"Muaviyeler de Ebuzerler de Hep Olacaktır"
‘Makam nimetlerini hoyratça kullanan Muaviyeler de, onların karşısına dikilen Ebu Zerler de hep olacaktır’
Dünya Bizim’den Enes Yaşar, Ali Şeriati’nin Ebuzer kitabı hakkında yorumlarını paylaştı.
Ebuzer (r.a)... Zulme, haksız kazanca başkaldırıyı; zevk-i sefaya, lezzete ve huzura tereddütsüz tercih ederek ömrü boyunca yalnız yaşamayı göze alabilen bir sahabe o. Zalim karşısında susmayı reddederek çölü kendisine gözü kapalı mesken edebilenlerden birisi. Gözü kara, fedakar ve vefakar...
İşte bu sebeple Ali Şeriati'nin Ebuzer kitabı da bizim için önemli olan bir eser. Öyle ki bu kitap çürümeye yüz tutmuş yaşamımızı modern dünya diye adlandırılan bir zaman diliminden, Asr-ı Saadet devrinin tozlu yolları arasına ulaştırır. Adeta sayfaların arasında mesafeler bir çırpıda eriyiverir. Ve bizler satır aralarında yürüdükçe tekdüze bir hayatın benimsetilmeye çalışıldığı bir dönemden, Ebuzer (r.a)’in hayatı içerisindeki yerimizi alırız. Belki de bu kitap, günümüzün kanayan yaralarıyla okunduğu için bizleri sıradanlaştığımız hayatın içerisinden çekip çıkarıverir.
Ebuzer (r.a)'i aşağı yukarı hepimiz biliriz. Hiç bilmiyorsak bile Peygamber Efendimizin “yalnız yaşar, yalnız yürür ve yalnız ölür” hadisine mazhar olduğunu duymuşuzdur. İşte Ali Şeriati de bizlere bu hayatın bilinmeyen yanlarını biraz daha aralar. Ve günümüz şartlarında kapitalizm canavarının dişlilerinden sıyrılabilmenin yollarını Ebuzer (r.a)’in hayatıyla gösterir. Aynı zamanda Asr-ı Saadet döneminde dahi sınıf kavramını yürürlüğe sokmaya çalışanların var olduğunu bizlere gösterir.
Şeriati’nin bu kitabını okudukça Ebuzer (r.a)’in bu oluşumu engellemek için neler yaptığını daha da iyi idrak edebilecek olan okuyucunun, o dönemin mal biriktirme hırsıyla günümüzdeki şartları karşılaştırma imkanını daha rahat bulacağı kesin. Öyle ki Ali Şeriati'nin bahsettiği Muaviye olayıyla, İslam’ın hak mücadelesinin o günden bugüne kadar hiç değişmediğini fark edebilmek hiç de zor değil bizler için. Nitekim Ali Şeriati’nin yazdıkları, bir maziye dair şeylerden oluşmaz. Anlatılanlar, ezelden ebede kadar sürecek olan hak-batıl savaşından kesitler içerir. Ve Ebuzer (r.a)'in hayatını okurken fark edeceğimiz en önemli unsur da sanırım dünya döndüğü sürece birilerinin makamlarının tüm nimetlerini hoyratça kullanırken birilerinin de zalim hükümdarlar karşısında dik durmaya çalışması olayıdır.
Bu durum kitapta ise daha çok Ebuzer (r.a) ile o dönemin sermaye sahipleri arasında geçer. En çok dikkat çeken kısımsa Ebuzer(r.a)'in, Şam'a gitmesinin ardından Muaviye'nin yeşil sarayı için çalıştırılan binlerce insanın hakkını savunması olayıdır sanırım. Nitekim Ebuzer (r.a), Muaviye'ye bu olayda net bir tavır alır. Ve eğer bu sarayı halkın parasıyla yaptırıyorsa İslam âlemine ihanet ettiğini, yok eğer kendi parasıyla yaptırıyorsa israf yaptığını söyleyerek kenz karşısında durur. Bu vakayı okuduğumuz vakit insan kendine sormadan edemiyor tabi: Acaba hangi birimiz bugün bu onurlu davranışı yarın korkusu olmadan sergileyebilir?
Ebuzer (r.a) ve onun gibilerin hayat hikayelerini okuduğumuzda bize düşen
İtiraf etmek gerekirse Ebuzer (r.a)'in hayatını okudukça zihnimizde yumaklaşan düşünceler bir yandan da çözülüyor aslında. Peygamber efendimizle olan konuşmaları, seferleri, zor durumdaki insanlara yardım etmesi ve zulme rıza göstermemesi gibi olayları okudukça Ebuzer (r.a)’i biraz daha yakından tanıyoruz. Ve kitabın sayfaları arasında konuk olduğumuz saadet asrının huzuru, kitap hiç bitmesin hissine uyandırıyor bizlerde. Çünkü halihazırda sağ çıkamayacağımız bir dünyadaki gafletimizi ancak bu kitabın içerisindeyken fark edebiliyoruz. Ve kitabın içerisindeyken geçiyor yanımızdan Efendimiz, kitabın içerisindeyken gece vakti Hz Ömer'le kimsesizlerin yardımına koşuyoruz ve kitabın içerisindeyken mal mülk biriktirme ihtirasından uzaklaşıyoruz.
Ayrıca Ebuzer (r.a)'in bunun yanı sıra fetihlerde de asla geri durmadığını biraz daha yakından görüyoruz. Hatta onunla birlikte Kıbrıs'ın fethine katılıyoruz. Fetih dönüşü Şam’da mücadelemize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sonrasında yeni yeni fetihlere yelken açıyoruz. Ve sürgün yıllarında ise çölün ortasında bir başımıza kalıyoruz. Fakat biliyoruz ki yapayalnız değiliz aslında. Allah ve Resulü yanımızda. Bu düşünceler içersindeyken bir yandan da onun hayatından kendimize pay biçiyoruz tabi. Bari kitabın içerisindeyken, hazır Ebuzer (r.a) ile olma fırsatını yakalamışken bu sözleri edebilelim. Yoksa bu sözleri dahi edecek cesaretimiz kalmayacak. Nitekim Ebuzer (r.a) ömrü boyunca beldelerin İslam’la müşerref olmasını ve İslam kılınan yerlerin de İslami bir anlayışla yönetilmesini isterken, bizler düzenin içerisinde kaybolup gidenler haline geliyoruz.
Şüphesiz ki Ebuzer (r.a)'i en iyi tanıyan Peygamber Efendimizdi. Ve onun Ebuzer (r.a)’e “acı da olsa gerçeği söyle, Allah yollunda seni kınamalarından çekinme” sözünü, Ebuzer yaşam felsefesi haline getirmişti. Bu nedenle de ölene kadar hiç kimseden çekinmedi. Yaptığı hatalardan da yüz çevirmesini bilerek... İşte Ali Şeriati de bizlere bu minvalde bir Ebuzer (r.a) tanıttı bizlere.
Müslüman olmak için Mekke'ye yapılan yolculuk, Müslüman olduktan sonra Yesrib ve Şam'a yapılan yolculuklar, Ehli Suffa hayatı, çöle sürgüne gönderilişi bizler için bu nedenle biraz daha önemli. Ve bu nedenle de Ebuzer (r.a) ve onun gibilerin hayat hikayelerini okuduğumuzda bizlere düşen biraz oturup tevekkül etmek ve kendimize İslami düzen için neler yapabiliriz sorusunu yöneltmek olmalıdır sanırım.