Nasrallah: Direniş Özü İtibariyle Değişmez

Nasrallah: Direniş Özü İtibariyle Değişmez

Hizbullah’ın füzelerinin işgal altındaki Filistin topraklarındaki her hedefi vurabilecek kapasitede olduğunu ifade eden Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah...

Hizbullah'ın Sahip Olduğu Füze Gücüne Dünya Ülkelerinin Yüzde 90'ı Sahip Değil

Hizbullah'ın füzelerinin işgal altındaki Filistin topraklarındaki her hedefi vurabilecek kapasitede olduğunu ifade eden Lübnan Hizbullah'ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Siyonist rejim makamları Hizbullah'ın sahip olduğu füze gücüne dünya ülkelerinin yüzde 90'ının sahip olmadığını belirttiler, diye konuştu.

İran Radyo Televizyonu'na röportaj veren Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'daki gelişmeleri değerlendirdi ve bölgesel ve uluslararası meseleleri ele aldı. Telekonferans yoluyla gerçekleştirilen ve Kanal 4'te yayınlanan röportajın metnini aşağıda okuyucularımıza sunuyoruz.


Direniş özü itibariyle asla değişmez


İçinde bulunduğumuz dönemde Hizbullah'ın misyonu nedir? Misyonunda geçmişe göre bir değişme oldu mu?

Hizbullah'ın programında herhangi bir değişme olmadı. Hizbullah, 1982'de Lübnan'ın işgal edilmesi üzerine, işgalcilerle mücadele etmek amacıyla kuruldu. Kurulduğu tarihten itibaren de bölgeyi ele geçirmek isteyen İsrail'in ve Amerika'nın komplolarıyla karşılaştı.

2000'den sonra işgalcilerle doğrudan karşı karşıya geldik ve onları topraklarımızdan atmayı başardık. Bununla birlikte Lübnan bugün hâlâ tehlike altındadır. Siyonist rejim Filistin'i işgal etti, şimdi de bölgeyi ele geçirmek istiyor. Siyasî durumda bir değişiklik olursa mücadelenin biçiminde bir değişikliğe gidebiliriz tabii, ama özü itibariyle kurulduğu gün ne idiyse bugün de odur.

Hizbullah bölgedeki bütün Müslümanları savunuyor, yalnızca Şiileri değil!

Uygulamada Siyonist rejimin Lübnan topraklarında varlığı yok. Buna karşın Hizbullah faaliyetlerine aynı şekilde devam edecek mi?

Siyonist rejim her gün Lübnan'ı savaşla tehdit ediyor. Her gün Lübnan'ın suyuna muhtaç olduğunu dile getiriyor. Bu durumda bizim de her gün hazırlıklı olmamız lazım gelir. Binti Cübeyl'de asayişin olmasının sebebi direniştir, mukavemettir; düşman oraya saldıramamaktadır. Şu anda Lübnan'a yönelik askerî operasyon yok ama olursa Hizbullah karşı koymaya hazır durumdadır.

Acaba Hizbullah, iddia edildiği gibi Şiicilik mi yapıyor?

Hizbullah İslamî bir harekettir ve İslam'a bağlıdır. Hizbullah, Ehlibeyt mektebine bağlı bir grup insandan müteşekkildir ve tamamı Şii'dir. Ancak Hizbullah Müslümanıyla Hıristiyanıyla bütün Lübnan halkı için çalışmaktadır.

Hizbullah ümmeti ve bölge halklarını savunmaktadır. Bu, asılsız bir suçlamadır, çünkü Hizbullah tarihi boyunca İslam ümmetinin hamisi olmuştur.

Bir Hıristiyan veya başka dine mensup bir Lübnanlı Hizbullah'a katılabilir mi? Hizbullah içerisinde faaliyet göstermesine müsaade edilir mi?

Hizbullah Lübnan'da bir kurumdur, bir harekettir. Hizbullah kurumunun içerisinde Şia dışında kimse yoktur. Çünkü bu hareket inanç esaslı bir harekettir. Hizbullah içerisinde üyelerinin Şii olması bir kural olarak benimsendi. Fakat Hizbullah'ın işbirliği yaptığı başka kurumlar vardır. İsrail'in düşmanımız olduğunu kabul eden farklı kurumlarla tek bir cepheyi oluşturuyoruz.

