Hasan Karakaya
Kurtlara merhamet eden, kuzulara acıyamaz!
Okurlarımdan Ziya Çakıcı, Anadolu"da çok sık anlatılan bir "hikâye" göndermiş" Yazısının başındaki "Çoban Ali"nin kurt hikâyesi" ifadesini görünce; "aaa, bildik hikâye" deyip geçiyordum ki, "belki farklıdır" diye okumaya başladım" Gerçekten de farklıymış" Hemen herkesin bildiği "Yalancı Çoban" hikâyesi değilmiş!.. Efendim, okurum Ziya Çakıcı"nın gönderdiği hikâye şu: Çok eski zamanlarda; bütün köylerin olduğu gibi, hikâyemizdeki "birkaç köy"ün ortak derdi de, bir "aç kurt"un saldırıları imiş" Bu aç kurt, köyün "sürü"lerine ve "ağıl"larına dadanmış" Otlayan sürülere saldırır, 10-15 koyunu boğar, içlerinden birini de yemek için sürükleyip, götürürmüş" Geceleri de aynı şeyi ağıllarda yaparmış!..
Köylü perişan!.. Köylü çaresiz!..
Ahh bir çare"
"Köy odaları"nda da, "köy kahveleri"nde de, "tarlada-bayırda" da, hep bu konu konuşulurmuş"
"Ne yapsak, ne etsek de bu kurttan kurtulsak!"
Bir gün, "köyün güngörmüş eski çobanlarından" biri olan Ali, köy kahvesinde demiş ki;
"Ben bu kurda bir çare biliyorum!..
Onun saldırılarını durdurmaya durdururum da, korkum odur ki; bir gün gelir, siz bu kurda sahip çıkar, beni döversiniz!"
Köylüler, "Hiç olur mu öyle şey" demişler;
"Sen bu zalimi yeter ki bizden uzak tut!.. Dile bizden ne dilersen!"
Çoban Ali, köylünün "yemin-billah"lı sözleri üzerine, almış "yeni doğmuş bir kuzu"yu, bağlamış bir çam ağacına"
Çamın dalına da; tam kuzunun hizasında ama "kurdun kafasından geçebilecek" bir demir çember asmış!.. Tabiî, "demir çember"in etrafında "koyun çanları" diziliymiş!..
Zalim kurt, kuzuya iştahla saldırınca; "çanlı halka" boynuna geçivermiş!..
Kuzuyu kapmış kapmasına da, can havliyle kaçarken, "demir halka"nın ipini de koparmış!..
Geldiği gibi, dağlara gitmiş yine!..
"ZAVALLI KURT, AÇLIKTAN ÖLECEK!"
Gitmiş gitmesine de; "boynundaki çanlar" yüzünden hiçbir avına yaklaşamaz olmuş" Öyle ya; her adım attığında "çan"lar çalıyor, "av"lar kaçıyor!..
Düne kadar "zalim kurt" olan hayvan, artık "köylünün maskarası" haline gelmiş!.. "İt kovalar" gibi, sopalarla kovalamaya başlamışlar kurdu!..
Ne yapsın çaresiz kurt?.. "Çan"lar yüzünden hiçbir avına yaklaşamıyor ki!..
"Açlık"tan, "çaresizlik"ten iyice zayıflamış!.. Adeta, "bir deri, bir kemik" kalmış!.. "Dermansızlık"tan, adeta yerlerde sürünmeye başlamış!..
Köylü, ilk başlarda, bu durumdan son derece memnun olmuş" Öyle ya; tarlalarında rahat rahat çalışıyor, geceleri deliksiz uyku uyuyorlarmış!.. Kurt yok, saldırı yok, "kaç koyun telef oldu" kavgası yok!..
Aradan epey zaman geçince, arabalarıyla tarlaya veya şehre giderlerken; eski düşmanları kurdun "açlıktan süründüğünü" görünce, ona "acımaya" başlamışlar!..
Böyle olunca, köy kahvelerindeki sohbetin yeni konusu, "zavallı aç kurt" olmuş!..
"Zavallı" demişler, "aç" demişler, "dermansız" demişler, "bir deri-bir kemik, yerlerde sürünüyor" demişler!..
Ve başlamışlar "Çoban Ali"ye yüklenmeye:
"Sen de çok zalimmişsin!.. Hiç mi merhametin yok, hiç mi acımadın bu zavallı kurda?.. O halkayı geçirdin boynuna, aç bıraktın hayvancağızı!.. İnsafsız!.. Zalim!.. Merhametsiz!"
"Söylemekle" kalsalar yine iyi" Tutup, bir güzel sopa çekmişler Çoban Ali"ye!..
