka bir şey değildir.. Siyasi sloganlar genelde “içi boş” tekerlemelerden ibarettir. İfade ettiği anlamdan çok, ona yüklenen ya da yüklenmek istenen anlamdan yola çıkılarak bir algı oluşturulur.

Perinçek’in başlattığı 23 Nisan tartışması da anlamda aslında “Milli egemenlik ve çocuk” ilişkisinin arkasındaki kurgunun nasıl iğreti bir kurgu olduğunu gösterdi. “Evrensel” gazetesinde 23 Nisan 2018’de “23 Nisan’ı çocuklara Atatürk mı armağan etti?” başlıklı yazısı bu açıdan efradına cami, ağyarına mani bir makale.. Yarı Türkçe yarı Arapça “Bizim Dördüncümüz” anlamına gelen bir söylemle anlatmaya çalışılan bir şey var! “Bir şeyin şüyuu vukuundan beter” hale gelebilir. Şu “Bölünme” korkusu da bu hale gelmeye başladı. “Beka” tartışması da bu işin hangi seviyeye yükseldiğini gösteren başka bir örnek. Bu gidiş sağlıklı değil. Siyaset bu işi tespitten çok politik bir argüman olarak kullanıyor. Birileri de bu korkuyu üreten bir söylem içinde. Her kesimden birileri bu korkuyu kullanıyor gibi sanki.

Bir hastaya bu üslupla hastalık tehdidi üzerinden durumun vahametini anlatmaya çalışın bakalım ne oluyor. Doktorlara sorun, hastayı hastalık hastası yaparsınız bu şekilde bir de!

Milli Egemenlik”ten söz ediyoruz da, “Milli” derken ne diyorsunuz. “Nation” mu, “Din” mi! O “Egemenliği” kim kullanıyor. Darbecilerin yaptığı anayasa ile yönetiliyoruz hâlâ. Memlekette “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen yasalar” var. “Bayram” yapıyoruz da, ne bayramı, nasıl bir bayram!

Cumhuriyet Bayramı, “Cumhur”un reddettiği bir partinin adını taşıyor! “Çoğunlukçu Azınlık Partisi”. CHP’lilere “Cumhur ne demek” diye sorsanız, size “Halk” diye cevap verirler. “Cumhur” “Halk” ise, “Cumhuriyet Halk…” ne anlama geliyor. “Cumhuriyetçi” deseler hiç olmazsa bir anlamı olacak da, tek parti döneminden miras kalan “Cumhuriyet” Partisi biraz garip kaçmıyor mu! CHP’nin ağababalarının siyasi fantezileri, hukukun üstünde olamaz. Birilerinin gönlü hoş olsun diye, ötekilerin hak ve hukukları böylesine aşağılanamaz. Bir yandan bankaya yönetici atayan öte yandan kendini “devletle özdeşleştiren” bir parti. Özel bir banka yöneten bu parti, hem “Solcu”, hem de “Devletçi” olacak. Sahi bu nasıl mümkün oluyor.

Ya da “6 Ok”un biri “Cumhuriyetçilik”, ötekisi “Halkçılık”. “Çoğunluk” Müslüman ama peki çoğunluk neden kendi dinini yasama, yürütme ve yargıdan, iktisadi, içtimai, siyasi hayattan tecrit etmek ister! Laiklik Katolik dünyasında referansını İncil’den alan bir sömürü mirası. Peki, bizimle ne ilgisi var! Bunu laikçilere anlatamazsınız!

Bu fikri sefalet içinde “Kuva-i Milliye” ya da “Müdafa-yı Hukuk”un ne anlama geldiğini anlamamız, anlatmamız mümkün değil. Siyasetin manipüle ettiği “galat-ı meşhur”larla kulağa hoş gelen sloganlar üreterek günü kurtarmaya çalışıyoruz.

Anlamak ya da anlatmak, gerçeği söylemek işimize gelmiyor. Çünkü kartondan saraylar yıkılıveriyor. Yukarıdaki makaleyi okuyunca göreceksiniz, “Milli Hakimiyet” diye size Amerikan “Çocuk günü”nü, üzerine Atatürkçülük etiketi yapıştırıp pazarlarlar. Yerseniz “Amerikano İslam” diye size, alamet-i farikaları kaybolmuş, “hormonlu bir İslam” da sunarlar. Namaz kılanlara FETÖ, kılmayanlara BÇG İslamı, vicdana gizlenmiş, “Kalp temizliği” ile soslanmış “Laik İslam”.

Din ve tarih, sağlık ve gelenek “İmage maker”ler tarafında nasıl sulandırılıp magazinleştiriliyor. Tarihe saygı, “Made in England” bir arma, fes şeklinde bir gece lambası, bir köşede cıncıktan bir nargile. Vitrinde dededen kalma akik bir yüzük! Din, seremoni, ikona ve ritüellere boğulacak. Bayram namazı neyine yetmiyor. Hacca gideceğine bir yoksulu giydir, ya da git, farklı bir tecrübe olur. Egzotik bir Orient safari gibi bir şey düşün. Kurban kessen de olur, kesmesen de, bir koyun parası ver gitsin, ne olacak, bu kadar ucuza bir cennet nerede bulursun. Oruç tutacağına yoksulu doyur. Zaten kullanman gereken ilaçların var, vitamin hapları, alman gereken hormonlar var. Hem zaten senin kalbin temiz.

Bakın AK Parti içindeki AKP’liler, İslamlaşmadan söz edenlere “siz kim oluyorsunuz, % 5’likler” diye dalga geçmeye kalkıyorlar ya. Yarın bu “Neo Osmanlıcı”lar, başlarında fes, ellerinde nargile, parmaklarında akik yüzükleri yakalarında Osmanlı arması rozetleri gelip size Osmanlıcılık taslamaya kalkarlarsa şaşmayın. Nitekim Osmanlının yıkılışında çok büyük bir vebale sahip olan İttihat Terakki de Osmanlı idi, Tanzimat paşaları da, Lale Devrini hazırlayanlar da!

Dünyanın birçok yerinde hâlâ gerçeği söylemek yasak, yalan ise özellikle de bugünkü medya ve sosyal medya sayesinde altın çağını yaşıyor..

Selam ve dua ile. 

Bu yazı toplam 983 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar