Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Mağduriyet yok; ciddî bir uyumsuzluk giderildi; o kadar!

Son siyasî gelişmeler hemen her mahfilde konuşuluyor ve genelde, sanki birilerine bir mağduriyet yaşatılmış gibi bir hava estiriliyor. Halbuki, ‘keşke olmasaydı’ dedirten bir burukluktan öteye bir durum söz konusu değil.. Ve her makam-mansıb gelir-geçer ve, mezarlıklar, yerleri doldurulamayacak olduğu sanılanlarla doludur.

***

Unutulmasın ki, henüz 15 yıl önce, dönemin C.Başkanı A. N. Sezer ile Başbakan Ecevit arasında, MGK Toplantısı’nda kitap fırlatmalara kadar varan ve sonra Ecevit’in hemen dışarıya çıkıp, ‘c.başkanının kendisine terbiyesizce davrandığını’ açıklamasıyla sadece ekonominin değil, sosyo-politik yapının da dibe vurduğu günler yaşandı bu ülkede..

Kezâ, daha önceki C.Başkanı S. Demirel’in, Merve Kavakçı Hanım’a karşı yaptığı seviyesiz  ithamları da geçelim; Erbakan’ı kenara koyduktan sonra, Tansu Çiller’e bile, -meclis aritmetiği açısından 276 rakamını aşıp, 290’a varan bir destek olmasına rağmen-, ‘Ben başbakanlığı istediğime veririm, demokrasi sayısal ağırlığa değil, siyasal ağırlığa bakar..’ gibi ‘inci’ler ürettiği 19 yıl önceleri de hatırlayalım.

***

Siyaset, sadece insan toplumunun yönetilmesi san’atı olarak anlaşılmaz arapçada.. At bakım ve biniciliğiyle meşgul olan kişiye de aynı kökten gelen kelimeyle ‘seyis’ denir. İyi ya da başarısız seyisler daima vardır.

Bir de, vak’anüvislerin notlarında, ‘Bugün yaman siyaset oldu..’ ibaresi geçtiğinde anlarsınız ki, o gün savaşta, yüzlerce-binlerce kelle kesilmiştir.

Başarısızlıkla sonuçlanan 2. Viyana Kuşatması’ndan sonra, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kellesinin uçurulması başta olmak üzere nice sadrâzamlarınki de ayrı hikaye..

Siyasetçinin bir bayramlık hil’ati (gömleği) vardı, bir de idâmlık..

Yani, iqbali de, idbarı da olan cazibeli bir meşgaledir, bizde siyaset..

***

M. Kemal’in de, biraz zorlukla karşılaşınca, ‘Bu iş, behemehal yerine getirilecektir. Amma, ihtimal ki, bazı kelleler koparılacaktır’ diyerek, İstiklal Mahkemeleri denilen ve hukukla-adâletle hiçbir ilgisi olmayan organlar ve diğer cinayet şebekeleri aracılığıyla neler yaptırdığı bir korkunç safhadır tarihimizde.. Ki, o  dönemin arşivleri henüz de tamamiyle açılmamıştır; eğer kaldıysa..

10 yıl hizmet eden Başvekil Adnan Menderes ve iki Bakan’ının hukuk adına alçakça öldürülüşlerinin üzerinden ise henüz 55 sene geçmekte..  

***

Böyleyken.. Bugün yaşanan nedir?

Müdahale edilmezse tablonun daha da çetinleşeceği bir durum sözkonusuydu. O durumda, hele de son 20 senesi çetin mücadelelerle dolu 40 yılı aşkın bir siyasî geçmişi olan Tayyîp Bey ile sırf liyakatine güvenerek önce başdanışmanlığına, sonra Dışişleri Bakanlığı’na ve sonra da -hiçbir siyasî mücadele vermediği halde- Başbakanlık makamına getirdiği Ahmet Bey arasında, giderilemeyen ciddî bir yönetim uyuşmazlığı meydana geldiği anlaşılıyor.

İkisinden birinin ayrılması gerektiğinde kimin gitmesi lâzım gelirdi?

Bereket ki konu, şahıslara ve ülkeye zarar vermeden atlatılmıştır. Ortada bir mağduriyet yoktur. O makamlara getiriliş yolu normal idiyse, ayrılma da o kadar normal karşılanmalıdır.  

***

Bu ayrılma da daha önce görülen nice örneklerde olduğu üzere, ağır suçlamalarla yapılsaydı mı, daha iyi olurdu?

Davutoğlu, ‘Her şey milletin gözleri önünde cereyan etti’ diyor.

Bu söz doğru olmasa gerek.. Perde gerisinde olan bitenlerden millet ne biliyor ki? 

Bu satırların sahibi de bildiklerinin büyük bir kısmını dillendirmez; fitne zamanlarında yangına odun taşımanın vebalini düşünerek..

***

Bir de serzeniş..

Ahmet Bey, kararını açıklamasının hemen ardından, Konya’ya, hemşehrilerinin arasına gitmekle mağdur edildiği ya da gövde gösteri yapmak istediği gibi bir görüntünün ortaya çıkmasına fırsat vermeseydi, keşke... 

stargazete

Bu yazı toplam 977 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar