Merve Kavakçı
Makulün ölçüsünü koyabilmek
Haklar diskuruyla gelen tartışmaları bir kere daha hatırlama zamanı. Kobani eksenli olaylar vesilesiyle, bu seferki tartışma makul şüpheli kavramı etrafında şekilleniyor. Konu şu: Yapılacak yeni düzenlemeye göre polis bir yerde, bir kişide şüphe uyandıracak bir şey görürse ve bu, makul şüphe sınırları dahilinde ise hemen duruma müdahale edebilecek. Aslında bu yeni bir tartışma değil, güvenlik çağına girdiğimizden beri insanlığın bir çok pratikte karşılaştığı bir durum. Bu durumla beraber gelen bir de dilemma var. Yani aslında çözümü de olmayan bir konu. Teorisyenler çözüm üretilemediği için de zaten paradoksal olarak nitelemişlerdir bu haklar diskurunu.
Makul şüphe değişikliği ile güvenlik güçlerine arama alanını genişleten düzenleme savcılıktan arama kararı çıkartılmaksızın şüpheli görülen kişi ve kişilerin aranmasına imkan sağlayacak. Sayın Başbakan’ın da ifade ettiği gibi, geçtiğimiz hafta Kobani protestoları çerçevesinde öldürülen gençlerin katilleri gibi, benzer vahşetlere imza atan kişiler, bu yeni uygulama ile akıllarındakini yapamadan durdurulabilecekler. Burada amaç kötülüğe engel olmak, felaketi defetmek, iyiliği tesis ve temin etmek.
Ancak bu söylendiği kadar kolay olmayan bir şey de. Zira madalyonun diğer yüzü, başka bir dünyaya açılıyor aynı zamanda. O da özgürlüklerin kısıtlandığı ve vatandaşlık haklarının güvenlik adına azaltıldığı bir alana işaret ediyor. Bir tarafta güvenliğin sağlanması ile gelen hayatı huzur içinde idame ettirebilme hakkı, daha açık bir şekilde örneklerle ifade edersek, sabah evden çıkıp akşam dönmeden kafanıza bir kürsünün isabet etmemesi hakkı, veya üzerinize sopalarla saldırılarak, öldüresiye dövülmemeniz hakkı veya hunharca katledilmemeniz hakkı da denebilir buna, diğer taraftan da bunlar ve benzeri haklarınızı kullanabilmeniz için sonunda size bir başka haktan vazgeçmeye de götürebilecek olan “güvenlik” hakkı çatışması.
Yani aslında hepsi kendi bünyemizde, içimizde olan hakların bir karşı karşıya gelişleri. Yaşama hakkımız, konuşma hakkımız, organize olma ve etme hakkımız, protesto yapabilme hakkımız, bütün bunlar bizim vatandaşlık haklarımız, doğrudur. Ancak göz ardı edilmemesi gereken şudur ki, bunlar kadar güvenlik hakkı da bizim hakkımızdır. Yani aynı vatandaşların, aynı insanların hakkıdır. Hem özgür olacağız, dilediğimizi yapacağız, hem de bizim bu özgürlüklerimizi yaşayabileceğimiz güvenli bir ortam mevcut olacak. Yine bizim için!
İşte bu, ikincisinin tesis edilebilmesi için makul şüphe kavramı gündeme girdi. Şimdi soru şu: Bunu istismar edenler çıkacak mıdır? Hiç şüphesiz. Hele ülkemiz gibi, şeffaflık ve hesap verilirliği henüz içselleştirememiş bir sistemde, keyfi uygulamalar, makulün kilosunu, gramını karıştıranlar da olabilecektir.
yeniakit