Hizbullah'ın askerî gücünü İsrail'e karşı kullanır, Lübnan hükümetine karşı değil!

Hizbullah'ın neyin sembolü olmasını, neyi temsil etmesini istiyorsunuz?

Hizbullah, Lübnan halkının tamamının, Şiilerin, Müslümanların ve bütün özgürlükçü insanların sembolü olmak istiyor. Hizbullah, ilerici bir İslamî hareket sembolü olma arzusundadır. Mukavemet, İslamî cihad öğretisine, İslamî ilkelere ve kurallara, İslam ümmetinin önceliklerine ve İslamî ahlaka bağlıdır.

Hizbullah Lübnan'da kamu hizmeti de yapıyor. Bu tür çalışmalar, Lübnan'da devlet içinde devlet olma çabası anlamına gelmiyor mu?

Lübnan'da durum başka ülkelerdekinden farklı. Askerî faaliyetler dışında bütün düşünce akımları amaçları uğruna yasal olarak çalışma hakkına sahiptir. Kamu hizmeti yapabilirler. Bunun nedeni etnik çeşitliliktir. Bir başka nedeni ise devletin bütün bu çalışmaları yapmamasıdır. Dolayısıyla bu, Hizbullah'a özgü bir şey değildir. Aslında Hizbullah'ın bu konuda geciktiği bile söylenebilir. Askerî gücümüz ülkenin iç işlerine karışmaz. Hiçbir surette Lübnan ordusuyla ve emniyet kurumuyla çatışmayız. Güney Lübnan'da eli silahlı kimseyi göremezsiniz. Çünkü Hizbullah orada gizil bir güçtür; Siyonist rejim saldırmadan Hizbullah askerî gücünü aktif hale getirip ortaya çıkarmaz.

Hizbullah, her zaman Lübnan'ın milli menfaatlerini hizbin menfaatlerine yeğlemiştir

Bu durum Lübnan'da ulus devlet kurulması açısında problem yaratmaz mı?

Direniş, boşlukları doldurmaya çalışıyor. Hizbullah'ın kurulduğu tarih olan 1982'den beri devletten görevlerini yerine getirmesini, ülkeyi savunmasını istiyoruz. Ama bunu yapmadı. Bunun üzerine halkın bir kısmı ülkeyi savunmak için silahlandı.

Hizbullah'ın menfaatleri ile Lübnan devletinin ve milletinin menfaatleri çatıştığında hangisini tercih ediyorsunuz?

Biz her zaman milli menfaatleri kendi menfaatlerimize yeğleriz. 30 yıldır bu böyle.

Her şeye rağmen mevcut hükümeti destekliyor musunuz?

Milli hükümet, ülkenin istikrarı açısından gereklidir. Mevcut hükümet fitnenin gün yüzüne çıkmasını engellemekte, istikrarın ve güvenliğin sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Başka bir hükümet bunu yapamaz. Elbette hükümet içerisinde Suriye konusunda görüş ayrılıkları var, ama biz hükümeti destekliyoruz.

Hükümet içerisinde Şiilerin yüzdelik oranını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anki oran mevcut yüzdelik dilimlere riayet etmiyor. Herkes Müslüman nüfusun Hıristiyan nüfustan daha fazla olduğunu bilir. Ancak Taif Sözleşmesi, makamların eşit bir biçimde, yarı yarıya bölüştürülmesini öngörüyor. Biz de şartlar değişene dek bu uygulamadan yanayız.

Siyonist rejimin Lübnan'dan çıkması taktiksel bir girişim miydi, yoksa geri çekilmek zorunda mı kaldı?

Geri çekilmek zorunda kaldı. 1982'de Beyrut'a kadar geldi, ülkenin yarısını işgal etmişti. Direniş o zaman şekillendi ve İsrail'i ağır darbelere maruz bırakarak Sayda'ya kadar geri çekilmek zorunda bıraktı. Lübnan ordusu olsaydı İsrail kalırdı, ama Hizbullah'ın faal olduğunu, art arda operasyon düzenlediğini görünce topraklarımızdan çıkmak zorunda kaldı. Çünkü bombardımanlarda ve operasyonlarda ağır kayıplar verdi.

