Abdurrahman Dilipak
Nefis, keyf, lezzet
Derin Gerçekler
Bugün biraz keyfinizi kaçırabilir miyim. Keyifler nasıl?.
Hatırlatayım, eskiden “Keyif verici maddeler” “Müskirat” olarak tanımlanırdı. Esrarın haram olması da, salgıladığı mutluluk hormonunun, keyif verici madde olarak aklı zail etmesindendir.
Ağzınızın tadını kaçıracak bir şey söyleyeyim mi: “Bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” Öyle diyor Resulullah. “Ebed davası” güdenlere bir kez daha hatırlatayım, bizler ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz, gelecek günler geçen günleri aratacak, nasıl kişilerin eceli varsa, ülke halklarının da ecelleri vardır. Bir topluluk topyekun Allah’ın ipini bırakırsa Allah da onların ipini bırakır, o kavim helak olur, Allah daha erdemli bir topluluğu hidayete erdirir. İmanı elde tutmanın ateşi elde tutmak gibi zor olacağı günlere doğru gidiyoruz. Sahi “Nefis” ne demektir. İnsanı meydana getiren 7 cevherden biri Nefis’tir. Ruh, can, akıl, nefs asli unsurlardır. Bizimle birlikte olan arızi unsurlar ise, Melek, Cin ve Şeytan’dır. Ruh meleğin, Terbiye edilmeyen Nefs Şeytan’ın dostudur. Akıl hangisini seçerse, “zübde-i kainat” olan insan ona dönüşür. Yoldan çıkarsa eğer, Şeytan’ı bile kıskandırabilir. Ya “Ekmel-i mahlukat”, “Eşref-i mahlukat” olur insan yolun sonunda ya da “Belhum adal” olur.
Kur’an-ı Kerim’de Nefsin peşine düşüp gidenlere “Mütrefinler” denir. Yani, Refah peşinde koşan, zevkçi, zevkinin peşinde koşan, “Hedonist” denilen topluluk.
Nefis ya da Nefs insanın kişiliği, akılla yaptığı tercihlerin. bütünü, bedeni özellikler, kan, azamet, arzu ve “kötü istekler” gibi manalara gelir.
Sufilere göre, "kendinde iradi hareket, his ve hayat kuvveti bulunan latif buharlı bir cevherdir" diye tanımlanır. “Nefsi emmare” “Kötülüğü emreden” bir eğilim yanında, bu “benlik/Ego” algısı “nefis tezkiyesi/nefis terbiyesi” ile nefis pak ve olgun hale getirilebilir. Yoksa kan dökücü, cahil, zalim, bencil, muhteris, kıskanç, aceleci bir kimlik kazanır. Bir Nefs terbiyesi 7 kademede gerçekleşir, Nefs-i emmare Helal-Haram, iyi-kötü ayırt etmeden hoşuna giden zevk aldığı her şeyi yapanların nefsidir. Şeytan bu nefs sahiplerine çok yönlü saldırarak onu kendine çağırır. Nefs-i Levvâme kötülük yapınca bundan pişman olup af dileyen nefise verilen isimdir. Nefsi Mülhime, terbiye edilen nefis, meleklerden aldığı ilhamla Kemalat yolculuğuna çıkar, haramlardan, mekruklardan ve şüpheli şeylerden uzaklaşan bir ahlaka sahip olur. Nefsi mutmainne bu mertebede nefis, manevi tatmine ulaşmış, şüphelerden arınmış, manevi bir neşeye ulaşmıştır. İhtiras ve öfkeden uzaklaşmış bir tatmin söz konusudur bu kademede. Nefs-i radiyye’de artık, kişi dünya malına karşı bir talebi kalmamıştır. O kişi Allah'tan gelen her şeye razıdır, sabırla direnecektir. Nefsi marziyye’de artık “ölmeden önce ölmüş” ve ahiret hayatının neşesini yaşamaktadır. O yaşayan bir şehit mertebesindedir. Son nokta ise Nefsi Kamiledir. Manevi tekamül yolculuğunun sonsuzluğa uzanan son merhalesidir.
