Abdurrahman Dilipak
Merkel, Luther gibi bizi “Deccal” mi zannediyor!
Türkiye ile yatıp, Türkiye’yle kalkıyorlar. Türkiye hiçbir zaman bu kadar Avrupa’nın gündeminde olmamıştı.
Almanya seçimlerinin 2. konusu ABD ile ilişkiler. Schulz; Merkel’i “Trump’ın uysal kızı” olmakla suçluyor ve kazanırsa Almanya’daki ABD’ye ait nükleer başlıkları ülke dışına çıkaracağını söylüyor. Bunu nasıl yapacağını söylemiyor tabii, çünkü yapamayacak. ABD bunu Schulz istiyor diye yapmaz. Kendi isterse yapar.
Avrupa’da Türkiye demek, aslında “Türkiye Cumhuriyeti”nden daha fazla şey ifade ediyor. Mesela “İslam” demek, mesela “yabancı, öteki, düşman” demek. “Gog-Magog” demek, “Anti Chirist” demek. Vatikan’ın haçlı fikriyatının referans olarak kullandığı kaynaklara bakın, ya da Luther’in bu konudaki düşüncelerine bakın bunu hemen göreceksiniz.
Geçen gün Hristiyanlıktaki Exorcism, “Cin çıkarma” konusunu yazdım, Gülse Birsel’den Ertuğrul Özkök’e, sol Kemalist laikçilere kadar belli kesim sazan gibi atladı. Ama umarım bu L’exorcisme ve Demonizm konusunu hiç olmazsa internetten araştırmışlardır. Bunlar akvaryum balıkları, dünyayı o cam havuzdan ibaret zannediyorlar. Bilmedikleri bir konu onlar için “yok” hükmündedir. “Var” diyenler, hayal görüyordur. Çünkü gözlerini kapadıklarında dünya gecedir onlar için.
Luther’e göre, Gog-Magog, yani bizdeki Yecüc-Mecüc’ler Türklerin soyundan gelir.. Anti Chirist (Deccal) de bu taifedendir.
Prof. Dr. Hikmet Tanyu’nun “Luther’in (1483-1546) Türklerle İlgili Sözleri” konulu bilimsel bir makalesi vardır. Makalenin tamamına internetten erişmek mümkündür.
Bu konudaki ilk görüşe “Pedagogische Gedanke” adı verilmektedir. Aslında bu görüşler Alman Lutheryenlerinin şuuraltını, genetik bakış açısını gösterir. Bu görüşler kendi içinde çelişkili ve tutarsızdır aslında.
Temel bakışları itibarı ile Almanlar bu “ifrid”i (Cin azmanı) yakalayıp, kontrol etmek ve kendi yanlarına alarak hizmetlerinde, düşmanlarına karşı kullanmaktır. FETÖ projesi de buydu, BOP da buydu. NATO’ya alınmamız da böyle bir şeydi, AB kapısında bekletilmemizin aslı da bu. Cini şişede tutup ehlileştirmek isterken cin şişeden çıktı. Hepimizin Ertuğrul Özkök, Ayşe Arman, Gülse Birsel, F.Gülen, Kılıçdaroğlu olmamızı istiyorlardı olmadı.
Onlara göre Türkler “der Türke, als eine Zuchtrute Gotes” ‘Tanrının kırbacı, dayak değneği’. Bu düşünceye göre Tanrı Türkleri, “Hıristiyanlara ceza versin, onları yola getirsin diye gönderdi. Bunun için onlara karşı savaşmak mümkün değildir, buna boyun eğip, sabretmek gerek. Fakat Tanrı ilerde, onların (Hıristiyanların) çektikleri cezayı kafi görecek ve Türkleri geri çekecektir. Türklerin hiçbir zaman bütün Avrupa’yı ele geçirecekleri düşünülmemiştir.” Yani kuzuların vadide toplanması için bir “kurt tehlikesi” görevi görüyor. Yani çocukları korkutmak için kullanılan bir “öcü” rolü yükleniyor Türklere. Bir “dış düşman” metaforu sözkonusu. Bizden ayrılırsanız Türkler gelir sizi ham eder. Sürüden ayrılmayın mesajı veriliyor Türkler üzerinden. “Türk” bir ırk olarak değil “anasır-ı İslam” olarak tesmiye ediliyor. Lozan’da da bu böyledir.
“der Türke als ‘Anticrist’” (Deccal olarak Türk) imajı halk arasında çok daha yaygındır. “Önce Tevrat’ta, sonra da İncil’de bildirildiğine göre, dünyanın sonu gelmeden önce, bir Anticrist gelecek, onlara işkence yapacak, öldürecek, kiliseleri yıkacak, fakat hemen bunlardan sonra bizzat İsa gelecek, geride kalıp kurtulanlar için büyük bir mahkeme kuracak, suçlu ile suçsuzlar birbirinden ayrılacak ve ebedi huzur başlayacak! Bunun için Türklerin gelmesine sevinmeli, çünkü ebedi huzurun yakın olduğu böylece anlaşılmış olacak. Dinler Tarihinde buna eschatologisch (eskatologis) “Endzeit” veya “son devir” diyoruz.