5 Mayıs 2000 İsrail'in gerçek anlamda yenildiği tarihtir / Hizbullah'ın İsrail karşısındaki zaferi mucize benzeri bir şeydi

33 Gün Savaşı'nda Hizbullah'ın zaferi Hizbullah'ın gücünün sonucu muydu, yoksa Siyonist rejimin zaafının neticesi mi?

Bu zafer, ilahî bir nusretti. Mucize benzeri bir şeydi. Hiç şüphesiz İsrail ordusu bölgenin en güçlü ordusudur. Bizim esas savaşımız hava saldırılarıyla idi.

Hizbullah ile İsrail ordusu arasında asker sayısı, donanım ve güç açısından hiç orantı yoktu. Mücahidlerin bir kısmı görev bilinciyle hareket edip üzerlerine düşeni yaptılar ve Allah onlara nusret verdi. Güç dengesi açısından bu 33 günde ne olduğunu hiç anlamıyorum, çünkü kendi gücümüzü ve onların gücünü tam olarak biliyorum.

Bu ilahî nusretin size nasip olmasının sırrı nedir?

Allah, imtihana tabi tuttuklarına nusretini bağışlar. Lübnan'da onlarca yıldır çok şey yapıldı. Özellikle 1982'den itibaren halk ihlâsla direndi, çok sayıda şehid verdi, bir o kadar insan da gazi oldu. Fedakârlık gösterdi. Halkın Allah inancı yaşananların ardından güçlü bir imana dönüştü ve halk, büyük fedakârlıklarda bulunmaya hazır olduğunu ispatladı. 33 günde Siyonist rejimin mücahidlerin üzerine yağdırdığı füzelerin sayısı Arap-İsrail Savaşı tarihinde kullanılan füzelerin sayısından katbekat daha fazladır. Ama hiçbir mücahid gerisin geri kaçıp meydanı boş bırakmadı. Bu manevî hazırlık 20-30 yıllık direnişin sonucudur.

Hizbullah'ın Sahip Olduğu Füze Gücüne Dünya Ülkelerinin yüzde 90'ı Sahip Değil

Siyonist rejim 33 gün savaşının ardından Hizbullah'ın altyapısını çökerttiğini, Hizbullah'ın önceki gücüne sahip olmadığını duyurdu. Siz bu sözün ne kadarını doğrularsınız?

Bizzat İsrailliler 2006'dan sonra Hizbullah'ın daha da güçlendiğini söylüyorlar. Hizbullah bugün daha da güçlüdür. İsrail bu yüzden ayrı bir çalışma yürütmektedir.

Hizbullah'ta 2006 bu yana neler değişti?

Halkçı olmasından dolayı Hizbullah geçmiştekinden daha da güçlendi. Mücahidlerin sayısı önceki yıllardakine oranla çok arttı, silah gücü de öyle. Hizbullah'ın füzeleri işgal altındaki Filistin topraklarındaki her hedefi vurabilir; Siyonist rejim de bunu biliyor. Bizzat Siyonist rejim makamları, Hizbullah'ın füze gücüne dünya ülkelerinin yüzde 90'ının sahip olmadığını belirttiler. Hizbullah'ın bugünkü askerî gücü geçmişle kıyaslanamaz.

İslam Cumhuriyeti, Mukavemet'in hedefine ulaşmasına destektir

Israrla Hizbullah'ın İran'ın Ortadoğu'daki öncü birliği olduğunu iddia edenler var. Nitekim 2006'daki savaşın aslında İran-Amerika savaşı olduğu da söyleniyor. Hizbullah ve İran arasında gerçekten böyle bir ilişki mi var? Yoksa İran, Hizbullah'ı İslamî bir mahiyete sahip olmasından dolayımı himaye ediyor?

Lübnan'da ve bölgede 2006 savaşı Hizbullah-Siyonist rejim savaşı olarak biliniyor. Ama perde arkasında başka şeyler söyleniyor. İslam İnkılâbı Rehberi, cuma hutbelerinde Mukavemeti himaye ettiklerini söyledi. Bu gerçektir. Hizbullah, Lübnan kökenli bir hiziptir, liderleri de Lübnanlıdır. Bir gün bütün katılımcılarını Lübnanlı politikacıların oluşturduğu bir toplantıda bulundum. Orada birisi Hizbullah'ın İran için savaştığını söyledi. Bense Hizbullah'ın Lübnan için savaştığını, İran'ın da Allah rızası için yardım ettiğini belirttim. Ama o, Allah rızasının, Allah'a yakınlaşma kastının ne demek olduğunu anlamıyordu. Ona, bana İran'ın menfaatine olup da Lübnan'ın menfaatine olmayan bir savaşımızı örnek verebilir misin, diye sordum. Örnek veremediler. Hizbullah'ın, İslam Cumhuriyeti'nin himayesinde Lübnan'ın onuru ve özgürlüğü için savaşmasının ne sakıncası olabilir? Vatanımızı savunmamız için bize bu imkânları sağladığından dolayı İran'a teşekkür etmemiz gerekir. İran-Hizbullah ilişkileri akidevî, imanî ve İslamî'dir. Bu ilişkide İslam Cumhuriyeti, Mukavemet'in hedefine ulaşmasında dayanaktır, hamidir.

İsrail yenilgiye uğrayıp zayıflarsa bu, Lübnan'ın, Filistin'in, Mısır'ın, İran'ın ve bütün Müslüman ülkelerin menfaatine olur. Biz ilişkilerimizi bu bakış açısıyla değerlendiriyoruz. Karşılıklı ilişkiler salt siyasî menfaat ilişkisi değildir; akidevî, dinî ve siyasîdir.

İslam İnkılâbı Rehberi Ayetullah Hamanei ile ilişkiniz nasıl?

Kendisiyle çok erken tanışmamı sağlamakla Allah bana lütufta bulundu. Hizbullah kurulduğunda hepimiz gençtik. Şehid Musevi 27 yaşındaydı, ben 22. Yetkililerle görüşmek üzere İran'a giden heyetlerde ben de vardım ve Ayetullah Hamanei ile o zaman tanıştım. O zaman cumhurbaşkanıydı. Daha genç olduğumdan ve Farsça bildiğimden İran'a daha çok ben giderdim. İmam Humeyni ve Ayetullah Hamanei ile defalarca görüştüm.

Benim ve birçok dostumun Ayetullah Hamanei'ye özel bir inancımız var. İslam dünyasında ve yeryüzünde ilimde, hikmette, dirayette, şecaatte ve yönetimde ona denk olabilecek, İslam ümmetinin rehberliğini üstlenebilecek başka birinin olmadığına inanıyoruz. Otuz yıllık tecrübeme dayanarak Ayetullah Hamanei'nin Allah tarafından tayin edildiğine inandığımı söylemek istiyorum. Bunu ispatlamak için yüzlerce kanıt gösterebilir, bu konuda günlerce televizyonda konuşabilirim. İmam Humeyni'den sonra Ayetullah Hamanei'nin mevcut en büyük şahsiyet olduğuna inanıyorum.

İslam Cumhuriyeti her geçen yıl daha da güçleniyor

Amerika ve Siyonist rejimin İran'a saldırma olasılığı sizce yüzde kaç?

Böyle bir olasılık var ama gerçekleşme ihtimali yüzde 50 veya 60 veyahut yüzde 5. İran İslam Cumhuriyeti'nin düşmanlarının içinde bulunduğu durumda, bölgesel gelişmeler, yani Siyonist rejimin Lübnan ve Gazze'deki yenilgisi, Amerika'nın Afganistan ve Irak'ta hezimete uğraması, Amerika'nın ve Avrupa ülkelerinin içinde bulundukları ekonomik kriz göz önüne alındığında bu olasılığın gerçekleşmesi pek mümkün değil.

İslam Cumhuriyeti'nin dostları açısından bakarsak, İran her geçen yıl daha da güçleniyor. Bölgede de güçlü dostları var. Amerika ve Siyonist rejim, İran'la savaşın kendilerine ziyandan başka bir şey getirmeyeceğini biliyorlar. Bunları dikkate aldığımda böyle bir olasılığın gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum.

Bu dönemdeki savaş söylemleri, 5+1 müzakerelerinde İran karşısında imtiyaz elde etme amacına matuf psikolojik bir savaştır

Daha önceki bir konuşmanızda, eğer bir savaş çıkarsa bunun Amerika ve Siyonist rejim açısından nahoş neticeleri olur, demiştiniz. İran'a bir saldırı olursa Hizbullah'ın tavrı ne olur?

Amerika ve Siyonist rejim bu sözün ne anlama geldiğini çok iyi biliyor ve bu kifayet eder.

İslam Cumhuriyeti iddia edildiği gibi bölge için bir tehlike mi?

Görüşüm belli. İran'da İslam İnkılâbı'nın zafer kazandığı günden itibaren bu tür saçma iddialar dile getiriliyor. İslam Cumhuriyeti, Siyonist rejim için bir tehdit oluşturduğundan, kurulduğu andan itibaren bir düşman cephesi oluşturulmaya çalışıldı. Bu yeni bir şey değil. 1979'dan beri, yani İslam İnkılâbı'ndan itibaren yürürlükte olan bir proje bu. Ben bu projenin başarısız kaldığını söylüyorum. Geçmiş yıllarda bölgede yapılan ankette halkın Amerika ve İsrail'i düşman, İran'ı dost kabul ettiği görüldü. Bu, onların planlarının suya düştüğünü gösteriyor. Bu proje için çok para harcadılar ama başarılı olamadılar.

İmam Humeyni, "Allah'a hamd olsun ki düşmanlarımızı ahmak yarattı" buyurur. Siyonist rejim ve Amerika birkaç yılda bir bölgede bir savaş çıkarıyor. İran da savaşan ülkelerin halklarına yardım ediyor ve bu, bölge halklarının İran'ı sevmesine sebep oluyor.

İsrail'in örümcek ağından daha zayıf olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?

İsrail geçmişte gerçek bir savaş tecrübesi yaşamadı. Evet, ben buna inanıyorum. İsrail toplumu çelişkilerle, düşmanlıklarla, mahrumiyetlerle ve fesatlarla dolu bir toplum. Sorun Arap ülkelerinin direnişçi olmamalarında, yoksa İsrail daha da zayıflardı. İmam Humeyni, her Müslüman bir kova su dökse İsrail'i su götürür, buyururdu. Araplar iradeli olsaydı, Kudüs özgür olurdu.

İsrailliler ölmeye hazır değiller, ama biz şehadete hazırız. Dengeleri değiştiren işte budur ve İsrail bu yüzden örümcek ağından daha zayıftır.

Bir gün dengeler değişir de İsrail ve Filistin adında iki ülke kurulur ve Birleşmiş Milletler'e kaydolurlarsa ve Filistin halkı da bu duruma razı olursa Hizbullah bunu kabul eder mi?

Evvela böyle bir şey mümkün değil. İkincisi, İsrailliler böyle bir şeyi kabul etmezler. İşgal altındaki Filistin'de iki bağımsız ülkeye yer yok. İki ülke projesi gerçeğe aykırı bir proje. Filistin halkının böyle bir şeyi kabul edeceğini farz etmek muhaldir.

Çözüm yolu nedir?

Ayetullah Hamanei'nin söylediğidir. Kimileri, siz Yahudileri öldürüp onları denize dökmek istiyorsunuz, diyor. Biz, hayır, diyoruz. Çözüm yolu, Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların tek bir devletin çatısı altında bir arada yaşadığı bir ülkedir. Bu çözüm yolu, iki bağımsız ülkeden daha zor bir çözüm yoludur.

Bölgesel ve uluslararası analizlere ve İsrail'in siyasî ve sosyal şartlarına dayanarak Siyonist rejimin yok olmaya mahkûm olduğunu söylüyoruz. Filistin halkının topraklarına dönecekleri gün uzak değil!

Amerika, İsrail-Filistin meselesinin çözüme kavuşturulması noktasında onlarla birlikte hareket etmeniz yönünde size bir imtiyaz sağlarsa?

Biz bu yolda çok sayıda şehid verdik ve bu, asla alışveriş konusu olamaz. Filistin Filistinlilerindir, bu çok açık bir haktır. Yahudiler geldikleri yere dönmelidir. Sonrasında Filistin'in Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan halkı gelecek devletleri hakkında karar vereceklerdir.

Suriye krizi nasıl çözülecek?

Suriye'deki problem, reform problemi değil. Amerika, Batı, İsrail ve İsrail'e karşı tavırları belli olan bazı Arap ülkeleri, El Kaide aracılığıyla Esed rejimini devirmeye çalıştıklarından beri sorun reform sorunu değil. Bazı Arap ülkelerinde ne seçim ne de reform var, siyasî güç de elden ele dolaşmıyor, ama Amerika ile ilişkileri iyi. O halde Suriye'de sorun reform sorunu değildir.

