Selâhaddin Çakırgil
Mardin, Muş, Bingöl, Ahlat ve Tatvan’dan esintiler -3-
(Önceki iki yazının sonu ve sonuncusu olarak..)
Muş- Alparslan Üniversitesi’nde 24-26 Mayıs günleri tertiblenen’15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye’ konulu uluslararası sempozyumdan sonra, 26 Mayıs sabahı erkenden, bir otobüsle Bitlis üzerinden Ahlat’a doğru yola çıkıldı; Arab ülkelerinden, Orta Asya’dan, Afrika’dan konuklarla birlikte.
Yolda giderken Afrikalı bir Müslüman, güzel bir kaside okudu, pek anlamasak da… Daha sonra Faslı olan bir berberî genç akademisyen de, bir şiir… Sözleri arasında bir-iki yerde Erdoğan geçiyordu. ‘Sizi çok seviyoruz, ümmetin gözleri sizin üzerinizde.. Erdoğan gibi bir kahraman lideriniz var..’ diyormuş..
***
Ahlat, Van Gölü’nün kuzeyinde, Selçukluların 1071- Malazgirt Meydan Savaşı’nda Bizans’ı yenilgiye uğratmasından sonra Müslümanların Anadolu’da asırlarca süren ve İnşaallah sonuna kadar da devam edecek olan hâkimiyetindeki köşe taşlarından bir yer..
80-100 km. kadar uzaklıktaki (ve Anadolu’da Ağrı Dağı’ndan sonraki en yüksek dağ olan) Sübhan Dağı’nın karla kaplı muhteşem gövdesiyle gölün maviliği ve arazinin yeşilliği çok güzel bir manzara teşkil ediyor. Sübhan Dağı’nı seyrederken hâfızamda yarım asır öncelerde. Malazgirt’teki askerliğim sırasında, o dağın tepesine 3-4 arkadaşla çıkıp uyku tulumlarıyla üç gün geçirdiğim sahneler canlandı gözümün önünde.
Ahlat, göl kenarında 25 bin kadar nüfusuyla sessiz, sâkin, bahçeler içinde, sessizlik isteyenler için ideal yerlerden denilebilecek düzenli, ferah bir yer..
Burada Selçuklular’dan kalma câmi, kümbet ve mezarlar var, özellikle büyük bir alanı kaplayan mezarlık bir tarih hazinesi. Tabiî, mezar taşlarındaki kitabeleri okuyabilmek şartıyla.
Biraz daha ilerde Bizans veya daha eski dönemlerden kalma, kayalar oyularak yapılmış 500 kadar olduğu söylenen mağaralar ve diğer tarihî kalıntılar…
Ancak, Kültür ve Turizm Bakanlığı bu mıntıkayı kendi haline terketmiş gibi. Diğer yerlerdeki antik Grek ve Roma çağı kalıntılarına gösterilen ilgi burada yok. Halbuki, hattâ Selçuklu dönemi mimarîsini hatırlatan ve restore edilip hizmete bile konulacak çapta yıkıntı-kalıntılar da var.
Ahlat’da fazla bekleyemiyoruz. Çünkü, Cuma namazını Tatvan’da kılmayı kararlaştırmıştık.
***
1930’lara aid bir fotoğrafta bir demiryolu istasyon binası ve 6-7 evden ibaret olduğu görülen, şimdi ise 100 binlik bir şehre dönüşen Tatvan’a vardığımızda, binlerce insanın Cuma namazı için camie doğru aktıkları görülüyordu.
Yörenin bu mütedeyyin halkıyla gönül bağlarımızı böylece daha bir muhkemleştirdikten ve de öğle yemeğinden sonra, Muş Havaalanı’na doğru hareket ve İstanbul’a dönüş…
***
Orman ve Su İşleri Bakanı VEYSEL EROĞLU Bey’e:
Tatvan’ın coğrafî konumunu biliyorsunuzdur, elbette... Van Gölü sahili ile batısında sırtını dayadığı dağ silsilesi arasında bir şehir... Bu şirin şehir için, sırtını dayadığı o dağların çalılık şeklindeki bitki örtüsü, âdetâ bir akciğer hükmünde..
Bölge geçmişte yaşanan acıların hatırasıyla hemen tahrik edilebiliyor. Süleyman Demirel’in, 1994’lerde, ‘Bana, asker köy ve orman yaktı dedirttiremezsiniz..’ sözünü de hatırlarsınız herhalde.
Şimdi, Tatvan’da halkın kulağına bir propaganda zehri akıtılmış; şehrin sırtını yasladığı o yemyeşil çalılıkların,-‘orman ıslahı’denilerek- yok edileceğine dair... Güya, asıl niyet de, teröristlerin barınağı olmasını engellemek imiş..
Tatvan Orman Md.lüğü’nde çalışan bir memur da bu ‘cinayet’ planını güya duymuş ve halka yaymış.. Halk da, şimdi haklı olarak nasıl bir tepki vereceğini tartışıyor.
Bu iddiayı aktaran öğretmenden, o memura tlf. edip o konudaki iddiasının doğruluk derecesini, -yalan olması halinde sorumluluğunun olacağı hatırlatmasını da belirterek- bir daha sormasını istedim. Karşı taraf, hemen yan çizmeye başladı; ‘Öyle diyorlar..’ diye.
Bu yönde herhangi bir plan yazı sözkonusu mudur, net bir şekilde açıklama yapılmalıdır. Ortaya çıkabilecek bir takım tahriklerden sonra kimse, ‘Haberimiz yoktu!’ demesin.
İlk planda, sizin şahsınızda, Bakanlığınızın veya başka birimlerin de bilgi ve dikkatlerine arz olunur.
stargazete