Abdurrahman Dilipak
Mukaddese tecavüz
Dine karşı saldırgan tavır ve üslub özgürlük değil, özgürlüğe karşı bir tehdittir.
Özgürlük kutsala tecavüzün bahanesi olarak kullanılacak olursa, hiçbir mü’min bunu kabul etmeyecektir.
Bir başkasına olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemelidir.
Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi bizim başkasına yapmamamız gerek.
Hürmetler karşılıklıdır. Bir başkasının mukaddesine karşı hakaret etmeyelim ki, onlar da bizim mukaddesimize karşı düşmanca bir dil kullanmasın..
ABD’deki 3 Müslüman öğrencinin şehid edilmesi konusunda iç ve dışarıdaki malum çevreler sessiz kalmayı tercih ettiler. Obama ve BM Genel Sekreteri’nin tepkileri çok geç geldi. Erdoğan’ın uyarısının bu konuda etkili olduğunu düşünüyorum.
Birtakım çevreler konuyu park tartışması ile sulandırmaya çalışsa da, saldırganın sosyal mediadaki profili İslamifobia konusunda güçlü bir kanıt olarak gözler önünde duruyor.
Eğer bu saldırganlar etkin bir şekilde caydırılmayacak olursa, Siyahilerden sonra Müslümanlar da sokağa dökülebilir.. Müslümanlar tahribat yapmadılar ama, büyük bir kitle, saldırıya karşı kitlesel olarak güçlü bir şekilde “hayır” dediler. İslam dünyasında da giderek artan ve büyüyen bir tepki söz konusu..
Müslümana ve mukaddese tecavüz konusunda herkesin daha dikkatli olması gerek. Bu konuda özellikle basının çok dikkatli olması ve dili düzeltmesi gerekiyor.
Amerika’daki saldırı konusunda batı basını kafasını kuma gömdü. Charles Hebdo saldırısı konusunda aynı media ayaktaydı.
ABD’de saldırıya uğrayanlar Müslüman değil de, Yahudi olsaydı bu tepkiler nasıl olurdu? Herhalde kıyamet kopardı.
Birilerinin Müslümanları inançları yüzünden aşağılamaktan ve dışlamaktan, onlara yönelik düşmanca, saldırgan eylem, dil ve üslubtan vazgeçmeleri gerek.
Dünyadaki birtakım negatif örneklerden yola çıkarak, Müslümanları suçlamak isteyenlerin engellenmesi gerekiyor. Suimisal misal olmaz. Kaldı ki o olumsuz örneklerin kim tarafından niçin ve nasıl örneklendiğine de bakmak gerek. Suçlananlar ile cezalandırılan kesim aynı değil. Negatif örnekler gösterilirken cezalandırılanlar aslında o negatif örneklerden en fazla şikayetçi olan kesimdir.
Düşünsenize aynı ülkede aynı olayda, saldırgan Müslüman kimlikli biri olsaydı ve saldırıya uğrayanlar Yahudi ya da Beyaz Hıristiyan hele de laikçi birileri olsaydı aynı ülkelerin mediasının tepkisi ne olurdu?
Bu son örnekte saldırganın Hıristiyan geleneğinden gelen biri olması Hıristiyanların suçlanmasına sebeb olmadı. Saldırgan Müslüman olsaydı aynı şekilde davranılmayabilirdi..
Media dedikleri, STK dedikleri büyük ölçüde “sahibinin sesi”. Sivil toplum maskeli bir sürü politik organizasyon var.. Trojanlar sadece bilgisayarlarda değil, doğrudan yapının içinde. DERİN ve PARALEL YAPI denilen yapılar sivil görünümlü siyasi organizasyonlar değil mi..
Ne yazık ki, şeffaflık, açıklık, eşitlik, katılımcılık, çoğulculuk birileri tarafından makyaj malzemesi gibi kullanılıyor..
Bizim “düşünce suçuna karşı girişim” 20. yılını doldurmuş. 20 yıl. Nerede ise çeyrek asır.. Evet düne göre önemli mesafeler alındı. Hatta dünki ufkumuzla da çok önemli bir gelişme sağlandı. Ama geleceğe baktığımızda, bugünki beklentilerimiz açısından hâlâ yolun başındayız ve gidecek uzun bir yolumuz var. Hâlâ yamalı bohçaya da dönse darbe anasayası ile yönetiliyoruz. Yasalar sorunlu. Yönetmelikler daha da sorunlu, uygulama yani bürokrasi ondan da beter. Emniyeti, savcisi, hakimi, temyizi de malum. Derin devlet yetmiyormuş gibi bir de paralel belası çıktı. Üniversitesi, cemaati, siyasetçisi, işadamı, muhalefeti, sivil toplumu ortada.. Toplum desen gözünü Ankara’ya dikmiş. Kamplara bölünmüş.
Hal böyle olunca önümüzde kolay bir süreç yok.. İçinde bulunduğumuz bölge, uluslararası düzen de işimizi kolaylaştırmıyor..
Charlie Hebdo sendromunun yankıları, artçı tepkileri devam ediyor. ABD’de yaşanan olay, Danimarka’da yaşanan olay sorunun giderek derinleştiğini gösteriyor..
Özgürlük adına kutsala tecavüz devam etmeye devam ederse, bu kriz daha da derinleşebilir inanan insanlar özgürlükten soğuyabilirler.. Olaylar tırmanmaya devam edecek olursa, kazanımlar da kaybedilebilir. Güvenlik kaygıları özgürlükten fedakarlık yapmayı önceleyebilir..
Zor bir süreç.. Herkesin dikkatli olması gerek. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım. Güvenlik ve özgürlüğün çatışması değil, birbirini tamamlayan durumda olması gerek. Selâm ve dua ile..
yeniakit