Mısır, Ürdün ve Filistin Özerk Yönetimi İsrail'le uzlaştı. Suriye yönetimi de İsrail'le barış yapsaydı Suriye krizi çözülür ama Filistinlilerin hakları çiğnenirdi.

Beşşar Esed reform yapmaya ve müzakere masasına oturmaya hazır olduğunu söyledi, ama onlar kabul etmediler. Öyleyse dertleri reform değil, yönetimi devirmek veya yönetimin Filistin tavrını değiştirmek istiyorlar. Tek çözüm yolu müzakere. Başka çözüm yolları Suriye'nin yıkılmasıyla sonuçlanır ve ben, Amerika ve İsrail'in asıl amacının Suriye'yi yıkmak olduğunu söylüyorum.

Amerika, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın Suriye'deki reformlara inanacaklarını sanmıyorum.

Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelişmeler İslamî uyanış mı, yoksa Amerika güdümü mü?

Bölgede bir halk hareketi oldu, bu bir gerçek. Bazılarının iddia ettiği gibi bu bir senaryo veya tiyatro değil. Bu hareket, onlarca yıl önce bekleniyordu ama şimdi oldu. İslam İnkılâbı bölge ülkelerine model oldu. Bölgede hareketlenme o zamandan başladı, ama zamana ihtiyacı vardı. Sonra Mukavemet şekillendi. Filistin intifadaları, 33 gün ve 22 gün savaşları. Amerika, Irak'ta halk direnişi karşısında yenildi ve bu, bölge halklarının ufkunu açtı. Hiçbir iş yapmayan uzlaşmacı ve zayıf yönetimler halkların kıyam etmesine zemin hazırladı. İnkılâpları birkaç hafta öncesinden ele almamalıyız, aksine onlarca yıl öncesinden değerlendirmeliyiz.

Bu hareketlerin gerçek olduğuna inanıyorum. İslam İnkılâbı Rehberi'nin bu hareketleri İslamî Uyanış olarak nitelemesi doğru. Bu inkılâplar bağlamında asıl soru şudur: Kıyam eden halklar zafer meyvesini toplayabilecekler mi, yoksa Amerika ve müttefikleri onu yağmalayacaklar mı?

Libya'da, Tunus'ta ve Mısır'da durum bu, ama Bahreyn'de kıyam baskıyla engelleniyor.

Bahreyn ve Suriye konusunda niçin ortak bir tavrınız yok?

Suriye'de yönetim Şii değil, laik. Tunus, Libya, Mısır, Bahreyn ve sonra Suriye'deki gelişmelerin başından beri iki ölçütümüz var. Birincisi, yönetimin İsrail tavrı; ikincisi, reformlara hazır olup olmadığı. Eğer bir yönetim İsrail'le dost ise ve reforma hazır değilse biz o yönetimin devrilmesini isteriz. Ama eğer reformları desteklerse ve İsrail'e düşmansa devrilmesini desteklemeyiz. Biz böyle bir durumda diyalogdan yanayız.

Bahreyn'de iki farklı görüş var. Kimisi yönetimi devirmekten yana, kimisi reformlardan. Biz Bahreyn'e müdahale etmiyoruz. Halk iradesine saygı gösteriyoruz. Bahreyn yönetimi İsrail'le ilişki kuruyor ve reforma yanaşmıyor. Bahreyn'deki halk hareketi barışçıl ama yönetim muhalefeti katliamlarla susturmak istiyor.

İmam Humeyni'den aldığınız hükümden bahseder misiniz?

22 yaşımda İmam Humeyni ile görüştüm. İmam bana Hüseyniyeler ve İmam hakkı konusunda bir hüküm verdi. Bu hükmü yedi veya sekiz Lübnanlıya vermiştir, onlardan biri de benim.

Oğlunuz Muhammed Hadi'nin şehadetinden söz eder misiniz?

Ben oğlumun şehid olmasını bekliyordum; çünkü faal biriydi. Muhammed Hadi'nin şehadeti benim için beklenmedik bir olay değildi. Muhammed Hadi'nin şehadeti benim için bir iftihar vesilesidir. Oğlum şehid olduğunda kendi kendime "Allah yüzünü ağarttı" dedim.

Benim dört çocuğum var; üç erkek, bir kız. Küçük oğlum on bir yaşında. Diğer ikisi Hizbullah içerisinde faaliyet gösteriyor.

Ben çocuklarımı bir şeye zorlamam. Onlar Hizbullah'da çalışmayı kendi iradeleriyle seçtiler. Nitekim ana baba bir kardeşlerimin bir kısmı da Şii Emel hareketine mensuplar.

İmam Muğniye'nin şehadetindan bahseder misiniz?

Biz, İmad Muğniye'nin intikamını alacağız; katillerinden hesap sormak hâlâ gündemimizde. Katillerinden İmad Muğniye'nin şanına yakışacak şekilde hesap soracağız! Bugüne kadar biraz zaman aldı, belki biraz daha zaman alacak ama hesap soracağız.

Sıradan talebeler gibi ders almak ve ders vermek istiyorum

Genel sekreterlik göreviniz ne zaman sona erecek?

Devamlı bu görevde olmayacağım. Yönetim kurulu bir karar alıp başka birini bu göreve getirebilir.

Hizbullah'ın yönetim kurulu olarak bir kurulun rehberliğinden yanayız. Ben Lübnan Hizbullahı'nın rehberi değilim. Yönetim kurulunda meşveret ediyor, tartışıyor, karar alıyoruz. Çoğunluğun aldığı kararı Hizbullah uyguluyor.

Genel sekreter olmasaydınız ne yapmak isterdiniz?

Biri çıkar da Hizbullah'ın mesuliyetini üstlenirse talebeler gibi yaşamak, ders alıp ders vermek, mescid mescid dolaşmak, köy köy gezmek isterdim.

Ben kitap okumayı çok seviyorum. Son olarak Lübnanlı bir âlimin tefsirini okudum.

Söyleyeceğim sözcüklerin zihninizde çağrıştırdığı ilk şeyi söyler misiniz?

Hizbullah: Mübarek ve fedakâr iman hareketi.

Nasrallah: Allah'tan hayırlı bir akıbet isteyen fakir kul.

İran: Şehirlerin anası, (ümmü'l-kura), İslam merkezi, reformun başlatıcısı ve muasır dönemde değişim.

İsrail: Kanser tümörü.

Amerika: Büyük şeytan.

Şehadet: Her ârifin ve âşığın arzusu.

Mukavemet: Mücahidlerin ve âşıkların yolu.

Lübnan: En güzel yönü sahip olduğu şehadet arzusu olan güzel ülke.

Filistin: Mukaddesat yurdu, mücahidlerin ve şehidlerin kıblesi. Özgür olmasını ümit ederim.

Şehadet operasyonu: Hak ve meşru yolda olursa Allah yolunda şehadetle aynı olan operasyon.

İntihar saldırısı: Yanlış yolda yapılan, kendini öldürmek sayılan ve sonu da cehennem olan operasyon.

İmam Humeyni: Dini ihya eden, herkesin arzuladığı ihya hareketinin başlatıcısı.

İmam Musa Sadr: Çocukluğumu ve beni derinden etkiledi. Lübnan'daki dönüşümlerin büyük çoğunluğunun onun sayesinde gerçekleştiğine inanıyorum.

Ayetullah Hamanei: O, dünyayı aydınlatan güneş gibidir.

Ortadoğu: Sorunlar bölgesi.

Üniversite: Geleceğin rehberleri yetiştiren fabrika.

Havza-i İlmiye /Medrese: Dünyanın ve dinin tazmin edicisi.

Şia: Âl-i Muhammed'in (a.s) yetimleri.

Sünni: Din kardeşlerimiz.

Siyonist: İsrail'i kurma projesi, kanser tümörünün taşıyıcısı.

Muhammed Hadi: Dünyada ve ahirette kendisiyle iftihar ettiğim şehid.

Beyrut: Mukavemetin başladığı başkent.

İmad Muğniye: Ruh ikizim.

Seyyid Abbas Musevi: Üstadım ve babam.

Perez: Şeytanlardan bir şeytan.

Seyyid Hasan Nasrallah, röportajın sonunda Mukavemet'i himaye ettikleri için İslam Cumhuriyeti Rehberi'ne ve İranlı yetkililere teşekkür etti.



medyaşafak