Çoban Ali, "ben size dediydim" dese de nafile" Ağzı-burnu kan-revan!..
"Pestil" vaziyette eve dönünce; "Ben size yapacağımı bilirim" demiş ve ertesi gün, gün ışımadan yollara düşüp, "dermansız kurt"u aramış, bulmuş!.. Sonra da, boynundaki "çanlı halka"yı çıkartmış ve sırtını sıvazlayıp; "Haydi, bana hakkını helâl et ve var git yoluna" demiş!..
Köylü, nice zaman sonra "koyunlarının telef olmaya" başladığını görmüş ve durumu anlayıp, Çoban Ali"ye yalvarmışlar ama, nafile!..
Geçmişler ola!..
BUNLAR DEĞİL MİYDİ, KUYUMUZU KAZAN?
Okuyucum Ziya Çakıcı"nın gönderdiği bu hikâye, "çok eskilerde yaşayan köylüleri" anlatıyor olsa da, aslında "Günümüz Türkiye"si"ni de çok güzel yansıtıyor!..
Açık söyleyelim: Çok "merhametli"yiz!..
Çok da "yufka yürekli"yiz!..
Daha dün, "gırtlağına sarılıp, öldürmeyi düşündüğümüz" bir insanın; azıcık dara düştüğünü, birazcık zor durumda kaldığını, ayağının tökezlediğini gördüğümüzde, hemen acımaya ve hatta salya-sümük ağlamaya başlıyoruz!..
Yahu, daha dün; bu adamlar değil miydi "senin kuyunu kazmaya" çalışan!..
Bu adamlar değil miydi seni "stadyum"lara doldurup da, canına okumak isteyen?..
Bu adamlar değil miydi, seni "fişleme listeleri"ne yazıp, sürekli "taciz" ettiren?..
Ne çabuk unuttun;
"Geceyarısı operasyonları"yla yatağından kaldırılıp, "elleri kelepçeli" karakollara götürülerek "işkence"lere uğradığını?..
Ne çabuk unuttun;
"Örtülerimizle okumak istiyoruz" diyen minnacık yavrunun coplattırıldığını, yerlerde sürüklettirilip, "incecik bileklerine kelepçeler" geçirildiğini?..
Sana "vampir" diyenleri, "ur" diyenleri, "yarasa" diyenleri ne çabuk unuttun?..
Eğer birileri uyanıp da "deşifre" etmeseydi; senin namaz kıldığın "cami"leri bombalayacaklarını, senin paranla alınan "jet"leri düşüreceklerini, "okuduğun yazarları" tutuklatacaklarını, bu ülkede işlenen "faili meçhul cinayet"leri ve "asit kuyusunda yakılan" insanları ne çabuk unuttun ki, bugün "merhamet"e gelmiş, onlara acıyorsun?..
Tamam, merhamet "iman"dandır ama, unutma ki, "merhametten maraz doğar"mış!..
Sen kalkmış, acıyorsun onlara;
"Aylardır hapisteler!.. Onların da eşleri, çocukları var!.. Onlar evlerine, evleri onlara hasret!.. Yeter bu kadar tutukluluk!.."
İyi de, babam;
"Babasız kalan çocukları" niye düşünmezsin?..
Ya da; "çocukları öldürülen babalar"ı, "gözü yaşlı anaları"?..
Onlar, yüreklerine "taş" mı bassın?..
SERİ KATİLE BİLE ACIDILAR YA!
Ben de bu milletin "merhamet"ini anlayamıyorum" "Vahşi kurt"un, tıpkı bir "seri katil" gibi hayvanları telef ettiğini unutup, "acımaya" başlayan köylüler gibi, bizim insanımız, şimdi de "İzmir"deki seri katile acımaya" başlamış, iyi mi?..
İzmir"e "kâbus dolu geceler" yaşatan Hamdi Ayri adlı "katil"in, kafalarına sıktığı kurşunlarla "3 kişi"yi öldürdüğünü unutan halkımız; katilin, "Bodrum"da bir kızı sevdiği ama ondan yüz bulamadığı" için bu cinayetleri işlediğini öğrenince, "vah garibim" demeye başlamış; "keşke sevdiği kıza kavuşsaydı!.."
Pes!.. Bu kadarına pes!..
İşte bu merhamet,
"Maraz" getirir!..
Hani, neredeyse;
"Bırakın da sevgilisine kavuşsun!" diyecekler!..
El insaf!..