Tanyu’ya göre Türk düşmanlığının arkasında bir dini politika da bulunmaktadır. Buna göre “Türk İmparatoru da Tanrı tarafından gönderilmiştir (Obrigkeit von Gott), kötü bir iktidar da olsa ona itaat edip katlanmak gerekir”. Tanyu, Luther’in bunu bir “taktik meselesi” olarak gördüğü fikrindedir. “Artık ‘Haçlı Seferleri’ Politikası eskisi kadar başarılı olamıyor, halk para ve asker yardımı toplayan papazlara, yani kiliseye inanmak istemiyor. Luther bu memnuniyetsizliği Katolik Kilise’ye karşı iyi kullanıyor, Türklere karşı değil, Papa’ya karşı savaş açmalı, diyor. Böylece, Papa’ya karşı aldığı cepheyi desteklemiş oluyor.”
Luther daha sonraki fikirlerini değiştirir ve bu defa tekrar, “Evet Türklere karşı savaşmalı” der. Türkler hakkında realist görüşler kuvvet kazanmaya başlar, ama bu defa da dini motif zayıflar. Yani batılıların kafası karışıktır. Türkler Tanrının gazabı mı, taktiksel bir öcü mü, gerçek bir düşman mı, bu belli değildir. Ama herkes kendine göre Türkler üzerinden dini ve siyasi bir söylem geliştirir.
Bazı Hristiyan topluluklar “Türklerin ‘Anticrist’ olmadıklarını, böylece onlarla savaşmanın mümkün olduğu” fikrindedir. Buna karşı taktiksel olarak “Türk düşmanlığı” fikrinin canlı tutulması gerektiğini savunan Hristiyanlar da vardır. Tanyu’ya göre “Luther’in dostları, bilhassa bazı Protestan prensler ve dükler, Luther’in ilk fikirlerini beğenmezler, Türklere karşı durulmazsa, onlar Almanya’ya girerek, hükümranlıklarını ve dolayısıyla rahatlarını yıkabilirler.” Luther bu süreçte dostlarını kaybetmemek için, fikrini değiştirir ve Türklere karşı savaş taraflısı olur.
Luther, daha sonra bizdeki 7-8 Hasan Paşa mantığı örneğinde olduğu gibi “Papa’nın yaptığının aksini yapmak ve daima ona karşı olmak” fikirindedir. Tanyu bu durumu makalesinde şöyle açıklar: “Papa’nın gizlice Türklerle anlaştığına dair rivayetler gelir. Daima Papa’ya karşı olan Luther, derhal fikir değiştirir, bu defa da onun aksine, Türklerle savaşmaya karar verir.
Martin Luther, 1517’de Wittenberg’de Schlosskirche’ye 95 maddelik bir bildiri (These) astı. Bu bildiride Katolik Kilise ve Papa’ya çatılmaktadır. Muhtemelen 34. maddede ise, Türklere karşı savaşmaya izin verilmez, bunun günah olduğu belirtilir, çünkü Türkler, Tanrı tarafından gönderilmiş varlıklardır. Bu bildiri karşısında Papa bir kararname yayınlar. Burada Luther›in kilise duvarına astığı 95 maddeden 20 kadarı tenkit edilir. Bunlar arasında, Türklere karşı savaşılmaz tezi de vardır. Bu tezlerden dolayı Luther aforoz edilir, görüldüğü yerde öldürülmesi emredilir. Papa bu Aforizname’de dine aykırı, sapık düşüncelerini açıklamış olduğu inancındadır.
Bakın, Alman düşüncesinde, “Türk Meselesi” siyasi olmadan önce dini bir meseledir. Katolizm ve Protestanlık hareketinin temelinde Kataşizm kadar önemli bir konudur bu. Bunu anlamadan siyaset üretmek mümkün değildir.
Kendinizi Merkel’in yerine koyun, Schulz’un yerine koyun. Luther’in memleketinde siyaset yapıyorsunuz. Bizim tatlı su aydını, akvaryum balığı gibi laikçi entelektüellerimiz işe bir de bu açıdan baksalar, ve biraz okusalar ne iyi olur.
Yarın da size, Tanyu tercümesi ile Luther’in “Türkler” makalesini yayınlayayım da, “Türklere karşı savaşta ve dualarında Türkler nasıl yer alıyor, nasıl meydan okuyorlar, ihtar ve ikazlarda bulunuyorlar bize” görün. Selâm ve dua ile.
yeniakit