İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Kuzey Irak-Türkiye flörtünün sebebi ne?

Türkiye'nin "domino etkisi" olarak nitelenen Ortadoğu'ya yönelik öngörüsünün ilk örneği Filistin'di. İsrail'deki seçimlere, Filistin'de Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın görev süresinin bitişine işaret edilerek, bir "yakın tehlike"den söz edildi. Endişe gerçek çıktı. İsrail Gazze'yi harabeye çevirdi, akılalmaz bir vahşet sergiledi. Gazze'de ateşkes uygulanamıyor ama saldırılar şimdiden durdu.

Seçime bağlı domino etkisinin ikinci aşaması Irak. İsrail'de olduğu gibi Irak'ta da seçim var. 18 vilayetin 14'ünde yarın yerel seçimler yapılacak. Benzer bir kriz Irak'ta da çıkabilir mi? İşgalin dışında etnik ve mezhep eksenli acımasız çatışmalar yaşayan ülkede, seçim sonuçları benzer çatışmaların tekrar yaşanmasına yol açar mı? Türkiye'nin bu yönde bir korkusu var. Son gelişmelere bakınca bunun hiç de göz ardı edilmemesi gerektiği ortada.

Çünkü gerginlik tırmanıyor. Sünniler bu sefer seçimlerde ciddi bir sonuç almak istiyor. Kuzey Irak yönetiminin etkinlik alanı daraltılmaya çalışılıyor. Bağdat yönetimiyle K. Irak yönetimi birbirine sert sözler sarfediyor. Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Mesut Barzani'yi "ayrılıkçı" olmakla suçlarken Barzani de ona "diktatör" diyor. Bağdat, merkezi yapıyı güçlendirerek K. Irak'ı adeta köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Barzani'nin sözlerine özellikle dikkat etmek gerekiyor. "Musul'da gözümüz yok" diyor artık. Seçim sonuçları da bunu gösterecek gibi. Daha önce Sünnilerin veto etmesi nedeniyle Musul'da yerel temsil Kürt partilerin eline geçmişti. Bu sefer tam tersi olacak gibi. Sünniler daha da ileri gidip, Celal Talabani'den sonra Irak Cumhurbaşkanlığı'nın da kendilerine verilmesini istiyor.

Bağdat yönetimi, uzunca zamandır K. Irak'ta kendi silahlı güçlerini oluşturuyor. Bölgede yaşayan farklı etnik yapıdan insanları silah altına alıp yine bölgede görevlendiriyor. Bu da Barzani yönetiminin nüfuz alanını daraltıyor. Barzani birlikleriyle bu birlikler arasında gerilim kaçınılmaz gibi. Bir süre sonra Bağdat'ın merkezileştirme çabalarına K. Irak'tan nasıl bir reaksiyon gelişeceğini kestirmek şimdiden tahmin edilebilir.

Başka neler oluyor?

Türkiye, ABD ve Irak arasında K. Irak merkezli bir üçlü komuta şekillendirme çabası var. Bu üçlü mekanizmaların şimdiye kadar pek işe yaramadığını gördük. Ama bu sefer Kürt partilerin PKK'ya açıkça "Irak topraklarını terk et" çağrısı yapması, üstelik bu çağrıyı K. Irak'ın gücünün azaldığı bir dönemde yapması, bölge yöneticileri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hiç olmadığı kadar yumuşadığı bir dönemde yapması dikkat çekici.

PKK adına yapılan şu açıklama olayın ciddiyetini ortaya koyar nitelikte; "Türkiye'ye, PKK'ya karşı Erbil'de istihbarat bürosu açılmasını öneren kişinin Hoşyar Zebari gibi bir Kürt olması kabul edilemez. Iraklı Kürt liderlerin Türkiye ve ABD'nin yanında PKK'ya karşı savaşmaları onların sonunu getirecektir. PKK'nın tasfiyesine yönelik olarak Türkiye ile işbirliği yapan Iraklı Kürtler ihanet içindeler. Iraklı Kürt liderler, (Mesut Barzani ve Celal Talabani) PKK'yı ne karşılığında Türkiye'ye sattıklarını açıklamalılar. Bu anlaşmaya imza atanlar PKK'nın en büyük düşmanları olduklarını ve gereken cevabı alacakların bilmeliler.."

Zebari'nin "Bir yıl önce nerdeydik, şimdi nerdeyiz. Şimdi hareket zamanı" diyerek, "Yeni bir iklime girdik. Sizin zayıf bir partneriniz değil, güçlü bir ortağınız olmak istiyoruz" ifadesini kullanması, Barack Obama yönetiminin "Irak'tan 16 ay içinde çekilme" planlarıyla birlikte değerlendirildiğinde bazı şeylerin gerçekten de değiştiğine işaret ediyor.

Tam da bu sırada Irak Şiileri'nin K. Irak'a karşı cephe aldığını görüyoruz. Şiiler, artık ülkenin kuzeyine "Kürdistan" demeyeceklerini, "Kuzey Irak" diyeceklerini açıkladılar. Hem Bağdat yönetimi, hem Sünni Araplar hem de Şii Araplar, dikkatlerini K. Irak'a yöneltmiş durumda. Bunların ABD'nin çekilme takvimiyle belirginleşmesi, daha sonraları neler olabileceğine dair güçlü işaretler sunuyor. K. Irak yönetiminin işte bu dönemde PKK konusunda daha istekli hareket etmesi, Türkiye ile arasını düzeltmeye girişmesi dikkat çekici.

İlginç bir durum daha var: Bu "ortak olma" isteğini aynı cümlelerle daha önce Fransa'dan, İtalya'dan ve İspanya'dan da duyduk. Bugünlerde sadece Irak değil, AB ülkeleri sırayla gelip Türkiye'ye, "bölgede sizinle işbirliği yapmayı değil, ortak olmayı istiyoruz" diyor.

Seçimler, Kuzey Irak yöneticilerinin Türkiye'ye yaklaşımındaki dikkat çekici değişiklik, PKK konusunda işbirliğinin dışında Kerkük meselesi de Türkiye'nin isteklerine paralellik arzeden bir sürece girdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kerkük'teki bütün tarafları Türkiye'ye çağırırken Türkiye Kürtler'in Kerkük taleplerini on yıl erteleyen bir proje önerdi. Kerkük'teki tarafların olumlu karşıladığı öneri karşılığında Türkiye, K. Irak petrollerinin dünya pazarlarına geçişi için bir koridor öneriyor. Buna da "petrol karşılığı toprak" deniyor.

Seçim sonuçları Kürtler'le Sünni Araplar arasında yeni bir nüfuz mücadelesi başlatabilir. Merkezi yönetimle Kürt yönetimi arasında gerilimlere yol açabilir. Bu da tahminlerin ötesinde krize yol açacaktır. Özellikle Musul'da olabileceklerden korkuluyor. Türkiye'nin işaret ettiği endişe de işte bu. Ama şunu açıkça söyleyebiliriz: Kürt yönetimi için, ABD işgalinden bu yana varolan rahatlık bundan sonra olmayacak. Bu haldeyken Kürt yönetimi için Türkiye'ye yaklaşmaktan başka seçenek yok gibi.

Yeni Şafak

Bu yazı toplam 866 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar