Abdurrahman Dilipak
NATO 70 yaşında
NATO’da bir zirve daha geride kaldı. Sürpriz yok. Herkes pot kırmama konusunda dikkatliydi. Bir tartışma, bir kriz; NATO için korkulan kötü sonun başlangıcı olabilirdi. Söyleyen de bunun sorumlusu olurdu. Dünyanın bu kadar derdi, bu kadar tartışma konusu varken, buna bir yenisini daha eklememek konusunda herkes dikkatli idi. En çok konuşulan konu Rusya değil, Çin’di.
NATO 70 yaşında. Benden daha genç. Bir insan ömrü kadar bile bir geçmişe sahip olmayan ve dağılmanın eşiğindeki bir örgütten söz ediyoruz.
Doğu Akdeniz’deki oldu-bitti çabaları Türkiye ile Libya arasındaki anlaşmayla suya düşen Yunanistan, Meis üzerinden misilleme peşinde. Yunanistan’ın Meis Adası üzerinden Mısır ile “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşması imzalama çabaları hukuki bir temele dayanmıyor. Çünkü adalar üzerinden MEB uygulamak “Uluslararası Deniz Hukuku”na aykırı.
Bir Demokrat, bir Cumhuriyetçi senatörün, Trump’a S-400 bahanesiyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını talep eden mektupları zamanlama ve muhteva bakımından ilginç.
NATO 70. Yıldönümünü kutlarken ittifakın geleceği de tartışma konusu oldu. Fransa gibi üyeler ittifakın “beyin ölümünün” gerçekleştiğini savunurken bazı ülkeler siber tehditler ve terörizmle mücadelede daha fazla inisiyatif almasını istiyor. ABD, Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlıklar ile Türkiye’nin eleştirileri de NATO’nun serüvenini belirleyecek.
ABD ile Fransa arasında birçok sorun bulunuyor. Fransa ABD teknoloji şirketlerine dijital hizmet vergisi getirince, ABD’de misilleme yaparak, Fransa’dan ithal edilen 2,4 milyar dolar değerindeki ürüne yüzde 100’e varan gümrük vergisi getirmeye hazırlanıyor.
NATO zirvesi başlarken, NATO ülkelerinin güya terör örgütü saydıkları PKK’lılar sokaklardaydı. Bu gösteri ve yürüyüşleri düzenleyenlere polis göz yumuyor.
NATO’da ve AB’de Türkiye’yi görmek istemeyenler de var, isteyenler de. Eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, “birliğin Türkiye’yi yalnız bırakmaması gerektiğini” söyledi ve “NATO’nun Türkiye’ye sırtını dönmesi tarihi bir hata olur” dedi.
AB Komisyonu eski Başkanı Jean Claude Juncker dönemini ağır hasarla atlatan AB, yeni başkan Alman siyasetçi Ursula von der Leyen dönemine, geçmişe göre etkisi azalmış, İngiltere’siz ve Fransız-Alman çekişmesi ile başlıyor. Yaşanan son olaylar AB’ye büyük oranda güç kaybettirdi. Halbuki daha dün, tarihin sonuna kadar devam edecek bir demokratik düzenden söz ediliyordu. AB; dünyada refahın, uzlaşının, barışın ve demokrasinin sembolü; Birlik içerisinde yer almak ise ayrıcalıklı bir konum olarak görülüyordu. Yorumcular “Terör olayları, sığınmacı akını, 2008’de başlayan küresel ekonomik kriz ve yansımaları, aşırı sağ akımların yükselişi, üye ülkelerin iç siyasetlerinde yaşanan gel-gitler gibi birçok gelişme, Avrupa Birliği’nin güç kaybetmesine neden olduğu” görüşünde. Yeni komisyonun oluşmasında Fransa-Almanya çekişmesi damgasını vururken, İtalya ile Almanya Fransa’ya karşı birlik oldu. AB’nin kendi güvenlik sistemini kurması ise NATO’nun içini boşaltacağı için ABD’yi rahatsız eden bir konu.
Kuzey Kore’nin ABD işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Ri Thae Song’in “ABD’nin Noel hediyesi olarak ne alacağına kendisi karar verecek” açıklaması işin tuzu biberi oldu.
Donald Trump’ın Londra’da yine şirinliği üstündeydi. İngiliz basını, bir yandan Kraliçe sonrasını konuşurken ve Prens Andrew’in skandalları ile uğraşırken, bir yandan NATO toplantısında ABD, AB ve Türkiye ile ilgili açıklamalara odaklanmıştı. Trump’ın Türkiye ile ilgili açıklaması gündem oldu. «Türkiye›yi seviyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkilerimiz iyi. Türkiye çok iyi bir NATO üyesi» dedi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de “Türkiye askeri operasyonunu durdurdu. Şiddette ciddi bir azalma var. Bundan sonra siyasi çözüm için çabalamalıyız” dedi. Bundan sonra ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Görünen o ki, birileri yeni tartışma başlıkları açmaktan çekinerek, bu zirveyi kazasız belasız atlatmak istiyor. Ama şu da var ki, NATO içinde derin görüş ayrılıkları devam ediyor. Bir uzlaşma yok, ama kimse varolan krizi bu noktadan bir ileri noktaya da taşımak istemiyor.
Ev sahibi ülke devlet Radyo-Tv’si BBC’nin Türkçe servisi haberi şöyle verdi: “İngiltere›de düzenlenen zirvenin sonucunda, Erdoğan›ın, ‘YPG terör örgütü kabul edilmezse, veto edeceğini’ açıkladığı Baltık ülkeleri savunma planı onaylandı.” Zirve kapsamında Erdoğan ve Trump da ikili görüşme yaptı. Zirvede üye ülkelerden, olası bir Rus saldırısı karşısında Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya’nın savunulması amacıyla hazırlanan askeri plana destek vermeleri isteniyordu. Türkiye ise YPG’nin ittifaka üye ülkeler tarafından “terör örgütü” olarak nitelendirilmemesi halinde bu planı veto edeceğini söylüyordu. Sözler güzel, ama bakalım bu sözler tutulacak mı?
Ortak bildiride Ankara’nın ısrarcı olduğu “Terörizmin her türü, hepimize yönelik bir tehdit olmaya devam etmektedir” ifadesi yer alsa da ne FETÖ, ne PKK ne de PYD’den söz edilmedi.
NATO zirvesinin sonunda 9 maddelik ortak bildiri yayınlandı. Bildirinin 3. maddesinde “Rusya’nın agresif adımları Avrupa-Atlantik güvenliğine tehdit oluşturmaktadır; terörizmin her türü, hepimize yönelik bir tehdit olmaya devam etmektedir. Devletler ve devlet-dışı aktörler kurallara dayalı uluslararası düzeni bozmaktadır. Sınırlarımızın ötesindeki istikrarsızlık da düzensiz göçü artırmaktadır” ifadeleri yer aldı. Bildiride, “Rusya mümkün kıldığı takdirde Rusya’yla diyaloğa ve yapıcı bir ilişki geliştirmeye açığız” ifadeleri yer aldı. Bildiride ayrıca, Çin’in büyüyen etkisinin farkında oldukları ve bu konuyu ittifak olarak ele alacakları belirtildi. Londra Deklarasyonu’nda, Washington Anlaşması’nın “bir müttefike yönelik saldırı hepimize yapılmış sayılır” diyen 5. maddesine olan bağlılık yinelendi. Bu da Türkiye’nin talep ettiği bir husustu. Ancak tabii bunların sahada nasıl karşılık bulacağını göreceğiz. Selâm ve dua ile.