Ahmet Taşgetiren
Muhafazakâr Camianın Gündemi
Muhafazakâr camianın buluşma zeminleri bir çok soru ile hareketleniyor. İşte bazıları:
-Babacan ve Davutoğlu’nun şansları var mı, ne kadar?
-Babacan ve Davutoğlu’nun ilişkileri nasıl? Birleşme ihtimalleri var mı? Birleşmeme ihtimallerinin ağırlıklı olduğu söylentileri ne kadar doğru ve bu neden kaynaklanıyor?
-Babacan ve Davutoğlu’nun partileşmelerinin Ak Parti’ye etkisi ne olur? 2023 seçimlerinde Ak Parti için risk söz konusu mu?
-Babacan’ın Türkiye insanının liderlik profili içinde karşılığı var mı? Ya da Babacan açısından alışılmış liderlik profillerini dengeleyecek başka bir liderlik hazırlığı mı söz konusu? “Eşitler arasında birinci olma” konumu, sürdürülebilir bir konum mu, diğer eşitlerin baskın olma durumunda kaos, ya da birincinin güçlendikçe “başat lider” olabilme ihtimali nasıl tolere edilebilir? Batı’da son zamanlarda gelişen aradan çıkıp ipi göğüsleme imkanı Türkiye’de ne kadar mümkün olabilir?
-Davutoğlu’nun nerede karşılığı var, Babacan’ın nerede? Babacan ve Davutoğlu için Ak Parti bünyesinde ikenki icraatları izahı gerekli bir bagaj oluşturmakta mıdır?
-Abdullah Gül, Babacan hareketinin neresinde duruyor ve Davutoğlu’na yönelik mesafede, Gül’ün etkisi var mı? Babacan’ın birlikte hareket ettiği eski Ak partili bakanlardan oluşan kadro bir avantaj mıdır, bagaj mı?
-Davutoğlu kimlerle hareket ediyor ve bu birliktelik yeni bir siyasi hareket için yeterli olur mu?
-Babacan ve Davutoğlu’nun ayrı parti girişimleri “Dava”ya ihanet sayılır mı? Babacan – Davutoğlu çıkışları, Fazilet’in içinden Ak Parti’nin çıkışına mı benzer, Ak Parti içinden Mumcu ve Şener’in ayrılışına mı?
-Ak Parti’nin önce 31 Mart’ta Ankara, Adana, Antalya gibi büyük şehirlerde, sonra 23 Haziran’da çok daha dramatik biçimde İstanbul’da kaybetmesinin sebepleri nelerdir?
-Muhafazakâr ailelerin çocuklarının anne-babalarından farklı siyasi yöneliş içine girmeleri ve özellikle de Ak Parti’ye karşı mesafe koymaları nedendir? Ayrıca bu eğilim ne oranda kalıcıdır?
-Bu seçimde Ak Parti’ye mesafe koyan kesimler, Ak Parti’nin bünyesinden çıkacak siyasi oluşumlara yönelebilirler mi? Babacan veya Davutoğlu’nun bu noktadaki şansı nedir?
-Her iki hareket, Ak Parti’de yaşanan problemlerin analizini yapmış mıdır? Ak Parti’de yaşanan problemler siyasetin doğasından mı, muhafazakar çizginin ürettiği siyaset tarzından mı, ya da kişisel karakterlerin oyun oynama şeklinden mi kaynaklanmıştır? Yeni oluşumlarda bu problemlere yol açmayacak supablar geliştirilebilir mi?
-Ak Parti’de yola birlikte çıkanların ilişkilerinde kopma nereden kaynaklanmıştır? Siyasi ahlak sorunu söz konusu mudur? “Misyon duyarlılığı” söylemde var olan ama yolculukta ıskalanması kaçınılmaz olan bir şey midir?
-Ak Parti’de “Misyon” ile “Çıkar” nasıl bir ağırlık paylaşımı içindedir? Ne kadar “çıkar” “misyon” hüviyetine bürünmüştür, veya ne kadar “Misyon” “Çıkar” haline gelmiştir, salt “misyon” için Ak Parti’yi idealize edenlerin oranı nedir, ya da onlar nasıl bir toplumsal kategoriyi temsil etmektedir?
-Ak Parti yola çıkarken Türkiye için nasıl bir toplumsal profil oluşturmayı hedeflemiştir, bugün geldiği noktada yüzde 50 artı 1’i bulmayı amaçlarken, nasıl bir toplumsal ayrışmanın uzantısı haline gelmiştir? Ve bu sistem içinde bunu telafi edip, yeniden 2002 sosyal profilini inşa hedefine yönelmek mümkün müdür? Ya da Ak Parti – MHP ittifakı, “Türkiye ittifakı”nın neresine düşmektedir?
***
2002’de “Türkiye muhafazakarları” adına bir şansın yakalandığı doğrudur. Özal’ın yakaladığına benzer. Özal o işi, sonunda partiyi kaybederek hüzünle tamamladı. Ak Parti 17 yıldır iktidarda. İktidarına bir şey olmadı henüz. Ama bir pırıltı kaybı yaşadığı açık.
“İtiraz”ın en etkilisi de yola birlikte çıkan insanlardan geliyor. Yani itiraz edilenler de edenler de birbirini çok iyi tanıyor.
İnsan bazen düşünüyor: Bir odaya kapatsak şu yola birlikte çıkıp ayrışanları da birbirini kıran kırana ve “misyon ekseni”nde sorgulasalar. Kişileri aşıp, değerler öne çıksa. Yani “Allah hepimizi görüyor” imanıyla bakılsa meseleye. Türkiye için bakılsa, İslam dünyası için bakılsa, insanlık için bakılsa… Herkes eteğindeki taşı dökse, herkes zaruretlerini anlatsa…
***
Biliyorum “uçuk” şeyler bunlar. Ama bunlara “uçuk” dememiz bile bizim bir yerlerden başka yerlere geldiğimizin işareti değil mi?
Abdurrahman Dilipak diyor ki dünkü yazısında: “Birileri Reisi Pelikancıların karargahına götürebiliyor, ama koskoca bir kitle bu rezalete dur deme konusunda Reise sesini duyuramıyor nasıl oluyorsa!” (Yeni Akit, 14 Ağustos 2019)
Yaaa, nasıl oluyor bütün bunlar?