Kürt sorunu ne olacak?
Kürt sorunu ne olacak?
Toplumsal ve siyasal sorunlar dinamiktir. Zaman içinde, yeni koşullarda, yeni iç ve dış girdilerle biçim değiştirirler.
Kürt sorunu da bunlardan birisi, belki de en önde geleni...
Bu sorun siyasi açıdan bugün Türkiye'nin gündemine kah terör eylemleriyle geliyor, kah Susurluk ve Şemdinli'de olduğu gibi devletin asayiş tedbirlerinin sistematik bir baskı ve imha mekanizmasına dönmesiyle...
Yine bugün itibariyle bu iki yön adeta birbirini besler hale gelmiş durumdalar.
Şemdinli vari kimi olaylar ya da sivil siyasete bile nefes aldırmayan tutumlar resmi Kürt politikacılarının dilinde şiddeti yükseltmek için bahane haline gelirken, terör hadiselerinin artması, Kürt aydınlarının Le Monde ve diğer batı gazetelerinde yayınladıkları son bildiride olduğu gibi uzlaşmaz tavırları devletin elinde ya da şahin sivillerin dilinde sert asayiş politikalarını doğrulama gerekçesine dönüşüyor.
Demokrasi ve hukuk zemininden ayrılmamaya çalışan, sorunun, özellikle Kürt sorununun her safhasında bu titizlikle demokrasiyi önde tutmaya çalışan kesimlere sivil şahinlerden "Ektiğinizi biçiyorsunuz" gibi eleştiriler gelirken, diğer taraftan ve eşanlı olarak "Devletin ajanı" oldukları suçlaması yöneltiliyor...
Tartışma, Kürt sorununun tanımı, çözümü ne yazık ki ve biraz da kaçınılmaz olarak güncel siyaset ve şiddete hapsoluyor...
Demokrasi, kimlik, haklar, çok-kültürlülük. Bölgede yaşanan sosyolojik ve siyasi kırılmalar bu hapisten nasibini alıyor.
Bu sorunun ekonomiden kültüre, siyasetten teröre ve güvenliğe uzanan çok yönlü, derin ve çok eski bir sorun olduğu açık...
Kürtlerin arayışları ya da isyanları, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, 150 yıl öncesine gider...
İlk Kürt isyanı 1834 yılında baş göstermiş, bu ayaklanmalar fasılalarla bugüne kadar sürmüştür. Malum Osmanlı İmparatorluğu'nda doğu vilayetlerinin geleneksel düzeni, doğrudan padişaha bağlı olan ağalar, beyler ve emirler tarafından belirleniyor ve yürütülüyordu. II. Mahmut döneminde modernleşme hareketinin başlamasıyla, yani 1830'lu ve 1840'lı yıllarda Osmanlı Devleti merkezi hâkimiyetini tesis etmek için doğrudan padişaha bağlı Kürt Beyliklerini ortadan kaldırmış, idari-siyasi egemenliklerine son vermişti
İsyanlar serisi işte bu reform girişimlerine tepki olarak başladı.
Özerkliği peşinde koşan Botan Emiri Bedir Han'ın isyanı bunlardan birincisi oldu. 1834'te patlayan isyan 1838'e kadar sürdü. Ardından 1877-80 Ubeydullah ayaklanması baş gösterdi. Osmanlının son döneminde Kürt İttihat ve Terakki Cemiyeti (1908), Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (1908), Kürt Heyvi Talebe Cemiyeti (1912) gibi milliyetçi dernekler kurulmuş, Kurtuluş Savaşı sırasında Ali Batı, Şeyh Eşref ve Koçkiri isyanları yaşanmış, 1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı, 1935 Dersim ayaklanmaları bunu izlemişti.
Son olarak 1980'lerde PKK hareketi ortaya çıktı.
Bu ayaklanmalar dönemlerine göre aşiretçi, dinci, milliyetçi, hatta modern özellikler göstermekle birlikte Kürt karakterlidir ve Kürt ayaklanmaları olarak karşımızdadır.
Sadece bu tarihî akış bile sorunun ne denli derin olduğunu, her yönüyle 1980'lerin öncesine uzandığını göstermektedir. Osmanlı ve Türk siyasal sistemi bu sorunu sadece asayiş tedbirleriyle alt etmeye çalışmış, siyasi, ekonomik, sosyal adımlardan kaçındıkça sorun derinleşmiştir.
Bu, bugün de devam ediyor...
Ne var ki mazlumun ve zalimin sıkça yer değiştirdiği, haklılığın ve haksızlığın sıkça iç içe geçtiği bir süreçten söz ediyoruz.
Amaçlar, yöntemler, tanımlar sıkça değişiyor. Demokrat ve liberallerin devlet ve örgüt arasındaki sıkışması yoğunlaşıyor.
Buna karşılık demokrasiye her açıdan, her anlamda, her yerde olan ihtiyaç daha keskin hale geliyor.
Dolayısıyla bugünü anlamak için tarihe ve geleneksel devlet politikalarına, PKK'nın tutumu ve durumuna bakmak yetmiyor.
Madalyonun bir de diğer yüzü var, insanlar var, Kürtler var...
Bu, hareketli, değişken, kendi içinde sorun üzerine sorun üreten bir yüz...
Sorun bunu yakalayacak bir siyasi mantığın üretilmesinde"
Aksi halde daha çok canımız yanacaktır"
yenişafak