Meseleleri doğru zeminde tartışmak
Türkiye medyasında yer aldığını görmediğim -yer almışsa gören veya duyan biri hatırlatabilir- iki önemli hadise, aynı gün meselâ Yahoo.com'da bile yer alıyordu. ABD'de 16 şehirde aynı anda yapılan operasyonda çocuk fuhşu organize eden 345 kişi tutuklanıyor.
Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, ABD'de 300.000 civarında çocuğun çocuk fuhşunda kullanıldığını ortaya koyuyor. Kaçırılan ve İstismar Edilen Çocuklar İçin Millî Merkez Müdürü Ernie Allen, "Bu, 21. asrın köleliğidir." diyor.
Bir diğer haber ise şöyle: ABD'de 10,8 milyon civarında çocuk alkol kullanıyor -Türkiye'nin en mühim meselesi olarak ikide bir "alkol yasaklanması" (!) haberlerini manşete çeken Hürriyet Gazetesi, ABD'nin ne kadar lâik olduğu konusunda sevinebilir- ve bu çocukların yarıya yakını, alkol kullanmaya yetişkinlerin tesiri altında başlıyor. Ama -Hürriyet'e kötü haber- ABD yönetimi, bundan memnun değil. Memnuniyetsizliğin sebeplerinden birisi olarak, alkol kullanan çocuklar, her yıl binlerce ölüm ve yaralanmayla sonuçlanan trafik kazaları yapıyor.
Bu iki haberi niye yazdım? Türkiye'de maalesef meseleler kendi zemininde ve ilmî temellerde tartışılmıyor. Menfaatlerle birleşen ideolojik temayüllerin gözleri perdelemesi ve gerçeğin önünü tıkamasının yanı sıra, cehalet ve tek taraflı bakış, meseleleri doğru değerlendirmeye mani oluyor. Meselâ, bazı liberallerimiz için Batı ve Batı Medeniyeti sanki dünyanın sonudur ve Türkiye'nin muhtaç olduğu her güzellik âdeta oradadır. Bu noktada gözden kaçırılan iki husus var. Birincisi, Batı toplumunun hiç de bize anlatıldığı gibi olmaması bir yana, her şeye rağmen ferdî refah insan hayatı için her şey olmadığı gibi, yukarıdaki iki haberin bile bize anlattığı bir gerçek olarak, Batı toplumu ahlâkî çöküntü yaşıyor. İnsan hakları raporlarına bakanlar, meselâ kadınlara cins ayrımcılığının en fazla ve hem de sistematik biçimde yapıldığı, kadın haklarının en fazla çiğnendiği, en fazla yetişkin kadın ve kız çocuğu cinayetlerinin işlendiği iki ülkenin ABD ve İngiltere olduğunu göreceklerdir. İkinci olarak, Batı medeniyetini değerlendirmek için sadece ABD ve Avrupa'ya değil, bütün dünyaya bakmak gerekir. Çünkü, dünyanın mevcut halinden en fazla sorumlu olan Batı'dır. Yüzde 80'in rağmına yüzde 20'ye maddî refah sağlama, bir medeniyeti aklamaz.
Bununla alâkalı ve üzerinde ayrıca durulması gereken bir diğer mesele ise, ahlâkın menşei konusudur. Din'i redde ve inkâra dayalı iddialara ne hikmetse sarılıveren İsmet Berkan, ahlâkın kaynağı hakkında Türker Alkan'ın da katılıverdiği hayret verici bir hüküm veriyor: "Esasen Kant'tan beri biliyoruz ki, 'iyi, doğru ve güzel'in kaynağı din değildir. 'İyi, doğru ve güzel'in kaynağı bizatihi insanın doğasıdır. O yüzden de, ahlâkın kökeninin insan hakları olduğu anlayışı genel kabul görmüş anlayıştır artık." Şu cümle, kaç yanlışı birden barındırıyor: (1) Milyarlarca insan, herhalde tebaiyetleri kendilerine mutluluk getirdiği için asırlardır Din'e ve bir peygambere tâbi olurken, arkasından birkaç kişinin ya gittiği ya gitmediği bir filozof olan Kant'ın görüşü neden kabul etmemiz gereken bir hüküm olsun? (2) Kant, ahlâkın kaynağı olarak insanın doğasını kabul ediyorsa, aksi düşünen pek çok başka filozof olduğu gibi, ahlâk felsefesi Batı'da en çok tartışılan meselelerden biridir. Neden Kant'ınkini genel geçer doğruymuş ve herkes tarafından kabul edilmiş gibi sunuyoruz? (3) Kant, ahlâkın menşei insanın doğasıdır derken bile, acaba bu "doğa"nın menşei olarak neyi kabul ediyordu? (4) Acaba, meselâ İslâm'a göre din ile insanın "doğası" arasındaki münasebet nedir, bunu hiç düşündük mü? (5) Ahlâkın kökeninin insan hakları olduğu anlayışının genel kabul gördüğünü İsmet Berkan'dan başka iddia eden var mı, hele halâ milyarlarca insan bir dine tâbi iken? (6) Haydi bugün böyle bir iddianın genel kabul gördüğünü varsaysak bile, asırlarca başka türlü inanılmış, gelecekte nasıl inanılacağını bilmiyoruz, öyleyse bugünkü kabul mutlak doğruymuş gibi nasıl sunulabilir? Bu konu, üzerinde daha etraflı durmayı hak ediyor.