Kur’an-ı kerim insanın içindeki “Ben” duygusunu, batılıların “Ego / Süper ego” diye tanımladığı “Bencillik”, “ben merkezli / Ego santirik” düşünenlerle ilgili onun iki yüzünü şöyle ifade eder:
(Şems:7-10) “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip o Nefise kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir”. Burada terbiye edilen nefs “İzzet-i nefs” olarak tanımlanır ve safiyet kazanır.
“İzzet-i nefs” insanı yücelten, aziz kılan terbiye edilmiş insanlık halini ifade eder. İnsanlık onuru, onuru denir. “Yüce insanlık değerini” üstün tutmayı ifade eder ki, bu ancak “ahlak-ı alai” (Yüksek bir ahlakla) mümkün olacaktır. O da Fedakarlık, Tevazu, Cesaret, Adalet, Sabır, Cömertlik gibi erdemlerle ifade edilir. Allah’ın halifesi olan insanın “Veresetül enbiya” karakteri kazanarak O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olma yolundaki tekamül yolculuğundaki yücelik halini ifade eder. İnsanı “Şeytanın maskarası” olmaktan, zillete düşmekten (Zelil olmaktan) alıkoyan, onun Onur, Şeref, Haysiyetini koruyan değerleri ifade eder. (el-münâfikûn 8)’de iade edildiği gibi "… İzzet Allah'ın Resulü’nün ve Mümin’lerindir" buyrulmuştur.
Evet, bugün Gazze'de "6 çocuk doğurayım nasılsa dördünü İsrail şehit edecek, diğer ikisi de dinine milletine hizmet etsin" diyen kadın İzzet'in şekil bulmuş halidir!.
Sürekli övünen, en küçük eleştirilere bile tahammül göstermeyip, her kötülüğü başkalarında,, her iyiliği kendilerinde görenlere duyurulur: (Yusuf:53) “… Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, Rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir”. Buyurun, şu ayette (Nisa:79)’tan: “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter”.
Hadi Ramazan ayındayız, halimize, Gazze’ye bakıp bakıp itiraf edelim: “İnni küntü minezzalimiyn” diyelim. (İsra:14)’de ne deniliyordu: “Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” Müjdelenenlerden olmak için (Naziat:40-41)’de şu hatırlatmaları aklımızda tutalım: “Rabbinin huzurunda korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da şüphe yok ki cennetin ta kendidir”.
Cenab-ı Allah’ın Hz. Davud’a hatırlatması aynı zamanda bizim için de bir uyarıdır. (Sad:26)’da Allah (cc) ne buyurdu: “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır”.
“Nefis” yerine “Leziz/Lezzetli” desek. Ne olur. Lezzetli “tadı güzel, hoş” anlamına geliyor. (Saffat 45-47)’de ayette Cennetteki yiyecek ve içecekler için “Lezzetli” tanımı kullanılır: “Onlara (içleri) pınardan (doldurulmuş) berrak, içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılacaktır. (Cennette onlara) berrak, içenlere lezzet veren, zararsız ve sarhoş etmeyen cennet içecekleriyle (dolu) kâseler, sunulur”.
Helal-haram gözetmeden edinilen dünya malı, metaı, makamı, şöhretinden Keyf alanların bunlarla övünen ve gösteriş yapanların vay haline. Mesela bugün parçalanmış cesetlerini gördüğünüz o çocukların yarın cennet bahçelerinde keyif içinde mesrur, mutlu, bütün keder ve endişelerden uzak mesut ve bahtiyar, esenlik içinde bir hayat yaşamaları bizim asıl tercihimiz olmalı.
Sahi siz günlük hayatınızda dünya mal, metaı, makam ve şöhretinden, gösterişinden mi zevk alıyor, yiyip içtiklerinizden mi, yoksa ikram ettiklerinizden mi, mesela oyun ve eğlenceden mi, yoksa Allah yolunda mallarınız, canlarınız, sevdiklerinizle çabalamaktan mı, yani cihad’dan mı keyif alıyorsunuz. Bu sizin nefsinizin tipini belirleyen bir sorgulamadır.
Allaha ısmarladık diyerek ayrılalım ayrıldığımız yerden, Selametle uğurlayalım insanları, güler yüzle inşallah. Varacağımız yer Allah (cc) razı olduğu kullarının varacağı yer olsun.
Selam ve dua ile.