Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kürecik deyip geçmeyin

Derin Gerçekler

Lütfen bu yazıyı sonuna kadar okur musunuz? Evet, birilerini İTHAM EDİYORUM da, bu durum bugüne has değil, dün de böyleydi, hep böyle oldu. İktidar böyle de muhalefet farklı mı, hep söylüyorum, söz konusu olan ABD ve AB ise AK Parti ile CHP, MHP ile HDP arasında fark yok. Bakınız İstanbul sözleşmesi, Lanzarote, Global Reset , CoVID. Onlara sırtını dayayanlar, onların verdiği destekle ayakta duranlar, varlıklarını onlara borçlu olanlar onlara HAYIR diyemezler. Bakınız Gazze konusunda dilleri yutan İİT üyesi ülke yöneticileri!? Onların Media’ları, onların. Akademisyenleri de öyle davranmak zorundalar. Çünkü buna mecburlar. Zira oltayı yutan balık yem istemez.

“Kürecik” derken, Uzay’da gezinen “Mavi Küremizden söz etmiyorum. Bugünlerde herkes “Uzaylılardan söz ederken, çoğu insan bizim de bir “Uzaylı” olduğumuzu düşünmüyor. “Uzay’da başka canlı var mı?” diye merak ediyor da, mesela “Can nedir?” diye sormuyor., “Zamanda yolculuğu” hayal ediyor da, “Zaman nedir?” diye sormuyor. Müslümanım diyor da, “Arz” ve “Arş nedir diye sorsanız bilmezler. “Mars’da hayat var mı” diye merak edenlerin çoğu, dünyamızdaki diğer canlılar hakkında bilgi sahip değildir ve onları çoğu kişi merak da etmez mesela. Ya da “Rical-ül Gayb”, “Melek”, “Cin”, “Şeytan” hakkında fazla bilgi sahibi olmasa da, türbe ziyaret eder, cinci birilerini arar, Şeytan’dan korkar, ama Şeytanın peşinden gider. Bir başkadır insanoğlu.

Biz, gerçek dünyamızdan, İns’in Şeytan’larının başımıza bela ettiği şu Kürecik üssüne gelelim. “İncirlik” çok daha büyük bir bela da, aslında artık bu üslerin hepsi, irili ufaklı birbiri ile alakalı. “İncirlik’le aslında “ocağımıza incir diktiler” de, farkında değiliz.

Hiç kimse dünyada, (şu üzerinde yaşadığımız mavi kürede) olup-biten şeyleri, görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir. İnsanları Kürecik hakkındaki ilgi ve bilgisi de sanki, Mavi küreye nispetle Kürecik kadar olsa gerek. Siyasiler, insanların cahilliklerini, kurguladıkları algılar, sanal gerçeklerle, politik hamaset ve magazinle geçiştiriyorlar.

Erdoğan’a göre “Kürecik ‘teki radar merkezinin ülkemizin güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi bağı irtibatı yoktur ve olamaz.” “Malatya'da yer alan Kürecik radar üssü, tamamen ulusal güvenliğimiz gereği kurulmuş olup NATO müttefiki ülkelerin halklarının güvenliğine hizmet etmektedir”. Erdoğan İstanbul'daki Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı'nda böyle dedi. Bu üs, Türkiye’deki, bölgedeki ABD ve NATO üsleri, otonom, kara, hava ve deniz sistemleri ile entegre olarak çalışıyor. Erdoğan’a Kürecik hakkında doğru bilgi verilmediği anlaşılıyor. Çünkü Kürecik radar istasyonunun görevi, tespit ve takip verilerini, Romanya ve Polonya'da bulunan bir Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması (THAAD) sistemi olan uzak füze savunma sistemine iletmektedir. Proje Kasım 2010'da düzenlenen Lizbon NATO Zirvesi'nde geliştirilmesi kararlaştırılan Füze Savunma Sistemi’nin bir unsurunu oluşturan Erken Uyarı Radar’ı olarak, bölgedeki diğer füze sistemleri ile entegre olarak çalışacaktı.

Bu üssün “tüm ittifak üyelerini kapsayan bir balistik füze savunma sistemi” olarak inşası, ilginç bir şekilde Ankara hükümetine talep ettirilmişti. Türk hükûmeti kendi topraklarında erken uyarı radar sisteminin kurulmasını onaylarken, radar istasyonunda toplanan tüm bilgilerin NATO üyesi ülkeler tarafından kullanımına açık olması konusunda da “ısrarcı(!?) olmuştu. Bu kararın yürürlüğe girmesi Abdullah Gülün Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde oldu.

