Müslümanlar açlık ve susuzlukla cezalandırılıyor
Şiddet olayları nedeniyle 2013'te büyük can kayıplarıyla gündeme gelen Myanmar'ın Arakakan bölgesi, yeni bir şiddet sarmalının içine girdi.
Ülkeyi terk etmek için 9 Ocak'ta yola çıkan bir grup Müslümanın, Du Çar Yar Tan köyü yakınlarında Budist bir grubun saldırısına uğraması ve içlerinden 8 kişinin saldırganlar tarafından rehin alınması üzerine başlayan olaylarda, Birleşmiş Milletler (BM) açıklamasına göre en az 48 kişi hayatını kaybetti.
Son olayları dünya kamuoyuna duyuran Fortify Rights'ın İcra Direktörü Matthew Smith, AA'nın sorularını cevapladı.
Smith, 9 Ocak'ta başlayan olayların Myanmarlı yetkililerin köydeki tüm erkekleri yakalama emri vermesi üzerine iyice tırmandığını dile getirdi. Saldırıda en az 40 kişinin öldüğünü kesin olarak doğrulayabildiklerini ifade eden Smith, gerçek sayının bunun çok daha üzerinde olduğunu ancak yönetimin inkarcı tutumu ve engellemeleri sebebiyle net bir sayı vermenin mümkün olmadığını kaydetti. Smith, olayların uzun süredir devam etmesinde de yine bu tutumun etkili olduğunun altını çizdi.
Binlerce Rohingya'nın evlerinden edildiğini hatırlatan Smith, bu insanların sığındıkları yerlerde de insani koşulların çok kötü olduğuna dikkat çekti. Rohingya Müslümanlarının su ve sağlık gibi temel insani ihtiyaçlara ulaşamadıklarını söyleyen Smith, "Hükümet, Müslümanları insani yardımlardan yoksun bırakmayı bir ceza yöntemi haline getirdi" dedi.
Smith, bölgedeki insani durumun düzelmesi için Myanmar hükümetinin Rohingya Müslümanlarına dönük inkarcı politikasının bir an önce vazgeçip bu insanlara haklarını iade etmesi ve bu insanları sadece yerel güvenlik güçlerinden değil bölgedeki şiddet yanlısı Budistlerden de koruması gerektiğini söyledi.
Yönetim suistimallere göz yumuyor
Son olaylarla birlikte şiddet sebebiyle hayatı kaybeden Rohingya Müslümanı sayısının 300'e yaklaştığı dile getiriliyor ancak insan hakları örgütleri, yönetimin şiddet olaylarının görmezden gelmesi ve güvenlik güçlerinin de şiddet olaylarına karışması sebebiyle açıklanan ölü sayısının gerçeğin çok altında olduğuna dikkati çekiyor.
Nitekim, ABD'nin 2012 İnsan Hakları Raporu da Myanmar güvenlik güçlerinin şiddet olaylarında parmağı olduğunu ve pek çok Müslüman erkek ve kadının askeri üslerde zorla çalıştırıldıklarını ortaya koymuştu.
Aynı rapor, Myanmarlı Müslüman kadınların sistemli bir biçimde güvenlik güçlerinin cinsel saldırılarına ve tecavüzlerine maruz kaldığı, yine bu kişiler tarafından insan kaçakçılarına satıldıkları bilgisine yer vermişti.
Myanmar hükümeti bu ve benzeri onlarca raporda yer alan hak ihlallerini görmezden gelmekle kalmıyor, Budist rahip Ashin Wirathu'nun başını çektiği, "Müslümanlara karşı ayrımcılığı ve şiddeti teşvik eden" 969 Hareketi'ne de açıktan destek veriyor.
Başta dini işlerden sorumlu bakan Sann Sint olmak üzere pek çok yetkili Wirathu ve 969 hareketini överken, cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada da Wirathu hakkında "Buda'nın oğlu" ifadesi kullanılmıştı.
Şiddet olayları BM çalışanlarına da yansıdı
Yaşanan şiddet olaylarından BM çalışanları da nasibini alıyor. İnsan hakları ihlalleri konusunda gelen yoğu şikayetler üzerine durum değerlendirmesi yapmak için bölgeye giden BM Özel Raportörü Tomás Ojea Quintana'nın aracı öfkeli kalabalık tarafından sarılmış, Myanmar yönetimi ise olayı izlemekle yetinmişti. Quintana, güvenliğinin sağlanmadığı gerekçesiyle soruşturmasını tamamlamadan ülkeyi terk ederken, Myanmar yönetimi de kalabalığın Quintana'ya mektup ve hediye vermek için etrafını sardığını ileri sürmüştü.
1982'de çıkarılan yasayla vatandaşlık hakları ellerinden alınan Rohingya Müslümanları, Bengal Körfezi boyunca uzanan bölgede yaşıyor ve 55 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 1'ini oluşturuyorlar.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (BMMYK) verilerine göre, ülke içerisinde yerlerinden edilmiş Rohingya sayısı 140 bin. Can güvenlikleri olmadığı için ülkelerini terk eden Rohingya sayısı da yüz binlerle ifade ediliyor.
İnsan kaçakçılarının hedefi haline geldiler
Kendilerini ülke dışına kaçıracak kaçakçılara verecek parayı bulabilenler, kalabalık ve derme çatma botlarda günler süren deniz yolculuğu sonrasında şanslı olanlar Bangladeş, Malezya, Endonezya ve Avustralya'ya gibi çevre ülkelere sığınırken, pek çoğu da ya hastalıktan ya da botlarının batması sonucunda hayatını kaybediyor.
BMMYK, sadece 2012'de botlarının batması sonucunda ölen Rohingya sayısının 500 civarında olduğuna dikkati çekmiş ve Hint Okyanusu'nu "en ölümcül su sahası" ilan edilmişti.
Başka ülkeye sığınmak için yola çıkan Rohingyaları bekleyen tehlike bununla da sınırlı değil. Yolculuk sırasında Taylandlı güvenlik güçleri tarafından göz altına alınan bu insanlardan kimileri fidye karşılığı serbest bırakılırken, talep edilen fidyeyi ödeyemeyenlerin de fuhuş çetelerine, çiftliklere ve balıkçı botlarına satıldığı biliniyor.
İnsan kaçakçılığının Tayland'daki en karlı işlerinden biri haline geldiği ve bir Rohingyanın kaçakçılara 2 bin dolara kadar varan gelir kazandırdığı da basına yansımıştı.