Merve Kavakçı
Küresel dünyanın sonuçları
Sonuçlar bir vakıanın tesbiti sonrasında gelişir. Küreselleşme vakıası da bizim için bir kısmı çoktan fark edilir, önemli bir kısmı da henüz fark edilemez ancak uzun dönemde insan hayatında köklü değişikliklere sebebiyet verecek yeni gelişmeleri bünyesinde barındırmakta. Ulus devletlerin sınırlarının flulaşmış olmasından tutunuz da global ekonominin çarkından istisna tutulabilecek hiçbir yapının ayakta kalamayışına kadar bir dizi yeni değişim, adapte olma fırsatını çok sınırlı bir zaman dilimine kısıtlayarak insan denen varlığı değişime zorluyor.
Değişim, insanın kendini görüşü, konumlayışı itibariyle olduğu kadar dünya ile ilişkisinde de zuhur ediyor. İnsan değiştiği kadar, onu barındıran dünya da değişiyor, dünyası da. Dünyasında kendisiyle olan ilişkisi kadar diğer insanlarla ilişkilerini de yeniden gözden geçiriyor. Kapitalist sistemin çıkmazına işaret eden Karl Marx, insanın tarihi başta olmak üzere her oluşumun, ekonominin baz alınarak okunması gerektiğini söyler. Bugün serbest piyasa ekonomisi tamlaması ile değişimli olarak kullanılan kapitalizm ne denli serbesttir tartışılır. Ortaya koyucusu, -kaşifi de denebilir- Adam Smith’in iddia ettiği gibi “görünmez bir el”in düzenlemesiyle ne denli regüle edicidir, bu da sorgulanır. Darwin misali, ama bu sefer ekonomik pastanın olduğu finans alanında, tabii bir seçimle güçsüzlerin ayıklanacağı bir dünyanın ön okumasını yapar Smith. Sonra da uyarısını yapar: devlet ekonomiden elini ne kadar geri çekerse o kadar iyidir. Bırakın yapsınlar, der. Sistem kendi yağında kavrulacaktır, inancındadır. Güçlülerin sistemi ama. Smith’in bu yaklaşımını lokal skaladan, küresele taşıyınız bugünkü sisteme ulaşırsınız. Güçlülerin ayakta durduğu, güçsüzlerin esamesinin bile okunmadığı tekelleşmeye doğru hızla giden bir dünya ekonomisidir karşımızdaki. Güçlüler dediğimiz de birbirinden bağımsız, egemen ve bir nevi sistemi dengede tutacak ayrışımlar, farklılıklar sunmazlar bize. Tekmişcesine, birkaçtırlar, terazinin bir tarafını bastıracak kadar ağır toplardır. Sonuç itibariyle aynıdırlar.
O güçlülerin karşısında nefes almaya çalışır, küçük ölçekli, kişisel girişimler mesela. Bakkal, marketler zincirine dönüşmeden önce can havliyle isyan bayrağını çeker, örneğin. Çeker çekmesine de bir işe yarar mı...nafile gayrettir... Maliyet fazla, üretim az, müşteri yok üçlü düzlemi üzerinden okur denklemi. Ondandır ki, her şeyin en ucuz, en çabuk, en çok üretildiği Çin’den alınır olmuştur her şey. “İlim Çin’de bile olsa...”nin bile-si, bilelikten çıkmış, iki adım öte olurvermiştir zira. Aşağıdaki bakkaldan bir “koşu” inip ekmek almaya üşenen çocuk, elindeki akıllı telefondan yeni bir apps yani uygulama yükleyiverir bir “an”da. Bakkalın apps’i olsa eve getirilmek üzere ekmek sipariş eder herhalde...ama bakkalın apps’i yoktur. Artık bakkalın ne apps’ine ne de kendine ihtiyaç kalmıştır, ayrıca.
Apps’ler uygulamalar üzerinden yaşanan iletişimler, etkileşimler hayatın kendisine tekabül eder mi diye de sormalıyız, bu küresel zamanda. Ne kazandık, ne kaybettik, neler gidiş geliş yolunda hesaba katıyor muyuz...
yeniakit