Bunu şöyle düşünmek gerek. KKTC’de bizim bir askeri tesisimiz var. KKTC güvenliği söz konusu olduğunda Türkiye üzerinden KKTC hükümeti bu bilgileri ayrı bir hattan paylaşacaktır. Bu anlamda Kürecik dataları, Global network üzerinden, eş zamanlı İsrail ve Ukrayna tarafından da paylaşılacaktır. Dahası, zaten Kuantum bilgisayarlarla networke bağlı her türlü bilgiler doğrudan paylaşılabilmektedir. Bunun dışında Starlink’ler ve yüksek irtifa uyduları arasında da askeri bir network üzerinden tüm dünyadaki sisteme dahil askeri üsler ve sistemler arasında bir paylaşım söz konusudur. Evet, bu anlamda, bütün kanatları ile siyasileri, bürokratları, istihbaratçıları, akademisyenleri, Media mensuplarını itham ediyorum.

Bize sıradan bir “Radar üssü” olarak aktarılan askeri üs gerçekte “NATO füze savunma sistemi” (European Phased Adaptive Approach, EPAA) dir. Yani eğer aktifleştirilmek isteniyorsa ve İran İsrail’e füze fırlatacak olursa, bu üsten alınacak bilgilerle, sisteme bağlı tüm askeri üslerden füze savunma sistemleri aktif hale getirilerek hedef vurulabilir. ABD Ordusu (USARMY) ve ABD-Avrupa ortak ordusu (USAREUR) tarafından ortaklaşa inşa edildi. Bu üssün ikizi ise “AN/TPY-2 radarı” adı ile Japonya’da inşa edildi.

Eylül 2011'de İran, Ahmedi Nejat döneminde Kürecikte erken uyarı radarının kurulması konusunda Türkiye'ye nota vermiş ve bir savaş durumunda İsrail'i İran füze saldırılarından korumaya hizmet edeceği endişesini dile getirmişti. Associated Press o zaman bu haberi şöyle duyurmuştu: “Ahmedinejad, ‘Füze savunma kalkanı Siyonist rejimi savunmayı amaçlıyor. Bir gün bize karşı harekete geçmeleri halinde füzelerimizin işgal altındaki bölgelere (İsrail) düşmesine izin vermek istemiyorlar. Bu yüzden onu oraya koydular.’ dedi.

Radar istasyonunun kontrolü, Avrupa Aşamalı Adaptif Yaklaşımı (EPAA, European Phased Adaptive Approach) çerçevesinde NATO Komutanlığına verildi. Bu Radar üssündeki bir takım tesisler mobil hale getirilebilmektedir. Kurulu radar, “Raytheon Integrated” savunma sistemi donanımına sahip uzun menzilli, çok yüksek irtifa Aktif faz protokolü ile donatılmış İleri Teknolojiye sahip X-Bandı interaktif bir gözetleme radarıdır.

Bakın bu erken uyarı radarı, lamı cim’i yok “ABD Ordusu'na aittir ve ABD Avrupa Ordusu tarafından işletilmektedir”. Üssün Güvenliği ve sivil personel ihtiyacı Türkiye tarafından sağlanırken, ABD ve Avrupa’dan gelen 50 kadar teknik personel üs’de görev yaparken, Üssün yönetim merkezi Almanya’dadır. Burada bu üs alanında daha önce de, Rusya’yı izlemek üzere, İncirlik üssü ile entegre çalışan başka bir radar üssü bulunuyordu. Sinop’taki atom bombası başlıklı füze sistemi ile bu kaynaktan gelecek bilgilere göre aktifleştirilecekti. Bizler, ancak Domuzlar körfezi krizinde, Küba’daki benzer Sovyet füzeleriyle, Sinop’taki Amerikan füzeleri takas edildiğinde bu olaydan haberdar olduk. Yani Kürecik, sadece İran, Ukrayna ve İsrail ile ilgili değil, bugünkü ileri teknoloji ile donatılan Kürecikteki radarlarla değil, 1960’larda kurulan eski sistem radar ile Rusya’yı izliyordu. Bakın Kürecik'in İran-Türkiye sınırına olan uzaklığı yaklaşık 700 km'dir. Öte yandan Kürecik radarı, varsayılan füze fırlatma alanına makul bir mesafede konuşlandırılmıştır. İran bunu bize karşı her zaman politik bir koz olarak kullanacaktır.