Oysa adam, tam bir suç makinası!.. Daha önce "15 gasp ve 40 ayrı soygun" yapmış, hiç kimse umursamıyor!.. "Her cinayet öncesi 8 bira içiyor"muş, "alkol almadan cinayet işleyemiyor"muş, yani tam bir "sapık", tam bir "alkolik" ve tam bir "ruh hastası" ama, yufka yürekli halkımız, yine de acıyor ona!..
Neymiş?.. "Sevgilisi" varmış da, yüz bulamadığı için "yüreği yaralı"ymış!..
Bu kadar da merhamet olmaz!..
ACI DA; KİME ACIYACAĞINI BİL!
Ne hazin değil mi?..
Halkımız, zaman zaman "kime ve neye acıyacağını" veya "kime ve neye kızacağını" da bilmiyor!..
Geçenlerde, Haşmet Babaoğlu bir haber aktarmıştı köşesinde" Şöyleydi:
"Milas Yatağan duble yol çalışması sırasında 38 metre boyunda, tonlarca ağırlıktaki 300 yıllık ağacın kesilmesi gerekti. Bu sırada yolun trafiğe kapanması, işine gücüne gitmek zorunda kalan vatandaşları çileden çıkarttı!"
Düşünebiliyor musunuz;
Halkımız, "3 asırlık ağacın kesilmesi"ne kızmıyor, çileden çıkmıyor da, "yolun bir süre kapanması"na kızıyor!..
Sorarım size;
Bu tür insanlar; "toplumun gencecik fidanları"nın darağaçlarında sallandırılmasına, ellerine tutuşturulan tabancalarla birbirlerini öldürmesine hiç kızar mı?..
Alın işte, "yufka yürekler" yine girdi devreye" "12 Eylül Darbe Anayasası"ndaki "Geçici 15. Madde" kaldırılıp, "Evren ve cuntacı arkadaşları"na yargı yolu açıldı ya; "yufka yürekliler korosu" başladı cayırtı kopartmaya:
"93 yaşındaki bir adamı yargılayıp da hapse mi atacaksınız?.. Adamın bir ayağı zaten çukurda!.. Ölümün eşiğindeki adama, hiç hesap mı sorulur?"
Öyle ya, hepimiz unuttuk;
Öğleden önce "Solcu"lara, öğleden sonra "Ülkücü"lere verilen "aynı silah"la bu ülkede "5 bin fidan"ın birbirlerini öldürdüğünü, hepimiz unuttuk!.. "Evren ve cuntacı arkadaşları"nın, "asmayalım da besleyelim mi?" diyerek, "52 fidanı darağacında sallandırdığını" da unuttuk"
Şimdi kalkmış, onların "yaşlılığına" acıyoruz!..
Peki, "gencecik fidanlar" ne olacak?..
Yapmayın Allah aşkına;
İşte bu merhametten "maraz" doğar!..
Korkarım ki; "Çoban Ali"ler bu saldırılardan bıkıp, bir gün "kurdun çanlı halkası"nı çıkarır da, "Ergenekon kurtları"nı serbest bırakıverir!..
O zaman, Çetin Doğan"lara, Dursun Çiçek"lere, Kenan Evren"lere ve "seri katil"lere acımak neymiş, görürsünüz!
Pişman olursunuz ama, iş işten geçer!..
==================
11 mi büyük, 72 milyon mu?
Biliyorum; "Bu da soru mu?" diyeceksiniz... Haklısınız, eğer "doğuştan cahil"seniz, sorar öğrenirsiniz, kaçın kaçtan büyük olduğunu... Amma velâkin, eğer "okumuş cahiller"den iseniz, inatla savunursunuz "11"in, 72 milyondan daha büyük" olduğunu!..
CHP de bunu yapıyor şimdi... "Anayasa değişikliği paketi"nin Köşk"te onaylanmasından sonra "72 milyonun onayı"na sunulmasını engellemek için, meseleyi Anayasa Mahkemesi"nin "11 üye"sine götürecekmiş!.. Götürüp; "11"in, 72 milyondan daha büyük olduğunu" ispatlayacaklarmış!.. Eğer "değişikliğe iptal" kararı çıkarsa, "11"in büyük olduğu", eğer "onay" kararı çıkarsa, "72 milyon"un büyük olduğu" anlaşılacak!..
Bu adamlar;
"Ya hesap bilmiyor, ya da hiç dayak yememiş" diyeceğim ama, o kadar "sandık dayağı" yediler ki, haddi-hesabı yok!..
O halde, "hesap bilmiyor"lar!..
Eğer bilselerdi, "milletten daha büyük güç olmadığını" kabul ederler ve böyle bir "ispat inadı"na girişmezlerdi!..
"Doğuştan cahil"lere eyvallah...
"Okumuş cahil"lerden Allah korusun!..