Öte yandan, Şu son Karabağ’daki kriz sırasında ilginç bir gelişme oldu. İsrail ordusu, İHA ve SİHA’ları ile bölgeye geldi, Türkiye ile birlikte Ermenistan’a karşı bir operasyon yapıldı. Türkiye dönüp gelirken İsrail, İran sınırına çok yakın bir mesafede askeri bir üs kurdu.

İsrail’in Baku’ya ilgisi yeni değil. 25 Mayıs 2005’de açılışı yapılan 1768 km uzunluğundaki Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, Azerbaycan Bakü / Sangaçal Terminali'nden Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden geçerek gelen petrolü, Ceyhan deniz terminaline; taşıyan petrol boru hattı ile Ceyhan’dan İsrail’e bir petrol hattı kurulmuştu. Bu petrol ve petrokimya ürünleri bizimkilerin gemileri ile İsrail’e taşınıyor, burada da %25’ine Zorlu enerji’nin ortağı olduğu çevirim santralinden İsrail askeri üslerine mal ve hizmet sunuluyordu. İsrail aslında buradan çok yakın bir noktadan Tahran’ı izliyor olabilir. Hatta Kürecikten daha yakın noktadan İran’daki askeri hareketliliği takip edebilir. İran Cumhurbaşkanının helikopterinin kırıma uğraması ya da Heniye olayında İsrail ve MOSSAD’ın bir rolü varsa, bu kapı mutlaka dikkate alınmalıdır. Kaldı ki İran’ın hemen burnunun dibinde Körfezin karşı yakasında da Afganistan tarafında da Amerikan üsleri yok değil. Şiilerin yönetimde olduğu, burunlarının dibindeki Bahreyn “Dahlan projesi” içinde İsrail’le birlikte hareket ediyor. Körfezdeki Amerikan donanmasında da bu teknik imkanlar mevcut.

O zaman niçin Türkiye’deki tesisler bu kadar önemli? Çünkü Türkiye’yi kendi yanlarında görmek ve Türkiye’yi buna mecbur bırakmak istiyorlar.

İsrail’den kalkıp Türkiye üzerinden Suriye’de operasyon yapan İsrail uçaklarını, giriş yaparken de, çıkış yaparken de ne İncirlik, ne Kürecik görür. “Kedi geçti kedi” ya da “kedidir kedi” denir, siz kediye bakarken, uçaklar geçer gider. 11 Nisan 2012 ‘de bu konu çok haber olmuştu ama bugün internetten bu haberler silindi. “Kedidir kedi, israil uçaklarını izleyen cihazları kapatın!” o tarihten bu güne acı, utanç verici bir hatıradır hatırlayanlar için.

O gün de bakarsınız sosyal media’da misal olarak “hıyar yiyen kedi”, ya da “köpeklerin parçaladığı kedi” gündem olur. Siyasilerimiz de, İsrail’e karşı öfkeli demeçler verebilirler.

Bizim milletin “radar” deyince aklına “Trafikte radara takılmak” geliyor. Media ve eğitim kurumları sayesinde tam bir “cahilleştirme eğitimi” veriliyor. Çünkü “cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün”. Algı yoluyla beyni sulanmış bir çok kişinin, anlatsan da anlamıyorlar. Din, tarih, dünya gerçekleri üzerine ne dersen de, o ezberini tekrarlıyor. Ultra MK ile beyinlerinin kontrolü ele geçirilmiş adeta. Bu “BioHackerler”den önce gerçekleştirildi ülkemizde. Hem de Taa 1970’lerin başında CIA’nın kontrolündeki, “ucuz asker”(!?) olarak kullandıkları yetmiyormuş gibi, CoVID sürecinde de olduğu gibi “ONAM’lı, Bedava Milli Kobay” (!?) olarak kullanıldığımız İlmiye Çığ’ın da başında olduğu “HZİ Vakfı”ndaki deneylerle onlar bu işi ülkemizde başarmışlardı. İlmiye hanım ilmini “Sümeroloji” üzerinde gösterirken, perde arkasında başka haltlar karıştırıyordu!

Türkiye NATO’daki tek Müslüman ülke. Ve en sorunsuz, en çok destek veren ve en büyük risk alan, en düşük maliyetli ülke. 2003'teki Irak işgalinden bu yana, Türkiye ABD ile hem yakın bir temas ve işbirliği içinde oldu. BOP eş başkanı olarak Türkiye ayrıca, Afganistan ve Libya'daki NATO operasyonlarında da, Kosova’da da, Somali’de de ABD kuvvetleriyle yakın işbirliği içinde oldu. Karabağ konusunda İsrail’le birlikte Azerbaycan’da bulundu. Bu arada aklınızda bulunsun diye yazıyorum: Malatya-Tahran 1511 km, Malatya-Hakkari 724 km, Malatya-Şam 686 km, Malatya-Kudüs 1058 km, Malatya-İstanbul 1111.1km, Malatya-Moskova 2.685,1 km..

NATO üyesi ülkelere, balistik ve seyir füzelerine karşı koruma sağlayan üs, Polonya ve Romanya gibi Avrupa’daki bazı ülkelerde kurulan benzer sistemle eş güdüm içinde ve ABD ulusal füze savunma sistemi yanında, kara, hava ve Denizdeki otonom sistemlerle de entegre bir şekilde çalışan AN/TPY-2 erken ihbar ve tespit radarı Kürecik’in de dahil olduğu sisteminin diğer bileşenlerinin komuta ve kontrolü “NATO Hava Komutanlığı” tarafından Almanya’da bulunan Ramstein Üssü’nden yürütülüyor. Kürecik’in bu sistem içinde ayrı ve özel, vazgeçilmez, kilit bir rolü var. Kürecik, “NATO için sistemi ve konumu açısından hayati önemde” olması itibarı ile İran, Rusya ve Kafkaslar’ı görüş alanı içine alan sistem. Buralardan İsrail’e, Avrupa, Amerika’ya bir füze fırlatıldığında bunları görecek ve bölgedeki tüm savunma sistemini harekete geçirecek bir yapıya sahip. Bu arada ABD ve İsrail arasındaki füze savunmasına yönelik ikili anlaşmalar çerçevesinde Pentagon’un Kürecik’ten elde ettiği radar bilgilerini İsrail ile paylaşmasının ötesinde Türkiye ile İsrail arasında, TSK ve MİT arasında, doğrudan ve dolaylı olarak, istihbarat paylaşımını konularını da kapsayan birden fazla protokoller ve bunlara ek protokoller olduğu ileri sürülüyor. Türkiye’nin NATO için önemi Kürecik ve İncirlikten daha fazla. Ama İncirlik ve Kürecik, bu anlamda Türkiye’yi NATO’ya bağlayan, ayrı, özel bir kilit rolü üsleniyor. Küçük bir not daha: TSK diğer NATO üyesi ülkeler gibi, aynı merkezden bilgi alıyor. Yani ayrıcalıklı bir konumumuz yok ve özel bir bilgi almıyoruz. Diğer üye ülke orduları da aynı havuza bağlı. Bunun böyle olmasını da Türkiye istemiş (!?). Biliyorsunuz Kürecik’in bilgilerini Ankara NATO hatları üzerinden alıyoruz. Yani bu tesis “yerli ve milli” değil, imtiyaz ve rüçhan hakkımız da yok.. Bunun için bağımsız, yerli ve milli bir savunma sistemimiz olsun diye Patroit istedik vermediler, bunun üzerinden Rusya’dan aldığımız S-400 füze savunma sistemi de elimizde patlamıştı biliyorsunuz.

HABAT, Karay / Karaim, Hazara, Nuhi yasalar, “Dinlerarası Diyalog”, “İbrahimi dinler buluşması” Arz-ı mevud projesi, Dahlan/Kushner projeksiyonu, Yuhanna Vahyi / Enok’un kitabı, Agartha, Epstein, Global Reset / TransHumanizm / Dijitalizm / 5G, konularına hiç girmeyelim. Evimize, işyerimize kadar girdiler, beynimiz, kalbimiz, midemiz, damarlarımız işgal edildi. Pedefolik, Satanist Siyonistler artık her yerdeler. Ve onları “Tek dünya” hedefine ulaşmak adına Tanrıyı kıyamete zorlamak için yola çıkmış gözüküyorlar. Bütün bu olanları, bu çerçevede okumak ve değerlendirmek gerek ama kim dinliyor ki.. Birileri kendileri kurtarma ve yediklerini hazmetme derdinde. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Uğur Mumcu’nun, Eşref Bitlis’in, Hablemitoğlu’nun ve daha bir çok faili meçhulün faili onun için bulunmaz. Din gününde herşeyin ortaya çıkacağı güne kadar bazı sırlar dünyada kozmik odada kalacak galiba. Amaaan aman, daha söyleyecek çok şey var da! Zaten mayınlı tarlaya daldık, 40. Odanın kapısını araladık, zülfü yâre dokunduk. Neyse, bugünlük de bu kadar. Bir çok şey bize anlatıldığı, gösterildiği gibi değil.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 221 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar